Ana Sayfa Kritik Çocuğa Cinsel İstismar Suçları ve Medyada Hegemonik Ataerkil Söylem

Çocuğa Cinsel İstismar Suçları ve Medyada Hegemonik Ataerkil Söylem

Çocuğa Cinsel İstismar Suçları ve Medyada Hegemonik Ataerkil Söylem

Geçen haftalarda meclise sunulan İnfaz Yasası’nda olduğu iddia edilen, daha sonra sadece sosyal medya üzerinden “nabız yoklama” amaçlı sunulduğu ortaya çıkan kanun teklifi, başta kadın dernekleri olmak üzere kamuoyunun yoğun tepkisini çekti. Kanuna eklenmesi teklif edilen geçici maddeye göre, 10 Nisan 2020’den önce evlenmiş olanlar, belirlenen 5 kriteri birlikte taşıması halinde tahliye edilecek ve 5 yıl evli kalmak şartıyla yaptırımlardan kurtulacak. Suçun, cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın işlenmesi. 10 Nisan 2020 tarihi itibarıyla mağdur ile failin evlenmiş olması. Suçun işlendiği tarihte failin başka biriyle evli olmaması. Mağdurun şikâyetinin bulunmaması. Suçun işlendiği tarihte mağdurun 14 yaşına girmiş olması. Mağdur ile fail arasında 15 yıldan fazla yaş farkının bulunmaması. Yani cinsel istismara uğramış kız çocukları 13 yaşından büyükse ve herhangi bir şikâyette bulunmadıysa fail ile evlendirilerek failin ceza infazı ertelensin istiyorlar.

2016’da da gündeme getirilen bu düzenleme eğer yasalaşırsa, çocuk istismarının affedilmesine yol açabilir. Böyle bir durum söz konusu olursa en çok etkilenecekler, çocuk yaşta evliliklere en çok maruz kalan yoksul, kırsalda yaşayan ve/ya dezavantajlı kesimler olacaktır. Kız çocuklarını evlilik yoluyla okuldan uzaklaştırmanın ve ekonomik olarak güçsüzleştirmenin yolu açılacaktır. Ve en önemlisi bu teklifle kız çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet ve istismar artacaktır.

İktidarın Kendi Politikalarını Yeniden Üretme Alanı Olarak Medya

Yazıda asıl değineceğim şey ise bu olayın medya boyutu olacak. Yüksek lisans tezimde medya söylemleri üzerinden kamusal ve özel alanda kadına yönelik şiddeti incelemiştim. Medyada (gazete, televizyon, sosyal medya) yer alan, özellikle toplum tarafından onaylanmış kişilerin söylemlerinin kamuoyunu çok fazla etkilediğini ve kamusal alanda, özel alanda kadına şiddettin artmasına sebep olduğu tezini ortaya koymuştum.

Medyanın temel amacı kamuoyunu bilgilendirmek ve kamuoyunun sesi olmaktır. Çağdaş ağ bağlantılarıyla fikir ve düşüncelerini ortaya koymak ve bu düşünceleri yaymak daha kolay bir hale gelmiştir. Medya, bu dili kullanan en önemli araçlardan biridir. Pek çok çalışmada, toplumda dil yoluyla şiddet duygusunu ortaya çıkaran cinsiyetçilik ve söylemsel şiddeti açıkça dile getiren toplumsal kodların, çoğunlukla ana akım medyada kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Bu varsayımı göz önünde bulundurarak, kanaat önderlerinin söylemlerinin, gündelik hayat pratiklerine nasıl yansıyabileceğini fark etmemiz gerektiği kanısındayım. Bir fikri yayarken, genellikle tanınmış, ünlü kişiler kullanılır. “Güvenilir” olma özelliği taşımak zorundadır. Amaç, mesaja maruz kalanları kolektif olarak eyleme geçmeye çağırmaktır. Bu nedenle bu kişiler, büyük ölçüde söylemsel meşrulaştırma stratejilerine başvururlar. Çünkü meşrulaştırma, savunma mekanizmalarının harekete geçirilmesiyle söylemsel olarak gerçekleşir.

“Zina Serbest, Çocuğun Evlenmesi mi Yasak?”

Örneğin yazar Sema Maraşlı’nın sosyal medya hesabından paylaştığı, bu yasayı meşru kılacak söylemleri bulunuyor. Sema Maraşlı’nın sosyal medyada takipçi sayısı oldukça fazla (89K). Bu da fikrinin yayılmasını ve meşrulaşmasını son derece kolaylaştırıyor. Hedef kitlesi açısından önemli bir kamusal figür olduğu için sözleri değerli bulunmakta ve günlük hayatta bunu pratiğe döken kişiler olmaktadır. Ayrıca yine Sema Maraşlı’nın İstanbul Sözleşmesi hakkında da kadınlara yönelik şiddetin artmasına sebep olacak söylemleri bulunuyor. Maraşlı, çocuk evliliklerinin önüne geçmeye çalışan kadın örgütlerini de hedef göstererek onlara hakaret ediyor. Çocuk istismarını “genç evlilik” adı altında meşrulaştıran Maraşlı’nın tweet’leri yüzlerce kişi tarafından paylaşılıp yayılıyor.

Cinsel Suçlara “Mağdur” Kılıfı

Sosyal medyada çocukların istismarını meşrulaştıran ve genç yaşta evliliklerin önünü açan birçok video da dolaşıyor. Çeşitli kullanıcılar özellikle hazırlanmış bu videoları paylaşıyorlar. “Genç evliler infazdan faydalansın” denerek bu videolarla yasanın önünü açmaya çalışılıyor. Oldukça fazla etkileşim alan bir videoda bir kız çocuğu, “Zina serbest, çocuğun evlenmesi mi yasak?” diyerek 14 yaşında evlendiğini ve evlendiği kişinin serbest bırakılmasını talep ediyor. #CinselSuçDeğilGençEvlilik etiketiyle paylaşılan ve çok fazla etkileşim alan başka bir videoda ise erken yaşta evlendiği için ceza almış kişinin cumhurbaşkanı ve bakanlıklara seslenişi yer alıyor. Ailece zor durumda olduğunu ve bu duruma çözüm istediğini görüyoruz. Bu videoya gelen yorumlar ise son derece endişe verici. Bu yorumlardan bazıları; “Helal sana rabbim kurtarsın inşallah”, “Bu genç kardeşimizin suçu sevdiğiyle evlenmek”, “Umarım kavuşursunuz” şeklinde

Kadının Beyanı Esastır, Peki Ya Çocuğun?

Sosyal medyada birçok kadın kullanıcı ise delil yetersizliği olan durumlarda kadın veya çocuğun beyanının esas alınarak kovuşturma aşamasına geçilmesi ve beyanın yargılama aşamasında da delil niteliği taşıyabilmesi anlamına gelen “Kadının beyanı esastır” ilkesini kullanarak bu çocuk istismarı affını meşrulaştırmaya ve şiddeti, istismarı tekrar üretmeye sebep oluyorlar.

Devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı ise bu olayları haber yaparken yasa teklifini son derece meşru kılan bir cümle kullanıyor; “Erken yaşta evlenen kadın eşinin cezaevinden çıkacağı günü bekliyor”. Diğer bir medya kanalı TVNET’te ise Erem Şentürk, çocukların erken yaşta evlendirilmesi konusundan “sosyal yara” olarak bahsediyor. Erem Şentürk’ün sosyal medyada 254K takipçisi bulunuyor. Provokatif yayınlarıyla bilinen Yeni Akit de, “Gündem 18 yaş altı evlilik mağdurlarının ortak feryadı” başlığını kullanarak bu konuyu gündeme taşıdı ve yasayı meşrulaştıran söylemlere bir yenisini ekledi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bir dönem çalışan, İlmi ve Fikri Araştırmalar Merkezi kurucusu, ilahiyatçı İhsan Şenocak Eylül 2017’de cami vaazlarından birinde, “kadınlar pantolon giymesin, üniversiteye gitmesin” söylemleriyle gündeme gelmişti. Toplumun bazı kesimlerince itibar gören ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi önemli bir makamda yer almış olan bu dini aktörün de af tasarısı konusunda önemli bir figür haline geldiğini görüyoruz. Birçok kullanıcı Şenocak’ı etiketleyerek konu hakkında yardım isterken bir kullanıcının “Sıra genç evlilik mağduru kardeşlerimiz ve aile yasalarında haydi hocam sana zahmet. Şu konuları da dillendiriniz” cümlesi dikkat çekiyor.

Söylemsel Hegemonya

Bu örnekler hem sosyal medyada hem de diğer medya kanallarında oldukça fazla yer alıyor. 13 yaşındaki çocukları istismar ederek evlenenlere af getirecek bu kanun teklifi meclise sunulmadı fakat sosyal medyada yayılarak nabız yoklaması yapıldı. Bu teklif “Nasılsa meclise sunulmadı, sıkıntı yok” denecek bir konumda değildir. Yukarıda da vurgulandığı gibi söylem, toplumsal cinsiyet inşasındaki en etkin olgudur. Çünkü cinsiyetçi söylemlerin tekrardan üretimi söylem üzerinden gerçekleşir. Kamusal alanın her yerine sirayet etmiş olan cinsiyetçilik, kadınların, çocukların özel hayatları ile de alakalı bir konudur. Medya metinleri hiçbir zaman gerçeği basitçe yansıtmaz, bunun yerine gerçeklik olarak neyin kabul edilmesi gerektiğinin hegemonik tanımlarını oluşturur.

Cinsel istismar söylemleri, kadın mağduriyetini ve erkek saldırganlığını ima eden cinsiyet normlarına dayanır. Bu söylemler o kadar değişkendir ki herhangi bir şiddet anlayışı nadiren dikkate alınmaktadır. Sonuç olarak da deneyimlerin “normal” olduğu düşünülmektedir. Bu cinsiyetçi söylemler hegemonik gücü elinde bulunduran kişiler tarafından söylendiği zaman daha güçlü etki yaratır ve bu güçlü etki, çoğu zaman kamusal alanda ya da özel alanda kadına ya da çocuğa yönelik şiddet, istismar olarak kendini gösterir. Kamusal alan olarak kabul edilen kitle iletişim araçlarının sembolik şiddeti üreterek bu şiddeti yayması, gündelik hayat için önem arz ediyor. Kadınları ya da çocukları ikinci sınıfa koyan ve kadınları, çocukları kendi “ahlak” anlayışlarına göre yargılayan kanaat önderleri, toplumda ataerkil düşünce yapısının üretilmesine sebep oluyorlar.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl