Ana Sayfa Litera Bütün Okyanusların Balinaları, Birleşin!

Bütün Okyanusların Balinaları, Birleşin!

Bütün Okyanusların Balinaları, Birleşin!

Moby-Dick, balina malina ama, kendi başına var olma savaşını sürdüren Titanik bir kahramandır.

Sürüsünden ayrılmış, yalnız bir savaşçı…

1954 Hollywood yapımı The Lone Gun~Kimsesiz Silah filmini Türk sinemasında afişe çıkarırken, Yalnız Kovboy diye Türkçeye çevirenin mevzuya cuk diye oturmuş lisan marifeti alkışa layıktır.

Hakikaten, Yalnız Kovboy deyişi sonradan çok tutmuştur.

İşte, Moby-Dick kovboy değil lakin yalnız bir balinadır; kovboyluğu bir Kaptan Ahab’a söker…

Peşindeki gemiyi Okyanus açıklarına sürükler, kendi tuzağını kurup Pequed gemisini pusuya düşürür.

Siz eski tüfek Moby’e bakıp bütün balinalar böyle zannetmeyin, ötekileri Leninist Parti örgütlenmesinden yanadır.

Zira, İspermeçet balinalarının birlikten kuvvet doğar diye örgütlü mücadeleye yöneldiğini söylesek, yeridir.

İspermeçetler, handiyse, ¨Bütün okyanusların balinaları birleşin!¨ diyerek aralarında sendikalizm, direniş partizanlığı şurada dursun enternasyonal bile ilan etmiştir.

Balina avcılığının tarihi eski, epeyi eski; 8 bin yıl evvelinden kalma balina kemiklerine Japonya’da, Kore’de ve dahi Kanada’nın kuzey kıyılarında rast geliniyorsa, işte o kadar eski.

Demek insanoğlunun balinaya zıpkın fırlatması yeni bir şey değil.

Fakat kapitalizmin bu işe el atması yeni, hepi topu iki yüzyıllık hikâye…

18.yüzyılda balinacılık bir sektör olarak soğuk okyanuslardan patronların kasasına sıcak para aktarıyor. Balinalar çaresiz, zamanla öğreniyorlar düşmanı, sonra ortak bir dil geliştiriyorlar aralarında…

Bu deneme yazısına ilham olmuş, Kanada’daki The Royal Society Journal başlıklı akademik derginin son sayısında yer alan yazıya bakarsanız, 18 yahut 19.yüzyıldan itibaren balinalar kendilerine saldıranlara karşı önlemler almaya hemen başlamıştır.

Avcı-düşmanın yaklaştığını görünce, erken uyarı sistemiyle balina topluluğunu tehlikeden haberdar etmek;

Düşman teknelerini, yanıltıcı biçimde gerilla taktikleri uygulayıp onları akıntılı sulara doğru sürüklemek;

Düşmanı uzaktan hissedip balina yoldaşlarına dağılın komutunu iletmek ve geniş okyanusta sürüyü tam siper yapmak;

Düşman teknesini, eğer başka çare kalmamışsa, gerekirse kendini feda etmeye hazır tek bir balinanın oyalayıp ötekilerin kaçıp kurtulmasını sağlamak;

Düşman teknesine bütün sürünün bir arada omuz vererek borda yapması ve tekneyi yalpaya sokup saf dışı bırakmak;

Daha ne olsun! Bunların hepsi Maocu Gerilla taktiklerine eşdeğer okyanus savaşlarıdır.

The Royal Society Journal’ın1 üç imzalı ortak yazılmış makalesinde öne çıkan Kanadalı deniz biyoloğu, Dalhousie Üniversitesi hocalarından Hal Whitehead’e göre bütün bunlar balinaların, bilhassa İspermeçetlerin çok zeki olmasından kaynaklandığı gibi, aslında deniz suyunda aktarılan ses iletme kabiliyetlerine bağlıdır; yani balina lisanına…

On dokuzuncu yüzyılda soylarına neredeyse kıran girerken, kendi aralarında konuşa konuşa, biz insanları arkamızdan çekiştiren balinaların böylesi muhaberat marifetleri birden örgütlü mücadeleye dönüşür.

İşte bu direniş ve savunma nedeniyle, Prof.Dr. Hal hocaya göre, on dokuzuncu yüzyılda avlanma oranı yüzde 58, yani yarıdan biraz fazlasıyla azalıyor.

Bizim işimiz kolay, oturduğumuz yerde keyif keyif yazarız; fakat böyle iki dakikada yazılan yazı gibi değil, Hal Whitehead ve ekibi, Nova Scotia’daki üniversite desteğinde 40 yıl sürdürülmüş bir çalışmanın sonucuyla bu %58 rakamını açıklar.

Hesap kitap hiçbir şeye benzemez; lakırdı sonra gelir, karşısında esas duruşa geçer.

Tutulan gemi defterleri, liman kayıtları ve çeşitli gözlemleri aktaran hatırâta bakarak, 19.yüzyılda 77 bin 749 defa denize çıkılmış, bunlardan sadece 2 bin 405 günü balinayla geri dönülmüştür. 75 bin küsur defa elleri boş döner balinacılar…

Geri dönülmeyenler arasında bir tanesi, Herman Melville’nin Moby-Dick romanında, bize daha ilk cümlede tanıttığı gemici İsmail’in ağzından dinlediğimiz, faciayla sonuçlanan balina avıdır.

Salâh Birsel üstadımızın ¨Beyaz Balina Beyazı¨ denemesinde heyecanla okuduğumuz bu seyr ü sefere ait alıntıları, biz, asıl romanda ¨Call me Ishmael!¨ diye başlayan macerayla tamamlamadan duramayız.

İspermeçet balinası ve diğerleri, aralarında mademki lisan yaratmış olsunlar, o hâlde bir kültüre sahip, ilkel milkel ama bir tür uygarlığın üyeleridir.

Hal hocamız da öyle söylüyor makalesinde; birbirlerine, geçmiş deneyimlerini aktaran denizlerin ve dünyanın en büyük memeli bu hayvanları, kendilerini 19. Yüzyılda insan denilen azman canlıya karşı korumayı da öğrenmiş, ¨mini mini birler – çalışkan ikiler – tembel üçler – nerede bu dörtler – mezun beşler¨ diye talebe sınıflarına da aktarmışlardır.

Gelgelelim, ortak isimleri Homo Sapiens olan düşman karargâhındaki kurmayların aklı ispermeçetlerden daha fazla çalışır.

Bugün, Japonların balina yemeden doymayacakları anlaşıldığından, artık onlara dur durak da fayda etmeyeceğinden, Caponlar öyle teknikler bulup okyanusu katliam alanına çevirmeye niyet gösterirler ki ispermeçetlerin vay haline! En modern, uzaydaki gözetleyici uydularla destekli radar sistemlerini kullanıp balinayı faka bastırmakta ustalaşmışlardır. Balina türleri arasında tarihe geçmek üzere olanlar, sayıları azalıp can çekişenler, okyanusun üzerinde iki tane Türkiye büyüklüğünde yüzen plastikten çöp adacıklarında bilhassa denize atılı balık ağlarına takılıp yok olan bütün canlılarıyla beraber bir kocaman nefes alıp son nefesini vermektedir.

İspermeçetlerin, orkaların, kamburların, katillerin, mavimsilerin, gagalıların, cücelerin, kahkahacıların, komiklerin, selamsızların hasılı ne kadar bilumum balina varsa hepsinin su üstüne çıkınca soludukları hava bizim avcıların da soluduğu aynı havadır.

Ne ki, bizler karbondioksit olarak aynı havaya kirli nefesimizi iade ederiz, zira çevremizi kirletmeyi pek severiz.

Buraya kadar laga luga boş laf ettik ama şimdi dikkat isteriz: Balinalar aldıkları temiz havayı C2O olarak denizin dibine gönderir, bu nedenle atmosferi de kirletmez.

Varsayın ki, kışla önünde mıntıka temizliği yapmaktadır!

Karaya çıkmamak ısrarında olup şimdilik denizlerde dolaşan bu memelileri avlamakla, balıkçının olta sallandırması aynı şey değildir.

Bilmez değiliz: Balıkçı denize çıkmış aşçıdır.

Soframıza denizin bereketi olan balığı alıyorsak, bunu da ispermeçetlerin iştahına borçluyuz.

Borsa ve hâl esnafı gibi denizin tellalı olan ispermeçetler balık piyasasını da bir güzel düzene koyar; onlar sayesinde biz soframıza gelen balığın mevsimini biliriz.

Adam Smith’in görünmez piyasa eli dediği işte budur.

Yoksa somon yerine kaya balığı, hamsi yerine palamut denizden zamansız çekilir ve tatsız tuzsuz mutfağa gider, yesen bir türlü yemesen aşçıya nezaketsizlik…

1 Meraklısına: https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rsbl.2021.0030

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl