Ana Sayfa Röportaj Bir Otorite Başkaldırısı Olarak Kayıtsızlık

Bir Otorite Başkaldırısı Olarak Kayıtsızlık

Bir Otorite Başkaldırısı Olarak Kayıtsızlık

halka sanat projesi, iki genç küratör Bahar Güneş ve Öykü Demirci’nin izleyiciyle buluşan ilk projesi Kayıtsızlık Şenliği’ne ev sahipliği yapıyor. Baysan Yüksel, Cins, Çağrı Saray, Didem Erbaş, Doğu Çankaya, Horasan, Işıl Eğrikavuk – Jozef Erçevik Amado, İpek Çankaya ve Murat Germen’in resim, fotoğraf, video ve şiir yerleştirmelerinin yer aldığı sergi, Milan Kundera’nın aynı adlı kitabındaki bir alıntıdan* yola çıkıyor.

*“Bu dünyayı ne tersine döndürmenin ne onu yeniden düzenlemenin ne de bilinmeyene doğru hızla ilerleyen bu uğursuz koşuyu engellemenin mümkün olduğunu anlayalı uzun zaman oldu. Mümkün olan tek bir direniş vardı: dünyayı ciddiye almamak.”

Milan Kundera

Kayıtsızlık Şenliği bize ne ifade etmeli? İronik bir eleştiri mi muhalif bir kutlama mı? Nasıl bakmalıyız?

Bahar Güneş: Biz kayıtsızlık kavramını “kayıtsız kalmama” üzerinden temellendirmek istedik. Kayıtsızlığın akla ilk gelen çağrışımları; umursamazlık, aldırışsızlık gibi edilgen bir sorgulayış olmamalıdır. Bir şeye, duruma ya da kişiye kayıtsız kalma durumu; en başta varlığını sorgulamakla başlar. Verilecek her türlü tepkiden, belki en saldırgan olanından bile daha büyük bir etki alanı vardır. Karşısındaki her türlü “erk”in değersizleşmesi, yok hükmüne getirilmesi ve karşı durulanın sembolik varlığının elinden alınmasıdır. Bu serginin verdiği yanıtlara göre ironik bir eleştiri de sayılabilir, muhalif bir kutlama da…

Sergi özellikle politik bir zeminde ilerliyor. Fakat bunun dışında içerisinde sosyal ve ekonomik argümanlar da barındırıyor. Okumamızı nasıl şekillendirmeliyiz?

B.G.: Bahsettiğimiz “erk” aslına bakarsanız bütün bu argümanları kapsıyor.

Devlet – hükümet – başkan – bakan – patron – müdür – şef – amir – öğretmen – aile – sevgili ya da arkadaş, üzerimizde fiziksel ya da psikolojik gücüyle baskı ve otorite kurmak isteyen herkes bu gruba dahil olabilir; içimizdeki korkular, hatta rüyalarımız bile… Sergi geniş bir yelpazede, çoklukla kişisel öykülerden temellendirilmiş; hayal kırıklığı, mücadele, umut, direnç gibi insani ve yaşamsal tepkilerin her türlü erkle çarpıştığı alanı bir mihenk noktası olarak ele alıyor ve bireysel ve kolektif varoluş biçimlerinin sanatsal karşılıklarını irdeliyor.

Murat Germen

Sergide soyut işlere de rastlıyoruz. Nasıl bağlayabiliriz?

Öykü Demirci: Sergide yer alan soyut işler Horasan’ın 2017 yılında ürettiği ve ilk kez Kayıtsızlık Şenliği’nde sergilediği bir seriye ait. Horasan’la proje üzerine gerçekleştirdiğimiz diyaloglarda, kavramsal çerçevenin ve serginin genel yaklaşımının umuda dayalı olduğu üzerinde duruldu. Neticesinde kendisi bizlere bu seriyi önerdi. Horasan’ın karanlık içindeki ışığı aradığı ve ortaya çıkardığı üzerine bir okumada fikir birliği sağladık. Bu argümanın bizim ‘Kayıtsızlık, olumsuz olana maruz bırakılırken olumsuz olmayanı arayıp bulmaktır’ önermemizle doğrudan ilişki kurduğuna inanıyoruz.

Sanatçı seçimleri oldukça ilginç. Nasıl bir araya geldi, neye göre oluştu, kurgulandı?

Ö.D.: Sergideki sanatçılar üretim pratiklerini yakından takip ettiğimiz ve işleriyle bize ilham veren isimler. Dolayısıyla, Kayıtsızlık Şenliği’nin kavramsal çerçevesi şekillendiğinde metin beraberinde aklımızda bir isim listesi de belirdi. Üretimlerinde içinde yaşadığımız döneme, karşı karşıya geldiğimiz çeşitli erklere ilişkin bireysel arayış veya çözümler sunan sanatçıların yanı sıra daha politik ve nüktedan anlatım dilleri olan sanatçıları bir arada sergilemeyi hedefledik. Bu çok yönlü yaklaşımların, soyut bir kavram olan kayıtsızlığı izleyicinin aklında somutlaştırmak açısından önem taşıdığına inanıyorum.

B.G.: Biz davetli sanatçılardan sergiye bir cevap vermelerini istedik. Kendi yaşadıkları ve gözlemledikleri dünyada, olayları ciddiye alma ya da almama yöntemlerini, kendi kayıtsızlık biçim ve çözümlerini ortaya koydular.

İlk küratörlük deneyiminiz. Sizi biraz tanıyalım. Sergi sizden neler taşıyor?

Ö.D.: Yeditepe Üniversitesi Sanat Yönetimi bölümünden 2018 yılında mezun oldum. Okulumun son döneminde ise halka sanat projesi’nde ekip üyesi olarak görev aldım. Yaklaşık bir yıldır küratör Marcus Graf’ın yanında asistan olarak çalışmaktayım. Kayıtsızlık Şenliği yaşadığım çağın kabul gören veya en azından çoğunluk tarafından yadsınmayan doğruları ile kendi düşünüş biçimimin yoğun olarak çatıştığı bir dönemde ortaya çıktı. Bu dönemde Kundera’nın mümkün olan tek direniş yönetimi olarak dünyayı ciddiye almama önerisi tekrar aklımın bir köşesinden gün yüzüne çıktı ve Bahar’la olan sohbetlerimizde önce bir sergi fikrine ardından da bu projeye dönüştü. Dolayısıyla sergi içerik olarak kendi sorularım ve cevap arayışlarımı, biçim olarak ise hem okulda hem de çalıştığım projelerde öğrendiklerim ve edindiğim tecrübeleri içeriyor.

B.G.: İlk lisansımı İşletme üzerine yaptım, ikincisi Yeditepe Üniversitesi’nde Sanat Yönetimi oldu. Çok iyi küratör, sanat yöneticisi, sanat tarihçisi, eleştirmen hocalarla çalışma fırsatım oldu. halka sanat projesi’nde koordinatörlük görevime devam etmekteyim. Bunun dışında edebiyat, sosyoloji, felsefe, sanat tarihi en çok beslendiğim disiplinler.

Sergiyi genel hatlarıyla, yerleşmekte olan endoktrinasyona bir başkaldırı olarak okuyabilir miyiz?

B.G.: Her türlü didaktik; hayatın anlamının bu ya da şu olduğunu büyük laflarla söyleyen ve gösteren şeylerden hoşlanmıyorum. Sergide sadece cevaplar aradık. Kemale ermek diye bir deyim vardır mesela. İnsan kemale eremez, İnsan-ı Kamil saçmadır. Ezeli ve ebedi olanın “olmak” ve “oluş” olduğuna inanıyorum. Sergide de kayıtsızlık kavramını, bireyin daha iyi bir dünya olasılığına inancını kaybetmediği, kendini gerçekleştirmenin ve özneleşmenin önüne geçen her durumla mücadele ettiği bir hal olarak ele aldık.

Cins

Milan Kundera’nın kitabı yakın zamanda okuduğunuz bir şey miydi? Kim okuyordu? Kitabı serginin neresinde görmeliyiz?

Ö.D.: Ben kitabı proje ilk ortaya çıktığında okumamıştım, yalnızca kavramsal metnin başında kullandığımız alıntıya çeşitli mecralarda denk gelmiştim, fikrin ortaya çıkmasının ardından kitabı okudum. Bahar ise okumuştu. Milan Kundera’nın kayıtsızlık tanımı ve yaptığımız alıntı serginin ilhamını oluşturuyor, bizim için bir başlangıç noktası fakat kitabın tamamı ile doğrudan bir ilişki kurmuyoruz.

İşlerin birbiriyle olan diyaloğu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Ö.D.: Sergide işleri yan yana getirirken izleyiciyi yönlendirecek kesin bir rota çizmek istemedik. İzleyici hangi noktadan başlarsa başlasın bütüncül bir hikayenin parçalarıyla karşılaşıyor, bu hikaye farklı sanatçılara ait farklı işlerin yan yana gelmesiyle oluşabildiği gibi bazen de aynı sanatçıya ait iki farklı iş yeni bir diyalog meydana getiriyor. Örneğin zemin katında Çağrı Saray, Handke’ye Saygı II isimli video yapıtında Handke’nin edebiyatındaki boşluk kavramına odaklanıyor, bu kavram uygar olarak tanımlanan toplumlardaki ilişkisizliğin özgürleştirici ve öldürücü boyutlarını vurguluyor. Çağrı Saray’ın işinin hemen yan duvarında ise Cins‘in işlerinde istedikleri zaman ona ulaşamamaları için ördüğü ve sonunda bir parçası haline geldiği duvarlar ile karşılaşıyoruz. Öte yandan üst katta Murat Germen’in çoğunlukla yalandan ibaret olan ‘pembe rüya’ kurguları ile insanları yanlış yönlendiren emlak geliştirme ve reklam dünyasını gösteren Yalandan Daha İçeride Gerçekten Daha Dışarıda isimli yapıtı sanatçının Euphobia #26 isimli yapıtıyla yan yana sergileniyor. Murat Germen, cinsellik taşımayan, doğal ve asal nitelikte bir çıplaklık sunan Euphobia #26 ile Yalandan Daha İçeride Gerçekten Daha Dışarıda arasındaki diyaloğu “Bir yanda reklamlardaki vaatlerin İngilizce anlamıyla bir “meme” vakasına dönüşmesi ve diğer yanda ise özgür memeler var.” şeklinde açıklıyor.

B.G.: Sergide çeşitliliğe önem verdik. Bireysel ifadelerden kolektif ve politik referanslara, figüratif çalışmalardan, soyut çalışmalara, video, fotoğraf, resim birçok disiplin bir arada. halka sanat projesi’ nin Moda’ da yer alan binası yapısı itibariyle de beyaz küpten uzak tavrıyla bütüncül bir hikaye kurmamıza yardım etti.

Peki, kayıtsızlık mevcut duruma başkaldırmak için yeterli midir? Ne vaadeder?

Ö.D.: Yeterli olduğunu söylemek çok iddialı ve yüzeysel bir söylem olur. Yalnızca bir önerme olabilir.

B.G.: Bunu bir cevabı yok. Belki bir öneri olabilir. Kayıtsızlık kavramının bireysel ve kolektif sanatsal karşılıkları nedir sorusunu cevaplamaktır serginin hedefi…

Serginin oluşturduğu önerme, sizce izleyiciye tesir ediyor mu? Birtakım cevaplar veriyor mu?

Ö.D.: Kayıtsızlık Şenliği, doğrudan tek bir önermede bulunmak yerine bir ihtimaller havuzu sunuyor ve sanatçılardan da dünyayı ciddiye almama çözümlerini ortaya koymasını bekliyor. Sergideki bu çok çeşitli yaklaşımlar, gelen izleyicinin de kendi iç dünyasıyla paralellik gösteren bir anlatım ile bağ kurmasına olanak sağlıyor.

Halka Sanat Projesi inisiyatif sisteminde ilerliyor. Bunun avantajları/dezavantajları neler?

Ö.D.: Muhtemelen Bahar koordinatör olarak benden daha iyi ifade edecektir ancak temel anlamda halka sanat projesi, kurumsal sponsorluk almayan, kar amacı gütmeyen ve kendi kendini döndürmeyi hedefleyen bir sanat inisiyatifi. Burada sergi kurulumu için büyük prodüksiyon bütçelerinden bahsetmemiz mümkün değil. Dolayısıyla, kurulum aşamasında Bahar’la birlikte galerinin soyulan duvarlarına sıva yapıp zımparaladık, bütün sergi alanını tek başımıza boyadık, işlerin bir kısmını sanatçı atölyelerine gidip kendimiz paketleyip taksilerle galeriye taşıdık. Bunun dışında halka eş zamanlı olarak uluslararası bir sanatçı rezidans programı yürüttüğü için, mekanı kullanırken hem ekibin hem de konuk sanatçıların alanlarını, kısıtlanmayacakları şekilde tekrar organize etmek zorunda kaldık. Yine de ben bunların hiçbirini dezavantaj olarak tanımlayamayacağım. Proje süreci boyunca pek çok şey öğrendim ve tüm aşamalarda kendi tırnaklarımızla bir şeyleri oluşturmak sergiye olan inancımı kuvvetlendirdi.

B.G.: Buna avantaj / dezavantaj düzleminden bakmamak gerek. halka sanat projesi kuruluşundan bu yana misyonu ve hayata yaklaşımı doğrultusunda kendine özgü bir yapı olmayı seçti. Ticari bir galeri olarak kurgulanmadı ya da bir hamiye sırtını dayamadı. Bir sanat alanı olarak bağımsız olmanın, biricik olmanın tek yolunun kendi kurgunu yaratmaktan geçtiğine inanıyorum. halka’nın gayesi, doğrusuyla yanlışıyla kendi ayakları üzerinde duran, kâr amacı gütmeyen, eğitime ve paylaşıma açık, alçakgönüllü ama kendine güvenen bir kültür kurumu olmak. Bu da, ancak yapının içerisinde yer alan herkesin bireysel inisiyatifi yardımıyla ve sahiplenme duygusunun birleşimiyle mümkün. Dolayısıyla herhangi bir avantajı ya da dezavantajı yok, olması da beklenmiyor. halka sanat projesi olarak o düzlemden bakmıyoruz. Bağımsızlıktan bahsederken karıştırılmasın, elbette sorumluluklarımız var. Üstelik yalnızca kendimize karşı değil, değip dokunduğumuz herkese karşı.

Kayıtsızlık Şenliği” 14 Nisan 2019 tarihine kadar 12.00 – 19.00 saatleri arasında halka sanat projesi’nde görülebilir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl