Yayınlandığı dönem Quest-France ve Lucioles gibi ödüllere layık görülen Kililana Şarkısı Dokuzuncu Sanat yayınları tarafından geçtiğimiz yıl Türkçe’ye kazandırıldı.

Muhafazakar toplumlar pek çok sıkıntıyla boğuşurlar, bunlardan biri de hikaye anlatımı. Her şeyi üstü kapalı bir şekilde yapmaya şartlanmış zihinler özgürce yaşama şansı tanındığında, ellerine imkan verildiğinde dahi açık olmayı başaramazlar, artık o yeti kaybolmuştur zira. Her şeye ragmen kimi toplum kendi dertlerini anlatabilmek için farklı metotlar geliştirir, mesela cinsel birleşme gibi tabusu bol bir olay, erkeğin kadının kulağına küpe takarken kulak memesini kanatması gibi bir ufak alegori ile abartıdan olduğu kadar ahlak polislerinin radarından da uzak bir şekilde anlatılabilir (2014 yapımı İran filmi A Girl Walks Home Alone in the Night filminde olduğu gibi). Ne var ki her toplum baskı koşullarına bu kadar iyi uyum sağlayamıyor, anlatacak onca hikayeyi gönül rahatlığıyla sunamıyor. Bazen dışarıdan birilerinin söze girmesi gerekiyor.

Fransız çizer Benjamin Flao’nun Kenya’da geçen grafik romanı Kililana Şarkısı’nı okurken yer yer bu meseleyi düşündüm. Bir Afrika hikayesini Avrupalı, sömürgeciliği güncelde sürdüren bir dilve kültürden dinlemek durumundaydım gene. Bu durum Avrupalı gözün çevresindeki hikayeleri görebilme keskinliğinden mi doğuyordu yoksa Afrika’nın hikayeciliğinin bana ulaşacak hiçbir aracı olmamasından mı? Mühim sorular bunlar, derinlemesine olmasa bile bir miktar sorgulanmalı. Öte yandan Kenya hakkında ne biliyorum? Herhangi bir Afrika ülkesi hakkında bilgim ne ölçüde? Sınırları haritada cetvelle çizilmiş sayısız küçük ülkenin, dünün kabileleri bugünün cumhuriyetlerinin ne kadarına vakıfım? Cevap muhtemelen çoğumuz için aynı. Açlık sınırının altında kalmaya sabitlenmiş bir ülkeye karşı cehaletimi kabullenmeden, bir okur olarak söz hakkı alıp o ülke hakkında yazılmış bir kitabı eleştiremem.

Mevzumuz olan kitap Kililana Şarkısı 2012 yılında Kenya’nın Lamu Takımadaları’nda geçmekte. 11 yaşındaki Naim’in gözünden Lamu’daki yaşamı, Avrupalı turistlerden saçılan üç beş dolarlık banknotlar arasında uyuşturucu ve kaçakçılık ile hayatta kalan ada sakinlerini görüyoruz. Gat çiğneyerek tüm gün gevşemek pusulanın bir ucunu, camide ibadet öteki yönünü gösteriyor. Naim’i üvey abisi zorla camiye götürmek isterken o hep adanın farklı deliklerinde kayboluyor, karides ayıklayan arkadaşlarına takılıyor, yaşça büyük arkadaşı Cahit’in teknesine biniyor, turistlere hiç yabancı dil bilmeden rehberlik yapıyor. Naim’in üzerinden Luma günlerini tecrübe ederek başladığımız hikaye ilerleyen kısımlarda yaşlı bir bilgenin küçük çocuğu bilinmezi bol bir yolculuğa çıkarması ile kısmen fantastik bir noktaya erişiyor. Çizgi arada Naim’den uzaklaştığında ise Luma’nın kaderleri birbirine pamuk ipliği ile bağlı diğer karakterlerinden bir potpori sunuyor.

Eritre ve Kenya’da yaptığı gezilerde edindiği hikayelerden kitabını kurgulayan Flao, Frankofon kültürün sömürgecilik geçmişinin bilinciyle yola çıkıyor. Sadece geçmiş hükümetlerin politikaları değil, dokuzuncu sanatta atılan adımlar da Flao’nun mesafe koyması gereken miraslarından. Zira kendisinden 80 yıl önce Herge, Tenten Kongo’da ile Afrika’yı yer yer ırkçı ve aşağılayıcı bir üslupla tasvir etmişti. Herge’nin tasvirleri belli ki döneminin hakim algılarını oluşturuyordu ancak kitap gene de bir kısım tepkiye maruz kalmış ve 1946’da yeniden çizilmişti. Belki de bunun bilinci ile Flao’nun çizgi tarzı asla Frankofon çizgiromanın klasik şablonunda işlemiyor; daha geniş planlara sahip, yeri geldiğinde tam sayfayı kaplayan, manzarayı sonuna kadar taşıyan kareler sözkonusu. Flao, eserinde “siyahların hikayesini anlatan bir beyaz” olduğunun bilinciyle hareket ediyor. Bölgede kaçakçılık yapan Alman denizci Günther’in hikayenin ortalarında bir grup zengin Fransız ile girdiği kavga, hem Frankofona mesafe koyan hem de Kililana Şarkısı’nda resmedilen sefaletin sınıfsallığını gösteren önemli bir sekans. Luma’da sadece beyaz olmak değil, zengin ve çevresel dönüşümün uşağı bir beyaz olmak kazançlıdır, başka türlüsü değil.

Şüphesiz bölgenin İslami kimliği Kililana Şarkısı’nın en önemli meselelerinden. Kuran kursuna gitmemek için her geçen gün daha hızlı koşmayı öğrenen Naim ‘in gözlerinden fakir adalarda dinin karşılığını da görüyoruz. Kitapta İslam üzerinden bir sömürü görmüyoruz ancak dinin de bir prestij göstergesi olduğuna yer yer değiniliyor. Naim’in kendi teknesi için istemeyerek bir koyun, Lamu limanında bir İrlandalı’nın ise kendi dev teknesi için bir sürüyü kurban etmesi, işin sosyal boyutu hakkında fikir veren, iki karelik sade ama anlamlı bir detay.

Ne var ki kimi anları çok keskin ve güçlü bir şekilde aktaran kitap kurgusunun sürekliliğini her noktada koruyamıyor. Esasen iki çizgi albümden oluşan Kililana Şarkısı uzun anlatıda pek çok yan ve temel karakter tanıtıyor, ancak eserin sonuna gelindiğinde esas protagonist Naim dışında çok azının akıbeti hakkında fikrimiz olabiliyor. Kitabın final sayfalarındaki beklenmedik ve radikal final şüphesiz etkileyici, ancak karakterlerin bazıları hakkında daha çok bilgimiz olsa, belki finalin bizde doğuracağı etki daha güçlü olabilirdi.

Yayınlandığı dönem Quest-France ve Lucioles gibi ödüllere layık görülen Kililana Şarkısı Dokuzuncu Sanat yayınları tarafından geçtiğimiz yıl Türkçe’ye kazandırıldı. Bir cümleyle de olsa burada çevirmen Orçun Türkay’ın da adını özel olarak anmak gerekiyor. Türkay özellikle gündelik, rahat akması beklenen kısımları çok başarılı bir şekilde dile kazandırmış. Fransızca orijinalini okuma imkanı olanlar bile kitabın bu tercüme halinden yeni ve beklenmedik bir tat alabilirler. Çeviri çizgiromanda farklılık denemek isteyen herkese Kililana Şarkısı tavsiyedir.

TEILEN
Önceki İçerikGenco Gülan’a: Başlık seksi, ama iddiası doğru mu?
Sonraki İçerikHAYATI HATIRLAMAYA DAVET: MAHMUT ŞENOL VE BİZİM UNUTTUĞUMUZ ŞEY
1987 İstanbul-Beylerbeyi doğumlu popüler kültür ilgilisi/moleküler biyolog. Lise eğitimini İstanbul Erkek Lisesi’nde üniversiteyi Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde tamamladı. Heidelberg Üniversitesi’nde gelişim biyolojisi alanında yüksek lisans yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü. İlk gençliğinde Homur Mizah Dergisi’nde yayınlanan yazılarıyla dergiciliğe yakınlaştı. Altyazı Dergisi, Sinematik Yeşilçam, Kahhramangiller, Radikal Kitap, Geekyapar gibi site ve basılı dergilerde sinema, çizgiroman ve video oyunları üzerine eleştiri yazıları kaleme aldı. 2014’te Gezi Direnişi’ni konu alan çizgiroman antolojisi Dirençizgiroman’ın ekibinde bulundu. 2017’de Nümayiş Radyo’da “Tuhaf Günler” isimli programı sundu. Şu an Bilimsol sitesinde bilim haberciliği yapmakta ve Ekdergi ile 221B Polisiye Dergisi’nde popüler kültür üzerine yazılar kaleme almaktadır.