İnsan türünün özüne sinmiş bir kara zehir, bir irin var. Tüm bu korkunç hikâye cennetten kovulmamızla mı başladı yoksa atalarımızın alet yapmayı başardığı karanlık bir mağara çukurunda mı, bilinmez. Binyıllardır bitmez bir dehşet, korku, kıyım, yıkım hikâyesi. Savaşlar, sürgünler, göçler, kurulup/yıkılan şehirler, yazılan ve yakılan kitaplar, halkalı zincirden panoptikon’a kapatılmalar, aşağılamalar ve eziyetler tarihi. İnsanlık...
Son Yazılar:
Korku komedisi “The Menu” gurmece züppeliği irdeliyor
DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINIYLA AİLE
An Olarak Sahne, Hafıza Olarak Sinema: İki Aracın Ayrışan Estetiği
Masalların ve rüyaların yönetmeni: Leos Carax
Resim sanatının sokak çocuğu Rulez Duande Galeri’de
VEYSEL BATMAZ YOUTUBE KANALINDA ARİF DİRLİK’İ ANLATIYOR…
Kum Saatleri (Öykü)
ŞİİRDEN TABLOYA YANSIYAN “SİS”Lİ BİR BAKIŞ
İsla-Rokoko: Bir Çöküş Estetiği
Paul Tillich: Kategorilerin Ötesinde Bir Adam
Sineklerin Tanrısı: Güç Mücadelesinin ve Medeniyetin Kırılganlığının Alegorisi
Peki Amerika’daki Madun Konuşabilir mi? Kurtlarla Dans Filmi Üzerine Notlar
DÜNYA İŞÇİLERİNİN GENERALİ FRİEDRİCH ENGELS
Hepimiz o yırtıktan düşüverdik Yeraltı’na!
Abbas Kairostami: İslam Cumhuriyeti’nin Caudine Çatalları Altında Bir Kaleydoskop
Bir Parasız Yatılının Kuşatması
ARTANKARA 2024 ULUSLARASI ÇAĞDAŞ SANAT FUARI: BİR ELEŞTİRİ
Dil ve Kültürün Ayrılmazlığı: Speak No Evil
Bir “Yabancı”nın Sosyal İntiharı
Kategori: Litera
BİR GÜNLÜK, BİR HAYAT
Çocukluğumdan beri hep günlük tuttum; bazı günler daha uzun, bazı günler daha kısa… Her gece ajandama o gün hayatımda, ülkede veya dünyada önemli bir şey olduysa üç beş satırla karaladım; hayatıma geri dönüp de baktığımda yaşadıklarımı hatırlayabileyim diye. İnsan yıllar boyu her gün olan bitene dair bir şeyler karalayınca, beklenmedik derecede tuhaf çıkarımlarda bulunabiliyor hayatına...
Yaşam öğretir (Şiir)
Ne güzel de cıyaklıyor Sabahın erken saatinde Çalar saat sanki. Böğründe saklı çocuk Biliyorsun derdini Bütün açlar aynı dili konuşur. Uzatma çıkar koca memeni Doya doya sevsin seni. Birazdan büyüyecek Bisikletine binip gidecek uzak şehirlere Ve sen yolunu gözlemekle yorulacaksın. Emin ol, Dönecek bir gün Büyük bir elbisenin içinde. Kapak Resmi: Odilon Redon (Ayrıntı)
Sarı kapaklı tükenmez kalem
Yıllar önce kaleme aldığım ve hiçbir yerde yayımlanmadan çekmecede biriken öykü, deneme, anı ve anlatılar arasına karışan bu metni, ölüm oruçları bugünlerde yeniden gündemde olduğu için tekrar gözden geçirdim ve Eleştirel Kültür aracılığıyla paylaşmak istedim. Direnenlere… Saygı ile… * Bir heyet oluşuyor. Pek kalabalık olduğu söylenemez. Ama niceliği değil, temsil yeteneği önemli. Hep öyle söylenir....
HAİKULAR
PALİMPSEST Sevgili Walter –Dün silinen o cümleBugün gülüyor. EZRA POUND NilüferlerinSüslediği deredenHiç iz kalmamış KAHVALTININ EKSİĞİ Başo’ya selam –Mücevherleri nerdeSisli sabahın? CHARLES BAUDELAIRE Yağmur hikâye“Kaybetti kokusunutapınılan ilkbahar” WALTER BENJAMIN Badem sarhoş olKıracak seni bir elSert kabuğundan. DALÍ Ağzını açsaYürüdüğü yerlereKarınca düşer. MARCEL PROUST Mevsim sonbahar –Kahvenin yanından alÇocukluğunu. AVCI BECKETT Dışarda karakış –“eve gel geceüstünde...
Rayuela
“Bayan Léonie elime baktı, senin memelerinin üstünde uyuyakalmış ellerimin içine…” Bir çay kaşığı bıraktı. Eridik la Sibylle. Erimiştik. Nasıl unutursun? İyi bir Cortázar çevirisi, dünyanın en tatlı yemişidir demiştim sana, dudaklarından sonra. İnandığını sanıyorum. Dağınıklığın çünkü, heyecanlandırıyordu beni. Hiç fark etmedim: eksik miydin yanımda? Kısacık kestirip saçlarını, ilk sigaranı yaktın. Bir seçintiydi yumuşak, acı ağzında:...
Altın Söz (Şiir)
Çok gördüm Acısı yüreğine Dalga dalga vurdukça; Suyun kanadığını, Sönerken içimizdeki yıldızların ağladığını! Çok gördüm Sevdiği için seve seve ölenleri, Sevdiklerini hunharca boğazlayanları! Çok gördüm Gerçek açlığın, açlıktan öte olduğunu! Bir karınca ordusuydular altın dağı peşinde, Birkaç mavi kan, altın bir sözün! Düşler, dağını bulup parçaladıkça Kasalar dolup, Karun kıskandıkça, Daha çok açlık...
Bir Başka Coğrafyadan Yalın Zaman Şiirleri – Cevat Çapan’a
İyilik Mektupları (*) Sabahın en taze saatleri, ışıklı bir pencerenin önünde İstanbul’un kuşlarını seyrediyorum. Gök açık, kusursuz mavi. Kent günlerdir ücradaki bir köy sessizliğine gömülü. Az sonra yeni bir kitabı okumaya başlayacağım: Bir Başka Coğrafyadan. Kitaba başlamadan önce şairle İngiltere’de ilginç bir tesadüf sonucu tanışmam canlanıyor zihnimde. Yabancı bir kentin mesafeli sokakları; şairle tanışıp, şiirlerini...
bir acaip sayıklama! (şiir)
cağaloğlunda üç kız resmi asılmış kirpiklerinden meme uçlarına mor ve kireç annem her ameliyat sonrası dilini ağzında unutup yeniden doğuyor samatyada kızlara günlük çiçekleri büyütüyor bir acaip kaşınma kasıklarım da at meydanı kurtuluş kuş yokuşu bir nalburun sesiyle açılıyor çarşı annem ne güzel ölmesini biliyor! iskender eflatun bir tabutla tuluat ahmetin nemli cigara gibi sesi...
Kapan
Parmaklıkların arkasında bekleyen kalabalığa bakışları takıldı. Ürkmüş her biri. Gecenin bir yarısında apar topar tıkıldılar buraya. İlaçlarınız gelecek, iyileşeceksiniz, diyen mekanik sesle irkildi o an. Hiç insani değil, duygusuz bir ses bu. Yapay zekalardan biri bizleri yatıştırmak için komut ifadeleri tekrar ediyor belli ki. Neyi bekleyeceğiz burada, diye geçirdi aklından. Karanlık bodrum katında en azından...