Ana Sayfa Art-izan BOŞ TUVALLER VE KODLAR

BOŞ TUVALLER VE KODLAR

BOŞ TUVALLER VE KODLAR

Boş tuvallerle sanat sergisi yapma fikri, görüntü takıntılı ve imaj odaklı dünyanın bir eleştirisidir. Teknolojileri, cep telefonlarındaki uygulamaları, bilgisayarları ve özellikle zalim eğlence endüstrisiyle medya her şeyi öncelikle görünüme odaklamış durumda; ve bu nedenle görüntü yalnızca moda sektöründeki modeller, sinema endüstrisindeki aktörler, aktrisler ve ünlüler için değil; bütün kurumsal imajlar için trilyonlar ve hatta daha fazlasını harcayan hemen hemen tüm şirketler ve sözün ona modern sayılan toplumda yaşayan neredeyse tüm bireyler için en çok ön plana çıkartılan ve en önemsenen değer haline getirilmiştir. Başka bir deyişle, görüntü sanayi sonrası kültürün en temel unsuru olarak ortaya çıkmış ve sanat da bu kapitalist değerlerin bir diğer sembolik yansıması haline gelmiştir. Bu da demek oluyor ki, çoğunlukla küratörler, kurumlar, bienaller, galeriler ve ayrıca dünyadaki müzelerin büyük bir kısmı tarafından sunulan ticari sanatın temelinde görüntü fetişizmi yatmaktadır ve yerel ve küresel sanat pazarları da bu değer sistemi üzerine kurulmuştur.

Ticari sanatçıların, yani sanat dünyasında yer almayı tercih eden sanatçıların gerçekten özgür olmaları imkânsız, çünkü bir stilin veya tekniğin veya tarzının kendi imzaları olması için belli bir stile bağlı kalmaları beklenir, bu nedenle görüntü üzerine kurulu sığ sistemin kölesi haline gelirler. İfade özgürlüğünden mahrum kalırlar ve kasten veya kasıtsız olarak / isteyerek veya istemeyerek piyon haline gelirler. Bu, en popüler ya da ticari açıdan başarılı sanatçıların, mimarların, müzisyenlerin ve aydınların yaşadığı tipik bir dönüşümdür ve sistem aynı kaldığı sürece de bu şekilde olmak zorundadır. Sistemi eleştiren bir sanatçı genellikle sanat pazarından uzak tutulur. Bir sanatçı eleştirisine rağmen sisteme kabul edilirse, o zaman genellikle avangard, devrimci ya da asi olarak sunulur, ancak bu aykırı düşünceye, görüşe, stile, tekniğe ya da paradigmaya bağlı kalmaları beklenir; ama bu onlar hayattayken daha az görülür ve genellikle öldükten sonra kabul edilirler. Başka bir deyişle, isyancılar bile ancak anti-statükocu görüşlerini ve duruşlarını korumaya sanki önceden belirlenmişçesine söz verirlerse kabul edilirler. Bu, oyuncular, aktrisler, yönetmenler, yazarlar ve film yapımcıları için de geçerlidir.

Sanat sergisi için boş tuvaller ve kodlar kullanma fikrinin nereden geldiğine geri dönecek olursak; bunu anlamak için sanat fuarlarının, galerilerin, bienallerin ve sanat piyasasının içinde bulunduğu kapitalist pazar sisteminin iç çalışma mekanizması ve yapısının bilinmesi gerekir. Medya, film ve eğlence endüstrilerinde bu tür bir altyapının benzer veya biraz daha karmaşık bir sürümü görülebilir. Bu çok yeni bir oluşum veya mekanizma değildir.

Aslında Theodor Adorno ve Max Horkheimer, “Kültür Endüstrisi: Kitle Aldatmacası Olarak Aydınlanma” başlıklı ünlü eserinde sanat, eğlence, film ve medya endüstrilerinin dünyadaki toplumların kültürünü yönlendirerek kitlelerin beynini nasıl uyuşturarak yıkadığını ortaya koydular. Belki de kitap yazdıklarında kültür endüstrisi o kadar büyük değildi ancak günümüzde kesinlikle devasa olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Güncel sanata ve kültüre dair doğru ve dürüst bir eleştiri geliştirmek amacıyla, yeni bir sanat eserinde yeni bir görüş yaratmak için tuvalin ya da kağıdın boş yüzeyine bakarak çizmeye veya boyamaya başlamadan önce olasılıkları hayal etmek zorunda olduğunuz başlangıç noktasına geri dönmeyi amaçladım. Sanat eserinin orijinalliği sanat eserinin piyasa değerini belirler. Başka bir deyişle, değerli olabilmesi için özgün ve benzersiz olması gerekir. Eğer sanatçı yüksek bir piyasa değerine sahip olarak satılabilecek özgün bir eser yaratmak için kendisini zorlarsa, bu günümüzdeki pek çok ticari sanat eserinde olduğu gibi otomatik olarak sanatsal olmayan sıkıcı bir ürün ortaya çıkacaktır.

John Berger “Görme Biçimleri” adlı kitabında sanat eserlerinin çoğunlukla, sahip oldukları topraklar gibi, mülklerinin resimlerine de sahip olmak amacıyla aristokrasi gibi zengin, üst sınıf insanlar tarafından sanatçılara yaptırıldığı gerçeğine dikkat çeken çok önemli bir gözlem yapmıştır. Bu nedenle, başlangıçta sanat zengin asiller tarafından bir gösteriş biçimiydi ve ölümsüzlüğe biraz daha yakın olmak için kendi görüntülerinin ve mülklerinin görüntülerinin kendilerinden sonra da var olması için yaptırılan bir mecraydı ve böylece refahlarına ilişkin bu tür görüntüler uzun süre kalıcı olacak belirli bir sosyo-ekonomik durumu temsil ediyordu. Bir bakıma bu güçlü liderler olarak öldükten sonra da hatırlanmak için kralların eski zamanlarda kendileri adına mimari anıtlar, heykeller ve benzeri dikkat çekici yapılar inşa ettirmelerine benziyor.

Başka bir deyişle sanat ile iktidar sahipleri ve egemen sınıflar, medeniyetlerin başlangıcından bu yana birbiriyle bağlantılı ola gelmişlerdir. Hala da aynı şekilde devam etmekte. Artık kendi itibarlarını ve güçlerini göstermek için sanatın korunması gibi asil bir iş yapmak amacıyla sanata zaman ve para harcayan büyük kurumlarımız, şirketlerimiz, bankalarımız, müzelerimiz, galerilerimiz ve koleksiyonerlerimiz var. Bu sergi aynı zamanda sanat ve iktidar arasındaki bağlantıyı, kodlar ile küresel sanat tüccarları arasında kurduğu analoji ile ortaya koyuyor. Tuvallerin boş olmasının nedenlerinden birisi imajın doğrudan sunulmamasını sağlamak ve dolayısıyla bu da imajların direkt olarak odak noktası haline gelmesini engellemek. Bu kurgu aynı zamanda sergiyi ziyaret edenleri düşünmeye sevketmek için tasarlanmıştır. Bakılacak resimler yerine üzerinde hiçbir şey olmayan, boş tablolarla seyircilerin beklenmedik bir şekilde baş başa bırakılması normal olarak algılanacak bir durum değildir. Bunun birkaç farklı sebebi ve açıklaması var. Birincisi, bir sanatçının bir resim yapmak için yola çıktığında boş bir kâğıda veya tuvale bakarken yaşadıklarının deneyimlemesini sağlamaktır.

Birincisi, bir sanatçının bir resim yapmak için yola çıktığında boş bir kâğıda veya tuvale bakarken yaşadıklarının izleyici tarafından deneyimlemesini sağlamak. Bu sayede izleyiciler tuvalin boş yüzeyinden başka önünde hiçbir şeyin olmadığı sıfır noktasından başlamak zorunda olan ve bir fikri veya imgeyi hayal ederek bir esere dönüştürmesi gereken yaratıcı bir sanatçı gibi düşünmeye teşvik edilirler. Benzer bir süreç tüm matematikçiler, mühendisler, mimarlar ve bilim adamları ile yazarlar için de geçerlidir, çünkü hepsinin boş bir sayfadan başlaması gerekir. Bir şeyleri hayal etmeli ve onu kelimelere, sayılara, sembollere dönüştürmelidirler. Ve eğer nadir, keşfedilmemiş veya daha önce ortaya konmamış bir gözlem, söylem, denklem, formül veya öykü bulabilirlerse, bazı durumlarda kendilerini önemli bir kişi yapan bir başarıya imza atmış olurlar.

Bu sayede seyircilerin boş tuvale bakmalarını sağlayarak, onlara sanatçının veya herhangi bir düşüncenin yaratıcısının deneyimlediğini hayal etme ve paylaşma şansı verilmekte. Bu şekilde, önceden belirlenmiş ve tasarlanmış bir görüntü, sistem ya da hikâyesiyle karşı karşıya kalmak yerine kendi hayallerini kurma hakları da verilmiş oluyor. Bir bakıma eğer isterlerse kendi dillerini oluşturma şansı verildiği düşünülebilir. Diğer bir nedense, izleyicinin alışık olduğu sanat camiasının, reklamların ve genel olarak medyanın yaptığı gibi hazır lokmalarla beslememektir. İnsanlar sürekli olarak endüstrilerin her fırsatta onlara gizli sübliminal mesajlar ve yöntemler dahi kullanılarak belli ürünleri veya hizmetleri almaya yönlendirildikleri ve zorlandıkları durumlarda bırakılmaktalar.

Dolayısıyla bu sergi, izleyicilere doğrudan hiçbir şey göstermeyerek; onları bir şekilde sarsmaya veya etkilemeye çalışmayarak özgür bırakmayı amaçlıyor. Böylece genellikle yönlendirildikleri, yönetildikleri bir görüntüye veya mesaja maruz kaldıkları bir konumda oldukları alışılagelmiş durumlardan kurtulabilmeleri amaçlanıyor. Bu aynı zamanda farklı düşünmeleri, davranmaları ve etkileşime girmeleri gerektiğini düşünmelerini sağlamak için. İşte qr kodları da bu noktada devreye girmekte. Bu kodlar, bir web sitesinin linkine yönlendirilmek üzere taranmak için kullanılan soyut şekiller.

Pek çok farklı amaç için kullanılsalar da sergide bu nedenle kullanılmaktalar. İzleyicilerden, eserleri görmelerini sağlayan kodları taramak için bir uygulama indirmeleri isteniyor. Kodlar birkaç farklı nedenden dolayı kullanılmakta. Bunlardan biri, izleyicilerin yapıtları taraması ve görüntülemesi için kullanılmasıdır. Kodları yorumlamanın bir başka yolu da, uygulamanın kullanıcıyı başka bir linke göndermesi için, optik bir tarama işleminde teknik bileşen olarak çalışmak üzere tasarlanmış soyut şekiller ve formlar olarak yer almaları. Başka bir deyişle, anlayamadığımız veya tanımlayamadığımız bir şekildir, ancak dijital olarak yalnızca belirli uygulamalara sahip ekipman ile okunabilen bir şeyi temsil eder.

Böylelikle sergide inanılmaz hızla ilerleyen yabancılaştıran teknolojiye ve sosyal kodlara atıfta bulunulmakta. Akıllı telefonlar, bilgisayarlar gibi cihazlar ve işletim sistemli makineler, diğer insanlarla, genel olarak toplumla ve ayrıca çevremizle etkileşim biçimimizi değiştiriyor. Sergideki kodlar, kültürel kodların yanı sıra işte bu teknolojik, dijital, kişisel ve sosyal dönüşüme gönderme yapmakta. Farklı kökenden gelen insanlar birbirlerini anlayamazlar çünkü farklı dilleri konuşurlar ve farklı sosyal ve kültürel kodlara alışkındırlar.

Sergi, kodları sadece sanat eserlerinin görüntülerini ortaya çıkarmak için değil, aynı zamanda izleyicilere dünyadaki farklı toplumlarda yaşayan insanların tüketmesi için inanılmaz sayıda üretilen teknolojiyi kullanmak zorunda kaldığımız toplumlarda yaşamaya mecbur bırakıldığımızı hatırlatmak için kullanıyor. Başka bir deyişle, dijital teknoloji pek çok alanı kapsayan bir ortak zemin haline geliyor. Bütün kültürleri değiştiriyor; tüm sosyal kodları ve kültürleri yeniden yazıyor ve yeniden tasarlıyor. Bu aynı zamanda serginin kodları kullanarak işaret etmek istediği konulardan biri. Dijital devrimin her şeyde olduğu gibi sanat üzerinde de yadsınamaz bir etkisinin olduğu açık. Özgürlük olarak sunuluyor, ancak toplumlara uygulandığı şekliyle empoze edilmiş bir özgürlük olarak da görülebilir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl