Ana Sayfa Kritik Borç Üzerine

Borç Üzerine

Borç Üzerine

Borç geri verilmek üzere alınan veya ödenmesi gerekli para veya başka birşey olarak tanımlanmaktadır1. Ekonomik veya somut nesnenin geri verilmesi ile ilgili olan bu tanım aklımıza maddi olanı getirmektedir. Bu anlamda bu tanımı maddi borç kapsamında düşünebiliriz. Fakat burada dikkat etmemiz gereken bir nokta vardır. Maddi borcun sadece somut şeylerle ödenebileceği düşüncesi. Bu düşünce olaylara eksik bakmamıza sebep olur. Örneğin ekonomik olarak alınan bir borcun geri ödemesi sadece somut veya parasal şekilde olmaz. Kişi aldığı borcu geri ödemek için belirli miktarda zamanını da harcayarak borcunu vermeye çalışır. Burada da maddi borcun karşılanmasında soyut olan zamanın da varlığı söz konusudur. Böylece soyut ve somut diye ayırdığımız şeyler iç içe geçmiştir. O halde bu örnekten haraketle yapacağımız maddi ve manevi borç ayrımı, borcun ifası sırasında yapılmamalıdır. Çünkü borç ödenirken soyut olan somutu , somut olan soyutu içinde barındırır. Bunlar birbirinden ayrılamaz.

Maddi, somut olanın dışında birde manevi, soyut olan borcun varlığını da tanımlayabiliriz. Manevi olarak, birine karşı birşeyi yerine getirme yükümlülüğü olarak tanım yapılabilir. Manevi borca örnek olarak ise devletin vatandaşlarına yüklediği askerlik borcu veya dinin inanan bireylere yüklediği borçlar örnek olarak verilebilir.2 Fakat çoğu zaman manevi olarak bireye yüklenen borçlar birey tarafından borç olarak değil de bir ödev veyahut vecibe olarak algılanır. Maddi borçta ise bunu söylebilmek pek mümkün değildir. Maddi borçlar bireye manevi alanının sağladığı psikolojik rahatlamayı vermez. Fakat her iki borçta bireye belirli tahakkümü dayatır.

Hem maddi hemde manevi borçlar bireyi tahakküm altına almaktadır. Bireyi belirli davranışları sergilemesi adına tahakküm altına alan borç karşıtlık kurarak bu karşıtlıkla birlikte hiyerarşiyi vareder. Bu hiyerarşi bir tarafa tahakküm gücünü verirken diğer tarafa tahakkümün nesnesi olma zorunluluğunu verir.

Borç kültürün, devletin, dinin yarattığı eksiklik temelinde kendini vareden birşeydir. Bireyler bu yaratılan sistem içerisinde kendilerini eksik olarak görerek borçlarını kabullenirler. Borcun kabulü eksikliğin giderilmesi için atılan ilk adımdır. Birey kendisini eksik görmeye başlayarak eksikliğini gidermek için kendisine yüklenen borçları maddi veya manevi olarak karşılamaya çalışır. Fakat kabullenilen bu borçlar ( özellikle manevi ) tamamlanabilen birşey değildir. Borç kendisini sürekli öteleyerek tamamlanamaz bir halde bireyin yaşamındadır. Birey eksik olduğuna inandığı sürece kendisini yeniden üreten ve tamamlanamayan borç bireyin yaşamı boyunca bireyle birlikte varolur. Borç böylece bireyi şekillendiren ve sistemin onla iletişimini sağlayan birşeydir.

Borç bireylere belirli alanlarda yapmaları gereken şeyleri söyleyerek bireyle direkt iletişime geçer. Bu anlamda borç düzenleyici bir ilişkidir. Borcun muhatabı olan birey, borç sayesinde kendisini belirli ritüellere uygun olarak düzene sokar. Bireyi eksik duruma düşürerek alacaklı-borçlu ilişkisini ortaya çıkartır. Borçlu alacaklı karşısında hiyerarşik olarak alt konuma yerleştirilerek alacaklının ‘ belirlenmiş ’ kurallar çerçevesinde borçluya tahakküm etme hakkını ona verir. Nietzsche’nin ifadeleriyle: ‘ Alacaklı , borçluya verilen ceza sayesinde bir efendiler hukukundan pay alır’.3 Alacaklı böylece toplumun veya devletin sağladığı imkanlar doğrultusunda eksikliği kabul eden bireylerin üzerinde efendileşerek borçlular üzerine ceza verme yetkisini kendisinde bulur.

Borç bireyi doğduğu andan itibaren devlet, toplum tarafından kapsamak için kullanılır. Hem eksik olduğunu kabul edip borcunu kabullenen birey hemde eksikliği ve borcu reddeden birey borçla birlikte düzen içerisinde kalır. Eksikliği ve borcu reddeden, dışarıda kalmış birey borçlandırılarak düzene dahil edil edilir. Bireyin sistemle olan ilişkisinin devamı borçla sağlanır. Agamben’in ifadeleriyle: ‘ Hiçbir şekilde kapsanayaman şeyler dışlanarak kapsanırlar ’.4 Dışlama bireyi sistemin dışında bırakmaktan ziyade dışlayarak düzene dahil eder. Sistem borç sayesinde yaşayan herkesi kapsayan bir nomos icat etmiştir. Bu nomosla birlikte sistemin dışı veya içerisi diye bir ayrım kalmamıştır. Ayrıca dışlanarak içerilenen bireylerin varlığı, eksikliği ve borcu kabul eden bireyler için de sistem tarafından kullanılır. Dışlanarak içerilenen bireyler eksikliği ve borcu reddederek aldıkları cezalar ile eksikliği ve borcu kabul edenlere uyarı niteliğinde her zaman düzen tarafından varedilirler. Borçlarını reddettiklerinde borcunu yerine getirmeyenlerin durumana düşecek olan içeridekiler için dışlanarak içerilenen bireyler her zaman varolur, üretilir.

Borç bireye dışarıdan gelen, zamanla da borcun birey tarafından benimsenmesi ile içselleştirilen düzenleyici bir ilişkidir. Bireye dışarıdan birşeyler dayatılarak belirli maddi veya manevi borçlar bireye yüklenir. Dışarının, bireyi belirli kalıplara sokması için kullanılan borç, bireyleri belirli düşünce ve davranışlar etrafında varolamasını sağlar. Bireyler için üretilen borçlar bireylerin yaşamlarında onlara eşlik eden bir şeydir. Borç bireyin düşüncelerinden ziyade ötekinin düşüncelerini bireyin yaşamının merkezine koyarak bireyi değil borcu yaratan kişilerin, kurumların varlığını sürdüren birşeydir.

Günümüzde maddi ve manevi borçlar birlikte kullanılarak ekonominin temelinde yer alırlar. Bireylerin maddi borçlarını yerine getirmek, verdiği sözü tutması için manevi borçlara atfedilen kutsallık kullanılır. Maddi borç manevi temele yaslanmak zorundadır. Çünkü bireylerin haraketlerine çoğu zaman şekil veren şey maddi borçlarından ziyade manevi borçlarıdır. Dini, geleneksel gibi arttırılabilecek şekilde üretilen manevi borçlar kişilerin yaşamlarında yapması ve yapmaması belirleyen görevler yükler. Bireylere yüklenilen borçlarda bireyin davranışlarını öngörülebilir bir hale getirir. Nietzsche’nin ifadeleriyle : ‘ Vaatte bulunabilen bir insan yetiştirme ödevi, anlamış buluyoruz ki, bir koşul ve ön hazırlık olarak, insanı ilkin belirli ölçüde zorunlu, tek tip, benzerler arasında benzer, kurallı ve dolayısıyla da hesaplanabilir kılma ödevini içeriyor’.5 Vaatte bulunabilen bireylerin ortaya çıkması için varolan sistemlerin istenen şekilde devamı için olmazsa olmazdır.

Bireylerin maddi borcu kısmen seçebilme yetkisine sahipken manevi borçları seçme imkanı çoğu zaman yoktur. Maddi borçlar bireylerin ekonomik yaşamlarında tercihleri sonucunda oluşurken kendi tercihleri dışında da maddi olarak borçlandırılma durumları mevcuttur. Bu konuda devletin vergi yoluyla bireyleri borçlandırması mümkündür.6 Devlet vatandaşlarına vergi borcu yoluyla onları potansiyel borçlu olarak tanımlar. Lazzarato’nun ifadeleriyle : ‘Kamu borcu yoluyla tüm toplum borçlandırılmıştır, bu ise eşitsizlikleri engellemediği gibi aksine şiddetlendirir’.7 Burada da sistemin kendisini ürettiği devlet kutsalına dayandırdığını görmekteyiz. Borcun temeli için olmazsa olmaz olan kutsallar kamu borcuna yönelik çıkabilecek eleştirilerin önünü kapatmaktadır. Çünkü ülke, vatan, toprak birey açısından neredeyse hayati öneme sahip, kutsal ve korunması gereken bir alandır. Ekonomik olan manevi olanla iç içe geçmiş ve bireyin manevi alana atfettiği özel anlam ekonomik olanın çıkarına kullanılmaktadır.

Ekonomik alan toplumsal, kültürel, dini olarak insan yaşamında bulunan kutsalların işine yarayan yanlarını alıp, kullanarak varlığını devam ettirir. İşine yaramayan kısımlarını ise ya görmezden gelir yada değişime tabi tutar. Bu anlamda ekonomik alan sanıldığı gibi özerk bir iktisadi öğretilerin, kuralların olduğu bir alan değil aynı zamanda kültürel, tarihi, toplumsal bir yapısı vardır ve ekonomiyi temellendiren bir öneme sahiptir. Hatta ekonominin varoluş koşulu iktisadi teorilerin veya piyasanın varolmasından ziyade bu yaratılmış alanların varlığına destek verecek, insan üretimini mümkün kılacak borcun varlığıdır. Çünkü bireyler aldıkları borcu geri ödemeyi ekonomik hayatta öğrendikleri ile değil dinin, toplumun veya kültürün kendilerine öğrettiği şekilde öğrenir ve haraket geçerler.

Yaşadığımız günlerde de tüketimin ön plana çıkması, mevcut sistemin herşeyi kolevtiviteden ziyada bireysele indirmesi bireyleri ekonomik alanda borçlanmasını kolaylaştıran bir etken olarak karşımızda durmaktadır. Lazzarato’nun ifadeleriyle: ‘Artık emeklilik için katkı havuzları değil, emeklilik fonlarına kişisel yatırımlar; ücret artışları değil, tüketim kredileri; sosyal güvenlik değil, bireysel sigortalar; lojman hakkı değil, ev kredileri vardır.’8 İçerisinde zaman geçirdiğimiz, yaşadığımız kurumların işleyişi bizleri bireyselliğe iterek borçlanmamızın önünü açmaktadır. Kolektiviteyi sağlayan kooperatifler, sendikalar işlevlerini yitirerek bireyi sistem karşısında korumaktan uzaklaştırmaktadır. Bir anlamda ekonomi, bireyi maddi olarak borçlandırma üzerine kurulmuştur. Bireylere doğduğu andan itibaren yüklenen manevi borçlar yaşadığımız şu günlerde de maddi borçla birleşerek günümüz bireyinin yaşamındaki tahakkümü, baskıyı arttırarak bireyi psikolojik olarak buhrana sürüklemektedir.

Dünyanın farklı bölgelerinde farklı tarihlerde geçerli olan fakat ortalama olarak 1980’ den sonra gündeme gelmiş olan neoliberalizmin ve küreselleşmenin ekonomik alanda yaratmış olduğu ortam ekonomide bireylerin borçlanmasını kolaylaştıran bir etkendir. Özellikle devletin eğitim, sağlık, güvenlik alanlarında verdiği hizmeteri özel sektör vermeye başlayınca sermaye sahipleri bu alanlardan haraketle toplumu, bireyi, kültürü daha kolay değişime tabi kılmıştır. Piyasa eğitim, sağlık, güvenlik gibi alanlarda da kendisini göstererek tüketim yapılacak alanı genişletmiştir. Çeşitli finansal araçlarla ( kredi kartları, bireysel kredirler vs. ) desteklenen tüketim genişleyen piyasa ile kapitalizmin merkezine oturmuştur. Bu durumda ekonomide borçlanmayı kolaylaştıran bir etken olarak karşımızda durmaktadır. Bu güncel durumuda Deleuze’ ün ifadeleriyle: ‘İnsan artık disipline dayalı toplumlara hapsolmuş insan değildir, denetim toplumlarının borçlandırılmış insanıdır’.9 Borç yeni bir iktidar mekanızması yaratmıştır.10 Burada Foucault’un analizini yaptığı disiplin iktidarından denetim sağlayan iktidar modeline geçtiğimizinde haberini Deleuze vermektedir. Denetimci iktidar modeli teknolojinin de desteğiyle disiplin iktidarında olduğu gibi sadece belirli alanlarda olan kişilerle değil tüm yaşayanları kapsayan, etkileşime geçen bir durumda yaşamımıza etkide bulunmaktadır.11

Neoliberalizm ile ekonomik borç yaşamımızı şekillendiren bir hale gelmiştir. Neoliberalizm Keynesyen devlet modelinde olduğu gibi kolektiviteyi değil bireyselliği hayatımızın merkezine taşımıştır. Lazzarato’nun ifadeleriyle: ‘Neoliberal ekonomi öznel bir ekonomidir, yani modeli klasik ekonomide olduğu gibi artık mübadeleci ve üretici insan değildir, özneleşme süreçlerini teşvik eden ve yaratan bir ekonomidir.’12 Günümüze baktığımızda güncel olarak belirli sosyal medya uygulamaları veya video izleme sitelerinde belirli zorlama olmadan içerik üreten bireyler, sistemi devam ettirmektedirler. Bireyler bu mecralarda sürekli değişen içerikler ile popüler olma peşinde koşup, birbirleri ile rekabete girmektedirler. Bunu yaparken de bireyler ekonominin devamı için girişmci rolünü kimsenin zorlaması olmadan üzerlerine almaktadırlar. Bireyler varoluşlarını çoğu zaman ürettikleri içerikler üzerinden kurmaktadırlar. Bireyleri bu hale getiren ise tek bir nedene sığamayacak kadar çok neden olsa da ekonomik taraftan baktığımızda neoliberalizmin getirdiği ortam etkilidir. Yukarıda sözünü ettiğimiz eğitim, sağlık, güvenlik gibi alanlarda devletin değil de özel sektörün devreye girmesi öznellik alanlarının üretiminin önünü açmıştır.

Ekonomi, vaatte bulunan ve verdiği sözü tutan bireylerin varlığına destek sağlayan, onları şekillendiren manevi borçları kullanarak varlığını sürdürür. Ekonomik alan eksik olduğunu kabul eden sistem içerisinde sözünü yerine getiren, borcunu ödeyen birey ister.13 Varolan borçları sorgulayan, hangi şartlar altında bu borçların ortaya çıkarılıp bireyin hayatına sokulduğunu soran birey istemez. Bunu da varolan borçlara kutsallık yükleyerek sorgulamanın önünü kapatır. Bunu da bellek üreterek yapar.

Borcunda işlevselliğini, devamını sağlayan unsur bellektir. İnsanlık tarihi toplumsal bellek nasıl oluşturulur temelinde ilerler.14 Tarihi, toplumsal, dini olarak yaratılan borçlar yeni doğan bireyleri kuşatan bir durum haline gelmektedir. Bundan kaçış mümkün mü ? Bu sorununda cevabı kişiden kişiye değişebilecek gibi belki de bizi biz yapan şeyde budur. Fakat bu toplumsal bellek yaratımı da insanların iyiliğine değil onları tutsak etmek için, belirli şeylere araç etmek için kullanımının önünü kapatmaya çalışarak, bunların farkında olarak yaşamak önemlidir. Belki de daha da önemlisi varolan manevi borçlar bireyin hayatına belirli kısıtlamalar getiriyorsa borçtan vazgeçebilme olasılığınıda düşünmek önemlidir.

Yaratılan bellek bireylerin o bellek etrafında, o belleğin sağladığı imkanlar çerçevesinde yaşamasına sebep olmaktadır. Yaratılan bellek bireyler üzerinde genellikle korku yaratarak kendisini var eder. Korkunun yanına kültürden kültüre farklı şeyler de eklenebilir.15 Bireyin belirli davranış çerçevesinde haraket etmemesi durumunda toplumdan dışlanma, hain olarak suçlanması bireyin sosyal yaşamınında kısıtlanması anlamına geldiğinden belleğin çizdiği sınırların dışında olma korkusu sürekli bireyin üstünde olmaktadır. Korku hem belleği dinç tutar hemde borcu. Nietzsche’nin ifadeleriyle: ‘İnsanlığın belleği ne denli zayıf olmuşsa, örf ve adetlerinde de o denli korkunç bir yan olagelmiştir; özellikle de ceza yasalarının katılığı, insanlığın unutkanlığı yenmek ve toplumsal yaşamın birkaç ilkel gereğini bu anlık duygu ve ihtiras kölesinin kafasında canlı tutabilmek için ne denli çaba göstermiş olduğunun bir ölçütüdür’.16 Bu anlamda korku belleği dinç tutarak bellek tarafından üretilen borçları yaşamlarımıza sokulmaktadır.

Borcun bir diğer işlevi de şimdiyi tutsak altında bırakmasıdır. Maddi olarak borçlu bireyler şimdiyi sürekli geleceği düşünerek kurarlar. Bireylerin şimdi de deneyimleyecekleri şeyleri kısıtlayarak yaşamlarını kısıtlarlar. Lazzarato’nun ifadeleriyle: ‘Borç, zamanı kapatma ve ele geçirme, onun belirsizliğini ipotek altına alma, bütün yaratımı, bütün yeniliği zamanın elinden alma, onu normalleştirmeye dönük dispositiftir’.17 Özellikle finansal sistemin bireysel kredilerin, kredi kartlarının daha önce ekonomik alanda tarihte daha önce benzeri görülmemiş uygulamalar getirmesi şimdiyi gölgede bırakmaktadır. Taksitli ev, araba, telefon gibi çeşitli araçları alma imkanı sağlayan krediler bireyleri borçlu özneler haline getirmektedir. Öğrenim kredileri ile emek piyasasına girmeden borçlanan öğrencileri göz önüne aldığımızda günümüz Türkiye’sinde borç bireyleri şekillendiren bir araç haline gelmiştir. Bu durumu daha kötü hale getiren şey ise maddi borcu destekleyen şeyin bireylerin hayatına anlam katan din, kültür, gelenek gibi manevi alanların kullamıdır. Maddi olan manevi olan din, kültür, gelenek gibi şeyleri kullanarak gündelik hayatta varolan ritüelleri ( özellikle evlilik ve devamında gelen tüketim alışkanlıkları ) değişime tabi tutmaktadır.

Manevi anlamda borcun şimdiye etkisine bakacak olursak manevi borçta şimdiyi etkileyen bir role sahiptir. Sosyal varlıklar olarak bizler doğduğumuz andan itibaren kendimizi belirli yapılar içerisinde buluruz. Yapıların başında da aile, din, kültür gibi şeyler gelir. Bu alanlar bize yaşamımıza dair belirli kolaylıklar getirdikleri gibi belirli borçlarıda beraberinde getirmektedir. Fakat manevi alanın bireylere yüklemiş olduğu borç çoğu zaman korku temelinde yerine getirilmez. Bireyler manevi alandan kendilerine yüklenen borçları karşılamaya çalışırken birey borca mutluluk, kutsallık atfeder. Bu anlamda birey manevi borca şimdiyi, anı kaçırma gözüyle bakmamaktadır. Birey manevi borca hayatına anlam ve değer katan birşey olarak bakmaktadır. Bu anlamda maddi borcun anı kapatmasıyla manevi borcun şimdiyi kapatması arasında bir fark vardır.

Birey tarafından manevi borca yüklenen kutsallık ekonomik alan tarafından kullanıldığında kültürün, dinin araçsallaşması durumu ortaya çıkmaktadır. Buna örnek olarak Max Weber’ in analizini yaptığı kapitalizmin gelişimi için dini alanın nasıl kullanıldığı bizlere örnek olmalıdır.18 Kapitalizm gelişimi için insanların kutsal amaç atfettiği şeyleri kendi sisteminin temeline koyarak varlığını güçlendirerek sürdürmüştür. Böylece ekonomik alan devamı için kültürü, dini tutsak altına alarak araçsallaştırmıştır. Günümüz ekonomisinde de durağınlıktan ziyade akışkanlığın kanun olduğu göz önüne alınırsa buna araç olan herşeyin değişime zorlanması anlamına gelmektedir. İnsanın yaşamına anlam veren alanların sürekli değişime tabi tutulması bireyin yaşamına olumsuz etki bırakmatadır.

Borç maddi ve manevi şekilde yaşamlarımızda olan bir gerçektedir. Borçlarımıza göre haraket ediyor, onu kapatmaya çalışıyoruz. Lazzarato’nun ifadeleriye: ‘ O halde borç bir özneleştirme içerimler, Nietzsche buna kendini işleme ve kendine işkence etme der’.19 Birey borcun etkisiyle kendisini şekillendirir. Manevi borcun kutsallığından faydalanan kapitalizm de borcun bu işlevi ile yeni özneleri üreterek ekonomik yaşama kazandırır.

1 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, 11. Baskı 2011 Ankara, s. 378

2 Burada örneğin İslam dininin bireye vermiş olduğu hac ibadetini düşünürsek manevi bir borç olarak düşünürüz. Fakat bu manevi borcun yerine getirilmesi içinde manevi borcun gerçekleşme imkanını sağlayan şey maddi , parasal olandır. Manevi borcu yerine getirme maddi olanın desteğiyle gerçekleşmektedir. Bu anlamda borç maddi veya manevi olabilir fakat borcun ödenmesinde maddi ve manevi ayrımını ortadan kaldırmaktadır. Borcu sonuçlanmasında somut olan soyutu içinde barındırır.

3 Friedrich Nietzsche, Ahlakın Soykütüğü, Çev. Zeynep Alangoya, Kabalcı Yayınevi, Ekim 2011, s.59

4 Giorgio Agamben, Kutsal İnsan, Çev. İsmail Türkmen, Ayrıntı Yayınları, 2017, s. 36

5 Friedrich Nietzsche, a.g.e, s. 52-53

6 Gilles Deleuze ve Felix Guattari kar, rant ve vergi yi kapitalizmin 3 kapma aygıtı olarak kitaplarında işlemişlerdir. Kapitalizm zamanın koşullarına göre bu aygıtların en uygun olanını kendi çıkarı ve sistemin devamı adına kullanmaktadır. Ayrıca bknz. Gilles Deleuze-Felix Guattari, Kapitalizm ve Şizofreni 2 Kapma Aygıtı, Çev. Ali Akay, Bağlam Yayınları, Nisan 1993

7 Maurizio Lazzarato, Borçlandırılmış İnsanın İmali, Çev. Murat Erşen, Açılım Kitap, Eylül 2015, s.8

8 Maurizio Lazzarato, Borçla Yönetmek, Çev. Şule Çiltaş, Otonom Yayıncılık, Mart 2015, s. 55-56

9 Gilles Deleuze’den aktaran Maurizio Lazzarato, Borçlandırılmış İnsanın İmali, s. 82

10 Maurizio Lazzarato, Borçla Yönetmek, s.58

11 Disiplin toplumlarında hastane, kışla veya okulda olan bireyler disipline tabi olurken denetim toplumunda disiplin mekanlardan bağımsızlaşarak bireyleri doğada, evde, otobüste de etkilemektedir. Çünkü yaratılan borç sayesinde mekanlardan bağımsız olarak bireyle direk etkileşime geçer. Borç bireye toplumdan, mekandan ziyade direk bireyin kendisine gelir (Maurizio Lazzarato, Borçla Yönetmek s.58).

12 Maurizio Lazzarato, Borçlandırılmış İnsanın İmali, s.37

13 Maurizio Lazzarato, Borçlandırılmış İnsanın İmali, s.39

14 Friedrich Nietzsche, a.g.e, s. 54-55

15 Bireyleri belirli haraketleri, davranışları yapmaya zorlayan tek şey korku değildir. Bireyler belirli davranışları yapmaya iten yerine getirilecek davranışa kutsallık veya mutluluk getireceği inancıdır. Bireyler kutsallık veya mutluluk getireceği inancı yüklediği şeyleri de zorla değil kendi istekleriyle yerine getirirler.

16 Friedrich Nietzsche, a.g.e, s. 55-56

17 Maurizio Lazzarato, Borçla Yönetmek, s.73

18 Ayrıca bknz. Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çev. Milay Köktürk, Bilgesu Yayıncılık, 2011

19 Maurizio Lazzarato, Borçlandırılmış İnsanın İmali, s.41

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl