Ana Sayfa Manşet ÇEK SİNEMASININ ASİ PAPATYALARI

ÇEK SİNEMASININ ASİ PAPATYALARI

ÇEK SİNEMASININ ASİ PAPATYALARI

Kapitalizmin alternatif yaşam biçimlerini küstahça reddedişi, küçük dozlarla damarlarımıza tüketim kültürü zerk ederek bizleri yarattığı ideal dünya modelini kutsar hale getirişi, üzerine yıldız tozu serperek ruhlarımıza inşa ettiği şaşalı yapılara bizi hapsedişi… Kabaran iştahıyla yutan, öğüten sonra öğüren… Tutarsızlığının, akıl yoksunu akılcılığının yaşamımızdaki derin izleri. Debelenişler, çırpınışlar ve kayboluşlar… İnsanın doğasından ayrı düştüğü, idealize ettiği dünyayla içinde yaşadığı dünya arasındaki derin uçurum. Bu yabancılaşmayı, mevcut sistemin parçası haline gelmeyi reddedenler, kitlesel histeriyi yadsıyanlara kalan sığındıkları sevimli düşlerdir. Yaşamı düşsel bir oyun haline getirerek var olma mücadelelerine yılmadan devam ederler. Dünyayı bir korku labirentine çeviren yüceltilen aklın ürünüdür. Savaşlar, yoksulluk, aklın iflası, işsizlik, eril’in mülkiyet hakkı kazanmasıyla birlikte kadını sahip olduğu mülkiyetin uzantısı olduğuna inanışı… Görünen tablo hiç iç açıcı değildir. Aklın yelkenleri suda boğulmuştur ve tüm bunlar mantık esas alınarak yapılmıştır. Bu durumda akılcılık kisvesine bürünmüş delilik mi tutarlıdır? Yoksa bu deliliğe katılmayarak bir karşı duruş sergileyerek dâhiyane bir delilik sergilemek mi?

İşte bu sorunun yanıtını 1966 yapımı bir Çekoslovak filminde buldum: “ Küçük Papatyalar” … Çek yeni dalga akımının ilk kadın yönetmeni Vera Chitilova’ nın avangart filmi “ SedmiraskyKüçük Papatyalar” sisteme, eril egemenliğine, tüketim toplumuna, burjuva alışkanlıklarına, eğlence kültürüne karşı gerçek bir bir başkaldırı niteliği taşır. Fakat bu karşıtlık sert bir anlatı üslubuyla değil aksine absürt öğelerle bezendirilerek estetik görsellerle izleyiciye sunulmuş. Gerçeküstü öğelere sıkça yer verilerek klasik anlatı yapısına oldukça uzak bir anlatım biçimiyle karşılaşıyoruz. Pelikülde deformasyon, çerçeveleme, fotoğraf karesi gibi donan imge görselleri; renklendirme, zincirleme görüntüler, açık imgeler, kristal öyküleme, kurguda sıçrama gibi anlatım teknikleriyle öz ve biçim olarak görsel bir şölen yaşıyoruz filmi izlerken.

Kötülük Çiçekleri ve Sonu Gelmeyen Yaramazlıkları

Başrollerini Ivana Karbonava ve Jitka Cerhova ‘nın paylaştığı Küçük Papatyalar (1966) tüketim toplumuna, tabulara, eğlence alışkanlıklarına, eril egemenliğine kısacası dünyadaki tüm kötülüklere ve kötülere kötülük ederek bozuk düzenden (öç tanrıları Erinyesler gibi) intikam almaya çalışan iki genç kadın. Her ikisinin de adı Marie. Tüm vakitlerini gittikleri eğlence mekanlarındaki insanları rahatsız ederek,, yaşlı adamları baştan çıkararak lüks restoranlarda kendilerine lezzetli yiyecekler ısmarlatıp başlarından savarak yaşamlarını sürdürüyorlar yani Patriyarkal düzene, kadın bedeninin metalaştırılmasına olan keskin tavrını beyaz perdeye yansıtmayı da ihmal etmiyor Chitilova .

İki küçük saf kız çocuğundan farksız olan, işsiz, aylak, topluma ayak uydurmayı reddeden bebek- kadınlar için dünya her ikisi içinde bir oyun bahçesi. Tüm bu tekdüzelik içinde dünyayı bir eğlence parkına dönüştürüyorlar. Toplum tarafından kabul görmeyen çılgın davranışları, seçkin mekânlarda çatal bıçak kullanmadan abartılı biçimde iştahla yemek yemeleri insanların şaşkın bakışlarını üzerlerine çekiyor. Filmdeki yemek sahneleri güldürel özellikte olmakla birlikte aynı zamanda rahatsız edici. Chitilova, yemek israfı yaptığı gerekçesiyle izleyiciden büyük tepkiler almış fakat burjuvazinin yarattığı görgü kuralları çerçevesinde, yemek yemeyi modernitenin silahı olarak kullanarak sınıf ayrımını derinleştirmekte olduğu nasıl anlatılabilirdi diye düşünmeye itiyor insanı.

Bununla birlikte yemek yeme filmdeki en göze çarpan kapalı imge olduğunu görüyoruz. Küçük papatyaların insani ölçülerin üzerinde yemek yemeleri, kapitalizmin doymak bilmez iştahını, toplumun tüketime olan açlığına dair bir metafor olarak da anlamlandırılabilir.

Chaplin Etkisi

Charlie Chaplin’in “ Modern Zamanlar “ ve “Şehir Işıkları’’ filminde lüks restoranlar ve eğlence mekânlarındaki yemek sahnelerine bakınca Şarlo’nun yine güldürü aracılığıyla burjuvazi alışkanlıklarını yerdiğini sıkça görürüz. Toplum tarafından seçkin kabul edilen tipleri karikatürize ederek itibarsızlaştırır ve e düzene hiçbir zaman ayak uyduramaz. Aylaklık eder gibi görünse de aslında misyonu burjuvaziyi hizaya getirmektir ama bunu en naif bir biçimde yapar. Filmlerindeki tüm yemek sahnelerine kaba güldürü hâkimdir. Grand-tuvaletleri içinde eteği tutuşan kadınlar, perukaları başlarından düşüp kahkaha malzemesi olan kodamanlar… Küçük papatyalarda da seyirciyi en çok etkileyen sahneler komedi unsuru haline dönüşen bu yemek yeme ritüelleri ve komedi unsuruna dönüşen burjuvazi mensuplarıdır.

Filmin jeneriğinde, ‘‘Modern Zamanlar’’a metinler arası gönderme (interteks) yapılmakta olduğu görüyoruz.. Her iki filmde dev bir mekanik düzeneğin işleyişi yakın planla gösterilir. Toplumun mekanik düzen içindeki devinimidir bu. Küçük papatyalar Şarlo gibi toplumu rahatsız edici, makinenin işleyişini sekteye uğratan, bozan sevimli anarşistlerdir çünkü sanayileşen modern toplum, bayağı zevkler edinerek sistemin ağırlığı altında ezilmekte olduğu gerçeğini unutmaya ve kendini avutmaya çalışır. Anti- kahramanlara dönüşen küçük papatyalar ve Şarlo, topluma karşı bireysel bir direniş göstererek onları cezalandırır ve onların küçük şölenlerini bozguna uğratır.

Şarlo’nun “Altına Hücum” filminde açlıktan ayakkabısını yediği o akıllara kazınan sahneyle, Küçük papatyaların, dergiden keserek yediği yemek resimleri yine izleyicide aynı vurucu etkiyi yaratır. Chaplin filmlerinde nesnelerin gündelik kullanım amaçlarından soyutlanarak kullanım yönünden bir başka nesneye dönüşmesi yine Küçük Papatyalarda da karşımıza çıkar. Dev kristal avize bir salıncağa dönüşür. Yatak şiltesi bir kefene ve papatyadan yapılmış çelenk İsa’nın başını süsleyen dikenli taca… Modern Zamanlar’da Şarlo işsizlikten mustariptir, açlıktan kıvrandığı vakitlerde lezzetli yiyecekler yediğini düşler. Göçmenler filminde bir restoranda giderek midesini güzel yiyeceklerle doldurur ama ödeyecek parası yoktur. Küçük Papatyalar baştan çıkardıkları yaşlı adamlar sayesinde menüdeki en pahalı yiyecekleri sipariş eder onları aceleyle ağızlarına tıkıştırır ve asla hesap ödemezler. Şehir Işıklarında, intihar etmek üzere olan bir adamın hayatını kurtarır ve çok zengin olan bu adam sayesinde yaşamı boyunca hiç yemediği pahalı yemekleri yer. Gittiği tüm restoranlarda iştahla yemek yer ve asla para ödemez. Hırsızlık yapar. Benzer sahnelere Küçük Papatyalar filminde sıkça rastlarız. Marie 1 ve Marie 2 namı diğer Küçük Papatyaların hedefinde elit kesim ve burjuva ahlakını yüceltenler vardır. Şarlo gibi yaramazlık yapmayı severler ve tüm bunlar estetize bir sevimlik içinde sempati uyandıracak biçimde saf bir çocuksulukla yapılır. Asla toplumun parçası olamayan dişi Şarlolar’dır onlar muzip, saf, çocuksu ve zeki. İzleyici tüm bu sergilenen anarşizan tavırları gülümseyerek izler. Tüm bu sevimli kargaşanın yaratıcıları hoşnutlukla izlenir.

Kadınca oyunbazlıklar… Kadınlar çiçektir klişesine sert bir tokat: Seviyor… Sevmiyor…

Çek sinemasının ilk feminist kadın yönetmeni olan Vera Chytilova, Yeni Dalga akımının ve deneysel sinemanın önemli temsilcilerinden biri… Avangart bir yapıt olan “ Küçük Papatyalar (1966) burjuva ahlakını, tüketim kültürünü, kitch zevkleri, absürt bir dille sorgular. Yerleşik değerlere masumiyet kokan ve didaktiklikten uzak bir tavırla giydirir durur. Bundan olacak ki Rusya’nın Çekoslovakya’yı işgaliyle birlikte 1969- 1975 yılları filmleri yasaklanır. Yönetmenin Çekoslovakya Cumhurbaşkanına mektup yazarak çalışma iznine kavuşur.

Kadın yönetmenin bu deneyimi filmlerinde eril hegemonyayı yerden yere vuruşunu apaçık ortaya koyuyor. Filmin alt metninde kitle kültürüne dair delişmen ve cesur bir karşı duruş yatsa da feminist öğelerde azımsanmayacak derecede fazla. Film boyunca iki kadın onları jest ve komplimanlarla elde etmeye çalışan erkekleri alaycı bir kayıtsızlıkla başlarından savıyor. Yaşlı adamlar tavlandıktan sonra yemekler yeniyor, toplumun kadından beklediği kalıp davranışlar yerle bir ediliyor ve kafası karışık erkekler alışılmışın dışında tavırlar sergileyen kadınlar tarafından nihai sonuca ulaşamadan gözyaşları içinde tren garında uğurlanıyor. Filmin açılış sahnesinde iki kadın evinin verandasında bikinileriyle oturur. Karakter başına papatyadan bir taç takar. Ve şöyle bir replik duyarız: ‘‘Bakire gibi görünüyor muyum? Ben bir bakireyim’’

Ahlaki tabuların üç cümleyle azizliğe uğradığı sahnedir bu. Filmin ana kahramanları kadındır ve savaşın insanlık üzerinde yarattığı tahribat, tüketim kültürü, eril hedonizmi kadınca bir gözle izleriz. Karakterler kadınsı çekicilikten yoksun iki küçük kız çocuğu gibidir. Durmadan ölçüsüzce yemek yiyen, dâhiyane deliliğe sahip iki bebek- kadınlardır. Narin kadının sembolü olan ve kadınla özdeşleştirilen papatya imgesi kavram yitimine uğrar. Bu anlamda film eril izleyicinin rahatça koltuğuna yaslanıp izleyeceği türden bir film değil. Önceden belirtmek gerekiyor.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl