Ana Sayfa Kritik BİENALLER VE PARALELLER

BİENALLER VE PARALELLER

BİENALLER VE PARALELLER

Sıradan bir günün akşamında, gün batımına az kala, soluklandığım bankta, on dokuz suları, unutulmuş bir dergiyle birlikte oturduğumu fark ettim. Evirdim, çevirdim. Öteden beri kültür-sanat yazıları ilk göz attıklarımdandır. Küçük puntoyla yazılmış kısa bir yazı gözüme çarptı. … bienaline paralel bir sergi-etkinlik haberi kaleme alınmıştı bir sanat yazarı tarafından.

Başka bir yerde, bir başkasından, neredeyse her gün karşımıza çıkan sergi tanıtım yazılarından bir iç döküş; Sabit zoom hattımdan geçerek ulaşabildiğiniz benim iç dünyamdan aktardığım cismimin görüntüsüyle karşılaştığınızda, sanmayınız ki eni konu samimi bir söyleşi gerçekleştireceğiz!Diğer bir yerinde derginin şu ilişiverdi gözüme: Hristiyanlık bir günah çıkarma mıdır?

Hâlâ banktayım. Etrafta birkaç insan dolaşıyor. Uzaklardaki çocukların cılız seslerine köpek uğultuları eşlik ediyor. Hayır! Böyle devam etmeyeceğim! Makyajlı yazılar asıl meseleden uzaklaştırıyor! Lâciverte evrilecek gökyüzünde pembe bulutlar koşuşturuyor:) Birazdan belki de, kargacık burgacık yazacağım ve göremeyeceğim kağıdı. Çim kokusu burnuma çarpıyor hep. Ve hep bienaller ve paralellerini düşünüyorum.

Dünya genelinde düşünecek olursak, bağımsız bir sanatçı” niçin bienallerle birlikte paralel etkinlikler, sergiler düzenler? Niçin kendini bu kontekstte konumlandırır? Ben bienallerin içi boşalmış, tahakkümcü yapısından rahatsızım” dedikten sonra, ilgili bienalin kanatlarının altına sığınarak “… bienalinin yan, paralel etkinliği” olarak yaptığı çalışmayı isimlendirir, lânse eder? Bu ne derece görülür, ses getirir? Yâni Ben bienal sanatçısı olamıyorum, ama paralel etkinlikte yer alabiliyorum” demek için mi? Gerek var mı bütün bunlara? Bienaller ve estirdikleri rüzgâr geçer; öncesinde veya sonrasında istediğinizi yaparsınız!

Bienaller açısından ise bu paralel etkinliklerin genellikle o bienal ile ilgili etkileşimi arttırıp, dikkatleri daha fazla kendi üzerine çekebileceği ile ilgili bir yargı vardır. Ama bilinmez ki, zaten odaklanma sorunu yaşayan sanat dünyası, bunca parçalanmayı kaldıramaz! Göz merkezi figüre odaklanamazsa, merkezi figür etrafında şekillenen olay örgüsünü de göremez ve anlayamaz. Siz kendinizi nerede konumlandırırsanız konumlandırın, hangi söylemi benimserseniz benimseyin farketmez; özü yakalayamazsınız. Sanatçı, sanat eseri, izleyici arasındaki bu kapalılık, kilitli olma, geçirgen olmama hali en son istenen şey olmalı. Ayrıca genel atmosferin algılanmasında anything goes” virüsü geçmedi mi? Kaldı ki çoğulcu, çok katılımlı bir etkinlik gerçekte ne derece isteniyor, hiyerarşik de olmayan?

Tavsiyem, madem ki şimdilik sanat alanında iktidarsınız hiç olmazsa bindiğiniz dalı kesmeyin! Bienallerle ilgili zaten bir iç boşalması varken ve miadını doldurduğu söyleniyor iken, varsa kayda değer işler, bunların görülebilmesi adına eş zamanlı olarak, etki alanınızdaki sergileme mekanlarında hayata geçirttiğiniz ve ilgili sanatçının onurunu, duruşunu da zedeleyebilecek paralel etkinlikler konusunu tekrar gözden geçirin.

Sanatta merkeziyetsiz bir yapı mümkün mü peki? Sanat kurumlarının domine ettiği, sanat pratiklerini şekillendirdiği, kavramların içini boşaltıp tekrar dolduramadığı, kolayca büyük gözaltının” tahakküm araçlarından birine dönüşüveren kurumlar… Türlü türlü manipülasyonlar. Hiçbir kesime hiçbir şey kazandırmayan, kazandırmayacak sığ monologlar… Bilgi alanlarını, iktidar ilişkilerini, kurumları sorgulayan bienal sanatçısının, çalışmasını kamuya arz eden kurumu sorgulamaktan imtina etmesi… Söylem sahibine göre, iktidar her yerde ise, yaşanan durum-lar nasıl açıklanabilir?

Bir servis” sorunu var! Öyle görünüyor. Tek merkezden çıkmış ve bu merkez eline yüzüne bulaştırmış her şeyi. Doğru yanlıştan ayırt edilemiyor. Kültür endüstrisinin elemanları akılcı hamleler yapmaktan çok uzak. En acil şekilde normâl sanata” geçmemiz şart!

Akademinin içinde bulunduğu durumu tüm çıplaklığı ile görebildiğimiz, literatüre Sokal Vakası” olarak geçen olayı da çoğumuz biliyoruz. Benzer şeyler gün geçmiyor ki sanatta yaşanmasın. Vaka-i adiyeden sayılabilecek traji-komik pratikler. En absürt şeyi ortaya atalım, anında hiçbir süzgeçten geçirmeden sanat pratiklerine” dahil ediveriyor ilgili cinler. Buradan sesleniyorum: şu Sokal Vakası”nı da hayata geçiriniz sevgili uyanıklar! Zira bu alanda hımbıllıkta zirve yapmış durumdayız. Söz! Size Temellük Değil, Tembellük” adlı yazımı da hediye edeceğim. Artık parçalara ayırıp yeniden mi kurarsınız, yoksa parçalanmış” halde sergilerinize dahil mi edersiniz, orası size kalmış!

Dediğim gibi sıradan bir akşamdı ve bu sıradanlığı bozabilecek hiçbir emare de ortada yoktu. Hava da karardı…

 Angel Rainbow

15/10/2022

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl