• “Beria” adlı romanınız bir mülteci sorunundan yola çıksa da hem karakterleri hem de olay örgüsü açısından oldukça zengin. Katmanları olan bir öykülemeyi paralel kurgu olarak sunmuşsunuz. Bu yazım şekli üzerine neler söylemek istersiniz?

Beria’dan önce işleyeceğim temanın trajik olmasına karar vermiştim. Dramatik bir roman olacaktı. O dönemde polisiye öykülere rehberlik edecek notlar almaya başlamıştım. O notlar sokakta mendil satan çocukların yaşadıklarına yönelikti. İlgi alanım mültecilere kayınca araştırmalarım ve birikimlerim o yönde oldu. Beria mülteciler hakkındaki araştırma döneminde doğdu. Eldeki polisiye notlarla birleştirmek için Harun’a Enis ile arkadaş olacakları bir geçmiş yazdım. Olayları birleştirmek için de Zeynep’in hikayesini kurdum. Böylece karakterler ve olaylar finalde birleşerek çözüldüler.

  • Polisiye romanların, konuları gereği detaylı olarak ve dikkatle ele alınmaları gereken bir yazım teknikleri var. Bir polisiye romanın yazım sürecinde yazarını zorladığı yer tam olarak neresidir?

Polisiye sonuçta bir denklem işidir. Bu matematiği kurmadan yazmak bana göre pek olası değil. Yazmazdan önce ne yazacağımı bilirim. Kısacık da olsa notlarımda giriş, gelişme ve sonuç vardır. Bu ana hattı oluşturduktan sonra yazım işçiliği başlar.

Benim için tüm diğer sanat eserlerinde olduğu gibi edebi bir eserin başarısı da okuru içine almasındadır. Onu kendi gerçek gerçekliğinden koparıp, kurgusal dünyasına sokabilmesindedir. Tam da bu noktada işin zorlaştığını düşünürüm. Yazının konuşma dilinden ayrı tutulması gerektiğine inanırım. Konuştuğumuz gibi yazamayız, yazdığımız gibi konuşamayız derim. Yazının işçiliği de zorlar yazarını, kurgusunu oluşturmak da.

Yazının dilini kurmak ve okuru o dünyada tutmaktır bana göre bütün mesele. Edebiyat ne anlattığımız değil, nasıl anlattığımızdır.

  • Siz ilk eserinizden beri türün sadık yazarlarındansınız. Neden polisiye türünü seçtiniz?

İnsana ait karanlık bir taraf suç ve suçlu kavramı. Polisiye edebiyat suçu anlatmaz. Suçu işleyen insanı anlatır. Bu nedenle insanın bu yanından beslenen öyküler kurmayı heyecan verici buluyorum. Bir suçtan yola çıkıyor olsam da ana tema insan. Onun suçla olan teması. Suç üzerinden insanı anlatıyorum. Öte yandan okumalarım da çoğunlukla bu türde olduğundan yazmaya soyununca eserin bu türden gelmesi normal bir süreç.

  • Polisiye edebiyata gösterilen ilgi artıyor gibi. Ancak yine de tanınırlık ve tiraj noktasında öne çıkan isimler oldukça az. Polisiye edebiyatın bu durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Popüler kültürün hakim olduğu bir pazarda, sonucun böyle olması kaçınılmaz. Dünya’da bu iş böyle. Belki dediğiniz kadar sığ değil ama orada da derinliği belirleyen yine popüler kültür. Okur sunulanla yetiniyor. Yerelde butik kitapevleri bu konuda çalışıyor olsalar da yetersiz kalıyorlar.

Bu anlamda tekelcilik popülerliğin sonunda doğuyor. Türk okuru çoğunlukla popüler olmayanın iyi olmadığını düşünüyor. Yanlış anlaşılmasın popüler olan kötüdür demiyorum. Son dönemde tema dergileri, bloggerlar, forum siteleri, popülerin dışında bir kültüre sesleniyor. Zamanla bu çember kırılacak ya da bugünkü kadar sert olmayacak diye umuyorum.

  • Genelde polisiye türünde bir kahramanın devam maceralarını okuruz. Sizin kahramanlarınızla devam eden bir süreciniz yok. Onların başka maceralarını okuyamıyoruz. Neden?

Tüm romanlarımda öne çıkan duygu başkadır. Kurguları ve yazım teknikleri birbirlerinden oldukça ayrıdır. Birinde mizah öne çıkıyorsa diğerinde gerilim. Birinde zihinsel kurgu hakim ise diğerinde eylem kurgusu hakimdir. Bu haliyle romanlarımda karakterlerin birbirlerinden oldukça farklı olmaları bir tercihten çok gereklilik aslında. Öte yandan yazarlığın beni mutlu eden tarafı kurguyu oluşturmaktan çok kahramanları yaratmak. Karakterlerle özdeşleşmeyi çok heyecan verici buluyorum. Aynı karakterle yola devam etmek beni çok heyecanlandırmazdı diye düşünüyorum.

  • Sizi hep polisiye türünde mi göreceğiz yoksa diğer türlerde de yazmayı düşünüyor musunuz?

İşlemek istediğim tüm duyguları polisiye çatısı altında yapabiliyorum. Macera, gerilim, psikoloji türleri ile kol kola girebiliyor, heyecan, korku, dram ya da mizah yaratabiliyorum.

Öte yandan edebiyatın insanı anlatmak gerçeğine bakarsak, bunu suç üzerinden yapmayı çok insana ait buluyorum. Benim hikayelerimde planlı eylemler var. Yapacağı eylemin suç olduğunu bilen, karşılığında alacağı cezayı öngören ve bu cezadan kaçmak için planlar yapan insanların hikayeleri. Karanlık yönünü, yakalandığında görebildiğimiz insanlar. Tıpkı gerçek hayattaki gibi.

  • Tarihten, gerçeklerden beslenen, bunları irdeleyen romanlar yazacak mısınız? Uğur Mumcu cinayeti gibi konuları romanlaştıracak mısınız?

Aslında bu belgeselcilerin işi. Bunun için çok başka bir donanım gerek. Araştırmacı gazeteci olmak gerek her şeyden önce. Ekibinizin olması, bu alanda size bilgi aktaracak kişilerin olması gerek. Devlet adına çalışan ya da karşı örgütlere mensup kişilerle irtibatınız olması gerek. Bu apayrı bir alan. Benim böyle bir donanımım yok. Kurgu yazmak beni heyecanlandırıyor. Beslendiğim alanlar yaşadığımız dünya ile bir şekilde örtüşüyor zaten. Dün yaşanmış, bugün yaşanıyor ya da gelecekte yaşanabilecek kurguları öykülüyorum. Akla ters ya da uzak değiller yani. Bu anlamda bir gerçeklik benimkisi. Birebir değil ama olasılık dahilinde.

  • Yazar olmak isteyen kişilere önerileriniz nelerdir?

Bu konuda bir çok üstadın iyi bir roman için maddeler halinde yazdıkları dikkat edilecekler listeleri var. Bu listelerin hemen hepsinin ortak noktaları son maddeleridir. Son maddede yukarıdakilerin hepsini unutun dilediğiniz gibi yazın derler.

  • Yazım sürecini çoğu yazar sancılı bir süreç olarak tanımlar. Siz bu süreci nasıl yaşıyorsunuz? Özel bir yazı alanınız var mı? Yazarken olmazsa olmazlarınız neler?

Yazarken ihtiyacını duyduğum tek şey elektrik. Bilgisayarımı açabildiğim her yerde yazabilirim. Benim odam, benim masam, sarı ışığım, falanca müzik gibi olmazsa olmazlarım yok. Çoğunlukla ne yazacağımı bilerek çalışmaya başladığımdan, o süreç önce kurma sonra yazmak olarak ilerliyor bende. Mesaiye gider gibi düzenli olarak yazdığımı da söyleyemem. Bazen haftalarca romana dokunmam, bazen kapanır bir hafta boyunca sadece yazarım. Romanlarımın yazım süreçleri altı aydan daha az sürmez. Yazmayı özlemiş ve yeterince biriktiğimi düşünüyorsam yazarım. Bir ödev değil sonuçta.

  • Türk Polisiye Yazarlar Birliğinden söz eder misiniz? Amaçları nedir bu oluşumun?

Uzunca bir süredir polisiye yazarları kitap fuarlarında ya da etkinliklerde bir araya geldiğimizde benzer şeylerden sıkıntı duyduğumuzu ve şikayetci olduğumuzu gördük. O noktada çözüm ne olabilir sorusu doğdu. İstanbul’da geniş katılımlı bir toplantı yaptık. Tanışalım, birlikte nasıl bir güç oluşturabiliriz, neler yapabiliriz tartışalım istedik. O toplantıda sosyal medyayı daha etkin kullanmak, okura ulaşmak konusunda birbirimize destek olmak gibi kararlar alındı. Resmi bir oluşum değiliz. Bir grup olarak başlayıp, neler yapabileceğimizi görüp, o şekilde ilerleyelim istedik.

Türk polisiyesinin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması, yurt dışında tanıtılması, verilecek seminerlerle polisiye yazacak arkadaşlara tavsiyelerde bulunabilmek, yayıncı öncesinde belki editöryal anlamda destek vs. Şimdilik yolun başındayız. Neler yapabileceğimizi henüz biz de bilmiyoruz. İyi niyetlerle bir araya gelmiş, yazarlardan ibaretiz.

Polisiye edebiyat alanında yayınlanmış en az bir eseri bulunan herkes bu oluşuma katılabilir. Meraklı okur poyabir.com adresinden bize kolaylıkla ulaşabilir.