Ana Sayfa Dosya CHATTERTON’IN ÖLÜMÜ, SANATÇININ ÖLÜMÜ

CHATTERTON’IN ÖLÜMÜ, SANATÇININ ÖLÜMÜ

CHATTERTON’IN ÖLÜMÜ, SANATÇININ ÖLÜMÜ

Bu yazı Corona salgını sırasında onuru için intihar eden müzisyenlere ithaf olunmuştur.

Uzun süren güzelim bir intihardır sanatçı yaşamı.”
Oscar Wilde

Romantizmin belki de en kalıcı imgesi, küçücük bir tavan arasında, yatağında sırtüstü uzanan bir şairin imgesidir; genç ve güzel, göz alıcı bir cesettir bu. Meleksi bir ışığı olan bu şair, dehası nedeniyle acı çekmiştir; aç ve yoksul kalmış, çıldırmaya ve intihara meyilli yaşamıştır; şimdiyse taze bir ölüdür. “Yüzünde görünmez bir şiir yazılı” bu ölümcül arketip Thomas Chatterton’dan başkası değildir. Henry Wallis’in yaptığı resim dünyevi, edebi bir pietà’dır [acıdan ibaret bir varlık]. Şair, olağanüstü dehası tarafından çarmıha gerilmiştir, alev gibi kızıl saçları yırtılıp atılmış yazılarıyla hâlelenmiş, cansız ayakları çalışma masasına yaslanmıştır. Fakat etrafta onu kucaklayacak kimse bulunmamaktadır, onu saran tek şey son anlarında yırtıp attığı edebi metinleridir…1

***

Kırılgan romantik sanatçı tiplemesinin en ikonik sembollerinden biri olarak tasvir edilen Thomas Chatterton, 18. yüzyıl Britanya’sında ortaçağcı, Gotik edebi canlanmanın baş şairi ve Romantik akımın müjdecilerinden biridir. 20 Kasım 1752’te, Bristol’da alt-orta sınıfa mensup bir ailede, babasının ölümünden dört ay sonra doğan Chatterton, öğrenme güçlüğü çektiği ilk yıllarını evin kıyı-köşesinde yalnız başına oynayarak geçirmesi nedeniyle, içe kapanık ve mutsuz bir çocuk olarak görüldü. Okumayı yaşının çok ilerisinde olan metinlerden; yani babasından kalan sandıktan çıkan ortaçağdan kalma kilise belgelerinden, müzik folyolarından ve erken dönem İngilizcesiyle yazılmış bir İncil’den öğrendi. Yedi yaşındaki Chatterton, Colston Yetimhanesi Mektebine verildi ve yazma tutkusunu burada kendi başına geliştirdi. Britannica Ansiklopedisi’nin 1911 edisyonundaki anlatıma bakılırsa, Chatterton çocukluğundan itibaren dalıp gitmeye yatkındı, saatlerce uyuşmuş gibi oturuyor ya da bir süre sonra hiçbir sebep gösteremediği gözyaşlarına teslim oluyordu.2 Chatterton kendine büyülü bir dünya kurmuştu ve capcanlı olan hayal dünyası on beşinci yüzyılın gizemli, görkemli şatoları, kaleleri, şövalyeleri, leydileri ve rahipleriyle doluydu.

Çalışma odası yaptığı küçük bir tavan arasına kendini kapatmak onun en büyük zevkiydi. Orada, St Mary Redcliffe’in deposundan çıkarılan kitaplarla mistik bir âlemde geziniyordu. Altı yıldan uzun bir süre yatılı kaldığı Colston okulunda edebiyat becerisi giderek güç kazandı. Bütün vaktini yetişkinlerin okuduğu kitaplarla geçiren bu garip ve zeki çocuk, on yaşında Milton’ı taklit ederek “Son Epifani Üzerine” adlı ilk şiirini kaleme aldığı gibi, on bir yaşında Felix Farley’nin Bristol Journal’ına katkıda bulunan bir yazara dönüşmüştü. Kendisi yazıp on beşinci yüzyılda yaşadığını söylediği Thomas Rowley adlı Bristollı bir keşişten kalma pastoral bir eklog olarak takdim ettiği “Elinoure ve Juga” adlı metni okul yöneticisine sundu ve kullandığı eski parşömenle onu da, ondan sonraki okurları da kandırmayı başardı. Basit bir çocukça kandırma eğlencesi olarak başlayan bu üretim, Chatterton’ın tanınmasına yol açan yazılarından daha başka, daha büyük bir edebiyat olayı haline geldi. Rowley diye bir keşişin adı Bristol’daki St. John Kilisesindeki bir anıtta geçiyordu. Bununla birlikte, Rowley’den kalma buluntu şiirlerin hem ortaçağ dili hem de şiir üslubu bakımından kimi eksikleri vardı. Yine de Chatterton, şehrin önde gelenlerini gururlandıran bu “keşif” dolayısıyla, Keltlerin efsanevi ozanı –Kuzeyin Homeros’u- Ossian’ın eserini bulduğunu iddia eden İskoç James Macpherson gibi bir heyecan yaratmıştı. Genç adam hem foyası ortaya çıkmasın diye, hem de hayalinde yaratıp on beşinci yüzyılda yaşattığı keşiş-şairi de çok sevdiğinden, var gücüyle alternatif “persona”sı Rowley’e yazdırdığı şiirlere ortaçağcı, Gotik, dinsel ve mistik bir güç katmaya devam etti.

Chatterton on beş yaşına gelince Bristol’da bir avukata kâtip olarak verildi. Ancak zamanının çoğunu kendi yazılarıyla ilgilenmekle geçirmekte ve patronunu kızdırmaktaydı. Çeşitli dergilere yazılar yazarak birkaç kuruş para kazanıyordu. Ancak Bristol’daki küçük hayat onun için sıkıcıydı. Thomas Rowley konusunda giderek daha çok soruya muhatap olurken, bir yandan da Bristol, ailesinin yoksulluğu, bütün Britanya’yı saran basın özgürlüğü meselesi birleşip onu iyice bunaltmaya başladı.

On altı yaşındayken Londralı bir yayıncıya, elinde on beşinci yüzyılda Bristol’da yaşamış bir din adamı tarafından yazılmış ve o güne ulaşan en eski dramanın bulunduğunu söyleyen bir mektup yazdı. İstediği cevabı alamayan şair, ortaçağ rönesansına düşkün bir lord olan şair Horace Walpole’e müracaat etti. Ona, Rowley’nin şiirlerinden örnekler içeren notlar eşliğinde, çeşitli tekliflerde bulundu. Eserin özgünlüğünü test ettiren ve bunun ortaçağdan kalma olamayacağını gören Walpole, kibarca Chatterton’ın işbirliği teklifini reddetti. Walpole, artık her şey geride kaldığında, Chatterton’la yazışmasına ve eserlere bakıp, “Hiç bu kadar usta bir dehanın var olduğuna inanmazdım” diye itiraf etmiştir. Bunun üzerine, sahte bir intihar tehdidiyle (“Son Vasiyetim ve Bristol’dan Thomas Chatterton”), işvereni avukat John Lambert’i kendisini azat etmeye zorladı ve Londra’ya hicivlerle, şiirlerle saldırmak için yola çıktı. Bu arada bir burletta (opera comic) olan İntikam adlı eseri de biraz para getirdi, ancak Londra’daki müstakbel patronunun ölümü şairin tüm planlarını bozdu.

Chatterton, yine de borç harç yola koyulup, soluğu 25/26 Nisan 1770 gecesi Londra’da aldı. Bir akrabasının yanına yerleşti. Son derece dinamik, coşkulu ve çalışkandı. Her üsluba girebilir, Alexander Pope’un ya da James Macpherson’ın ayarında metinler üretebilirdi. Hem nesir, hem manzum siyasi eleştiriler, ekloglar, şarkı sözleri, hicivler (hatta bir de opera) kaleme aldı. Haziran 1770’te, yani Londra’ya gelişinin üzerinden dokuz hafta geçtikten sonra, kendini akrabasının iğreti sözlerinden korumak için Brook Street, Holborn’daki bir çatı katına taşındı.

Şimdi ilk kez kesintisiz yalnızlığın tadını çıkaracaktı. Artık bütün gece yazabilirdi. Nitekim pansiyon arkadaşı, genç şairin gecenin büyük bir kısmını yazarak geçirdiğini teyit ediyordu. Chatterton’ın ilk yıllarının coşkulu ortaçağ romantizmi yeniden canlandı ve yaşlı keşiş Rowley’nin diliyle hayali bir parşömene “Excelente Balade of Charitie” adlı eseri yazdı. Fakat bu muhteşem uydurma eserle de Londra edebiyat çevrelerinde sonuç alamadı.

Genç adamın büyük umutları hızla solmaya başladı. Yazdıklarının çoğu için ödemeler ertelendi; ödenen telifler de genç şairin beklentisinin aksine çok ama çok düşük meblağlardı. Üstelik yazı gönderdiği yerler de siyasi baskı altındaydı. Haziran sonunda Londra’daki ikinci ayı henüz tamamlanırken, daha şimdiden başarısızlık ve açlıkla yüz yüzeydi. Komşusu da, ev sahibesi de genç şairi defalarca akşam yemeklerinde kendisine katılmaya davet ettiyse de, gurur yapan Chatterton onları hep reddetti. Ev sahibesinin daha sonra söylediği gibi, çatı katına çıkarken karşılaştığı bu genç adamın bazen “iki ya da üç gündür hiçbir şey yemediğini” biliyordu, Chatterton ise onun ısrarına gücenip aç olmadığına dair yeminler ederek onu reddediyordu. Ölümünden sonra şairin cüzdanında bulunan not, Chatterton’ın meteliksiz olduğunu gösterdiği gibi, defalarca telifini istemesine rağmen onu övgülere boğan dergi yöneticilerinden hiç para alamadığını da gösteriyordu. Son bir ümit, Afrika’da ticaret yapan bir işadamının sağlık hizmetlerinde doktor asistanı olmak üzere aracılara yazdı, ama nafile, genç dâhi, koca Londra’da kendine uygun bir iş bulamıyordu. Bir buçuk ay daha böylece geçti. 21 Ağustos gecesi yürüyüşe çıktığı arkadaşıyla bir mezarlıktan geçerken, karanlıkta, yeni kazılmış bir mezara düşüp üstünü kirletti. Arkadaşı ona elini uzatıp kendince şaka yaparken, sinirlenen Chatterton’ın ağzından “Bir süredir zaten ölümle mücadele halindeyim dostum,” sözleri çıktı. Üç gün sonra, 24 Ağustos 1770’de, genç şair Brook Street’teki çatı katında son kez istirahate çekildi; önce yazmış olduğu şiirleri, yazıları yırttı; sonra da yatağının kenarında bir şişe arsenik içerek intihar etti. Thomas Chatterton on sekiz yaşına basmadan ölmüştü… Tam üç gün sonra, Doktor Fry, Chatterton’la çalışmak istediğini söylemek üzere intihar mahalline geldi. Bu sahne tam da daha önce yazdığı vasiyet şiirinde tasvir ettiği gibi gerçekleşmişti! –Chatterton’ın dehasına ve trajedisine yaraşır bir detaydı bu.

Bir şiirinde “İster istemez karar verdim, ardıma bakmadan gidiyorum/ Çatık kaşları görmezden gelip sineye çekemem;/ Bir maymun gibi zincirimi sallamayı reddediyorum,/ Boynumdaki tasmayı yalanlarla süsleyemem!”3 diye yazan genç adam, hesabını mahşere bırakarak “gürültü yapmam, derinden, parmaklarımın üzerinden, su gibi akar giderim” demiş ve gitmişti. Nâzım İlgar’ın ifadesiyle, bir bakıma gururlu aptalların ve yalnızların öncüsüydü Chatterton. Büyüdükçe, dertler arttıkça, “normal bir yaşama dönmektense, hayallerini o hayal kırıklıklarına yedirmemek adına” gitmeyi tercih etmişti.

Chatterton kültü işte böyle doğdu; yani şairin ölümüyle… Genç ve hassas kalpli şairin bu kaba-saba ve acımasız dünyadaki cehennemi son bulunca, hak ettiği şöhret gelmeye başladı. Pek çok şairin haklı övgüsü, İngiliz edebiyatı tarihi kitaplarına alınmaya başlayan Rowley’nin gerçekten yaşayıp yaşamadığı konusundaki tartışmalarla beraber geldi. Chatterton, edebiyat incelemelerinde yavaşça başlayan ortaçağcılıkla beraber keşfedilmekteydi. Üstelik bir başka edebi intihar –bu sefer bütün Avrupa’yı sarsan bir etkiyle– Britanya edebiyat çevrelerinin de gündemine girdi: Chatterton’dan dört yıl sonra, Goethe isminde genç bir Alman şairin yazdığı Genç Werther’in Acıları adlı eser, Almanca konuşulan yerlerde zincirleme intiharlara yol açtı. Derken, Mozart gibi bir dehanın, 35 yaşında ve peş parasız öldüğü haberi Avrupa’nın kültür mahfellerinde şok yarattı. Sanatçının ölümü, himaye ağları sunan aristokrasinin ölümünün de bir yansımasıydı mutlaka… Bundan böyle sanatçının eserini pazara çıkarıp satması gerekiyordu ve pek çok sanatçı bunu kabul etmekte zorlanacaktı.4

Romantizmin yükselişiyle birlikte, Chatterton dalgın, melankolik, kırılgan ve yıkılmaya eğilimli romantik deha olarak bayraklaşacaktı. Romantik sanatçı “yaşamın şerefesinde, intiharın arefesinde” duruyordu.5 Samuel Taylor Coleridge, Chatterton’ın intiharı üzerine 1790’dan 1834’e dek altı farklı versiyonu olan bir monodi şiir yazdı: “A Monody on the Death of Chatterton.” 1802’de William Wordsworth onu “harika çocuk” ve “huzursuz Ruh” olarak niteledi.6 Robert Southey, Chatterton’a duyduğu manevi borcu onun şiirlerini derleyip yayınlayarak ödedi (1803). John Keats, Endymion: A Poetic Romance’ı (1817) ona adadı ve ondan büyük ölçüde etkilendi; Percy Bysshe Shelley ise ona “Adonais: An Elegy on the Death of John Keats” adlı abidevi şiirinde bir kıta ayırdı ve onu Sir Phillip Sidney’le denk görüp Keats’in öncüsü saydı (1821). Lord Byron, Sir Walter Scott, Dante Gabriel Rossetti gibi diğer büyük Romantik sanatçılar da Chatterton’ın şiirini ve onur intiharını saygıyla selamladı.7 Hatta Fransız Romantizminin önemli temsilcilerinden Alfred de Vigny, 1943’te Türkçeye de çevrilen Chatterton adlı bir piyes yazdı (1835) ve oyun sahnelendikten hemen sonra Chatterton’ın şiirleri Fransızcaya çevrildi. (Sonu intihar olan Madam Bovary’nin (1856) yazarı Gustave Flaubert de bu intihar kültünden etkilenen isimlerden biriydi.) Chatterton ayrıca İtalyan, Alman ve Avusturya operalarına da birkaç kez ilham oldu. Sonrasında da Oscar Wilde, Chatterton’ın onuruna, onun okuduğu yetimhane okulunda onun üzerine edebiyat dersi verdi. Van Gogh, hikâyesinden çok etkilendiği Chatterton gibi meteliksiz bir yetenek olarak intihara yöneldi. Sanatçı, yozlaşmış, değersizleşmiş, anlayışsız ve acımasız toplum tarafından intihara itiliyordu. Chatterton’a ilgi yirminci yüzyılda da devam etti. Hakkında yazılan en iyi biyografinin E. H. W. Meyerstein’in 1930 tarihli Life of Thomas Chatterton olduğu kabul edilmektedir. Yakın geçmişin en ünlü biyografi yazarlarından Peter Ackroyd da, bu yazı için çokça istifade ettiğim biyografik bir best-seller romanla (1987) Chatterton efsanesinin tanınmasına önemli bir katkıda bulunmuştur.8

Henry Wallis, 1856

Chatterton’da vücut bulan “yıkık şair” mitini, en canlı kılan isimlerden biri de Victoria Çağı Britanya’sının Ön-Rafaellocu ressamlarından Henry Wallis’tir. Wallis’in 1856’da çizdiği Chatterton’ın Ölümü adlı resim, en şiirsel ölümün temsilidir. Çağından ve dünyada-olma-halinden mutsuz, perişan ama yine de sanatını feda etmeyen “yaratıcı dâhi”nin hem destanını hem tragedyasını anlatır Chatterton’ın Ölümü. Tablo, izleyicisini, Chatterton’ın kırık-dökük çatı katına buyur eder ve orada, uzansa az önce ölen şaire dokunacak mesafede olduğu hissini verir. Zavallı genç Chatterton sanatı için hayatından vazgeçerken, –ardında bıraktığı yoksul tavan arası kasveti bir yana– verdiği ölüm hissi sanatsal bir efsane olarak zamanda asılı kalır. Çarmıhtaki İsa kadar günahsız görünen bu taze ölü, ödediği kefaretle Romantik sanatçıların İsa’sına dönüşmüş gibidir.

Sanatçının çektiği acıyı ebedileştiren bu intihar –biraz bağlamından çıkarılıp Jim Morrison’dan Amy Winehouse’a uzanan genişçe bir genç ölen yıldız sanatçılar listesinin başına yazılarak– “bohem” bir figür olarak da alımlanmasına yol açmıştır. Değeri anlaşılmayan dâhi (acı çeken bir sanatçı olarak), bu iki dünya arasındaki haliyle, bazen Baudelairevâri bir öz-yaratıma, bazen de Kurt Cobainvâri bir öz-yıkıma yönelir. Bu yüzden, ünlü rock grubu Queen’in gitaristi Brian May, 2015’te verdiği bir röportajda, Chatterton’ın ölümünü bir nevi “bohem rapsodisi” [bohemian rhapsody] olarak gördüğünü söylemiştir.9

Oyunbaz büyücü çırağı Chatterton –çeyrek yüzyıl sonra Novalis’in tanımladığı gibi– “sıradan şeylere yüksek bir anlam, alışıldık olana gizemli bir itibar katarak, bilinene bilinmeyenin onurunu, sonluya sonsuzluğun görünümünü vererek” yaşadığı dünyayı romantikleştirmişti. İntiharının üzerinden 250 yıl geçmiş olmasına rağmen, bugün Chatterton –Cahit Sıtkı’nın dizeleriyle söylersek– “şarkıların yarıda, anahtarın Tanrı’da, balın arıda kaldığı” kilitli bir bahçe olarak anılıyor. Ve “Öyle doluydu ki hayallerle içim, intihar etsem, ölüm ruhuma düşmezdi” sözleri, ait olduğu küçük İskender’e yakıştığı kadar, ondan çok önce, bir başka diyarda ve bir başka dilde aynı hisle hayaller kuran Thomas Chatterton’a da yakışıyor.

1 Küçük değişikliklerle alıntıladığım kaynak ifade: Nick Gloom, “Introduction”, Thomas Chatterton and Romantic Culture (içinde), der. Nick Gloom, Londra: Palgrave Macmillan, 1999, s.3. “Yüzünde görünmez bir şiir yazılı” dizesi Attila İlhan’a ait.

 

2 “Chatterton, Thomas”, Britannica Ansiklopedisi, 1911 edition, vol. VI. Online versiyon: https://en.wikisource.org/wiki/1911_Encyclop%C3%A6dia_Britannica/Chatterton,_Thomas (çevrimiçi), 22 Temmuz 2021.

 

3 Volkan Hacıoğlu’nun Türkçeye çevirdiği “A New Song Poem” adlı şiirin orijinali şöyledir:
I chose without liking, and left without pain,
Nor welcomed the frown with a sigh;
I scorned, like a monkey, to dangle my chain,
And paint them new charms with a lie.

 

4

 Sanatı seçkin bir faaliyet (ve seçkinler-arası bir faaliyet) olarak gören Türk şairler de, Tanzimatla beraber yaygınlaşan basın-yayın organlarına karşı ikircikli bir tavır takınmıştır. Birçok Osmanlı seçkini, şiir gibi yüksek bir sanatın, kültürel elitler arasında yapılan salon toplantılarında (divan meclislerinde) onu layıkıyla anlayacak kişilere sesli okunması yerine, âvâma, umuma hitap eden bir dergide ya da kitapta yazılıp yayınlanmasını ve üç-beş liraya satın alınır bir metaya dönüşmesini bu peygamber sanatına saygısızlık olarak görmüştür.

 

5

 Bu ifade, kendisi de intihar ederek ölen Metin Kaçan’ın Türk Romantizmine dair pek çok iz taşıyan Fındık Sekiz adlı romanında geçer.

 

6

 William Wordsworth, “Resolution and Independence” adlı ünlü şiirinde,
“I thought of Chatterton, the marvellous Boy,

The sleepless Soul that perished in his pride;

Of Him who walked in glory and in joy

Following his plough, along the mountain-side:” der.
Bu dizeleri kabaca Türkçeye şöyle çevirebiliriz:
“Harika Çocuk Chatterton’ı düşündüm,

Gururundan can veren huzursuz Ruhu;

Ki O, Zarafet ve neşeyle yürümüştür

Dağ yanında sabanının ardı sıra:”

7

 Hiç şüphesiz, Britanya Romantizminin Robert Burns, John Keats, Percy Shelley ve Lord Byron gibi yıldız temsilcileri, büyük dehalarına rağmen, trajik ölümleri nedeniyle okurlarını hüzünlendirmiştir. Fakat onlar hiç değilse yirmi beş yaşına kadar yaşamış, sanatlarına saygı gösterilmesinin hazzını az da olsa tatmıştır. Chatterton ise sersefil bir tavan arasında can verdiğinde on sekizinde bile olmayan bir yeniyetmedir. “Thomas Chatterton”, Poetry Foundation, https://www.poetryfoundation.org/poets/thomas-chatterton (çevrimiçi), 26 Temmuz 2021.

8

 Peter Ackroyd, Chatterton, çev. Füsun Elioğlu, İstanbul: YKY, 3. baskı, 2017.

9

 Brian May, “Thomas Chatterton – The Myth of the Doomed Poet (Brian May part only)”, https://www.youtube.com/watch?v=pT9hhyM8fXQ (çevrimiçi), 24 Temmuz 2021.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl