Ana Sayfa Vizör Cool Hand Luke: Anarşist Bir Hollywood Karakteri?

Cool Hand Luke: Anarşist Bir Hollywood Karakteri?

Cool Hand Luke: Anarşist Bir Hollywood Karakteri?

Yazının başlığındaki “?” işaretli ile başlamak gerekir. “Bu bir anarşist filmidir” bildirisi yapmaktan ziyade bu konuyu tartışmaya açmak niyetindeyim. Bu nedenle hem 60’lı yıllardaki siyasi olaylar hem de bu dönem Hollywood hakkında bazı bilgilere yer vererek filmin bu bilgiler eşliğinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

60’lı yıllar siyasi açıdan çalkantılı yıllardır. Bu yıllarda sol ve özgürlükçü düşünce hız kazanmış, etkisini tüm dünyada ve ABD’de göstermiştir. Özellikle ABD’de feminizm, LGBT, siyahî ve hippi hareketleri gibi hak ve özgürlük arayışlı eylemlerde ciddi artışlar görülmektedir. 60’ların sonu ve 70’lerin başında ise ABD tarihindeki en ciddi protestolardan bazıları yaşanmıştır. Stonewall ayaklanmaları, Detroit ayaklanması, Attica isyanı, Vietnam savaşı protestoları… Protestoların oranı arttıkça devletin uyguladığı şiddettin oranı da buna paralel şekilde yükselmiştir. Birçok sivil öldürülmüştür. Martin Luther King gibi Nobel Barış ödülünü almış bir siyasi simge suikast sonucu katledilmiştir. Ayrıca SSCB ile süren soğuk savaşın oluşturduğu nükleer silah korkusu toplumsal bir gerilime sebep olmaktadır. Bütün bu olaylar arasında Vietnam savaşının önemi büyüktür. Vietnam savaşı devlet ve toplum arasındaki bağı ciddi şekilde zayıflatmıştır. Michael Ryan ve Douglas Kellner bu durumu şu şekilde ifade eder: “Altmışlı yılların adını kötüye çıkaran en etkili hareket belki de Vietnam Savaşı’na karşı yürütülen öğrenci hareketi olmuştur. Bu hareket siyah ve feminist hareketlerle birlikte, Amerikan yaşamına ellili yıllardan beri imzasını atmış olan uzlaşmanın parçalanmasına katkıda bulunmuştur. Öğrenciler orduya katılmayı reddetmiş ve devlet otoritesine yönelttikleri muhalefet, üniversite yöneticilerini, polisi ve işadamları gibi başka “Yerleşik Düzen” figürlerini kapsayacak şekilde yayılmıştır. Bu hareketin bir devlet başkanını görevi bırakmaya ve hükümeti savaşı sona erdirmeye mecbur ettiği ileri sürülebilir.”

70’li yılların başında başlayan iktisadi krizlerle birlikte Amerikan kapitalizminin temellerinde ciddi çatlamalar meydana gelmiştir.

Yine 60’lı yıllarda Hollywood’un kriz içinde olduğu görülmektedir. Hollywood, 50’lı yıllarda aile seyircisini televizyona kaptırmıştır. 60’lı yıllarda ise stüdyo sistemi tamamen çökmüştür. Hollywood’un eski kalıplarda ürettiği filmler artık seyirciye cazip gelmemektedir. Bu yıllarda üretilen büyük bütçeli yapımlar gişede ciddi zarar etmiştir. Bu kriz ortamından bir çıkış yolu aramaya başlayan Hollywood yapımcıları, yönetmenlere büyük özgürlük alanı tanımaya başlamıştır. David A. Cook, bunun nedenini 60’lı yıllarda sanat sinemasının bütün dünya genelinde önemli bir atılım yapmasına bağlar. Fransa, İtalya, Çekoslovakya, Brezilya, İngiltere, Japonya gibi ülkelerde alışılmışın dışında filmler üretilmeye başlamıştır. Yönetmen kimliğinin öne çıktığı bu filmler hem düşük bütçe ile çekilmiş hem de büyük ilgi uyandırmıştır. Mevcut düzen ile devam edemeyeceğini anlayan Hollywood, filmlere ciddi yenilikler getirmeye başlar. Daha önce görülmemiş konular ele alınır. Yeni karakterler yaratılır. Artık Hollywood’un hedef kitlesi değişmiştir. Daha önce aile ya da muhafazakâr seyirciye hitap eden filmler üreten Hollywood yapımcıları bu yaklaşımı bırakarak 60’lı yılların genç ve isyankâr kuşağına hitap eden filmler üretmeye başlar. Bonnie and Clyde, Easy Rider gibi düşük bütçeli filmler gişede büyük başarı yakalarlar. 1967’de başlayan toplum ve devlete karşı isyankâr kahraman, Hollywood’un sonraki on yıllık dönemine şekil verecektir. Yine 1960’larda spagetti western filmlerinin anti kahraman tiplemesinin bu karakterlerin yaratılmasında etkili olduğu söylenebilir.

Hollywood’un yeni asi kahramanları doğal olarak sistem karşında konumlandırılır. Ancak bu sistem karşıtlığı örneğin Marksist düşünceyi yansıtmaz. Zaten kapitalizm içinde var olan Hollywood’un Marksist düşünceyi övmesi beklenemez. Bunun yerine ana kahraman bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde anarşist düşüncede yaratılır. Cool Hand Luke filminin analizine geçmeden önce anarşizm kavramına değinmek gerekir. Kavramların anlamlarını bilmeden kullanmak ne yazık ki toplumsal bir sorunumuz haline gelmiştir. Gelişi güzel kullanılan bazı kavramlar bu sebepten dolayı anlamını kaybetmekte ve içeriği boşaltılmaktadır. Anarşizm kavramı bu örneklerden biridir. Anarşizm düşünceden bihaber insanlar bu kelimeyi duyunca zihinlerinde belirli olumsuz çağrışımlar yaşar. Anarşistler kaos çıkartan, ortalığı yakıp yıkan, uyumsuz, saldırgan kişiler olarak algılanır. Ancak bu son derece yanlış ve eksik bir düşüncedir.

Anarşi kelimesinin kökeni eski Yunancadan Fransızcaya anarchie şeklinde türetilmiştir. Fransasızca da yönetimsizlik anlamına gelen kelime Türkçeye kargaşacılık olarak çevrilmiştir. Anarşizm, insanı kısıtlayan bütün otoriteleri reddeder. Sebastien Faure: “Her kim ki otoriteyi yadsır ve ona karşı savaşırsa, o bir anarşisttir” tanımını yapmaktadır. Anarşizm siyasal bir kuramdır. Kuramdır çünkü başarıya ulaşmış bir örneği yoktur. Her ne kadar 19.yy sonları ve 20.yy başlarında Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerde anarşizm hareketleri olmuş olsa da herhangi bir başarı sağlanamamıştır. Anarşizm yıkıcı felsefeyi savunur fakat bu yeniden yaratmak içindir. Yani anarşi kaosu hedeflemez. Bakunin ve Proudhon gibi anarşizmin önde gelen isimlerine bakıldığında, var olan düzenin çok kötü olduğunu, bunu yıkarak daha iyisinin inşa edilmesi gerektiğini savunurlar. Anarşistlere göre insanlar devlet ve mülkiyet sahipleri tarafından köleleştirilmiştir. Anarşist düşünce, insanın özgürlüğünü kısıtlayan bu otoriteleri yıkarak insanı özgür kılmayı amaçlar. Bakunin, Proudhon, Kropotkin gibi anarşistler yeni bir düzenin nasıl olması gerektiğine dair çeşitli fikirler öne sürmüştürler. Ancak bu düşüncelerin pratiğe geçme şansı olmamıştır.

1967’de Stuart Rosenberg tarafından çekilen Cool Hand Luke filmi, 60’ların asi ruhuna uygun bir yapıdadır. Film, boş bir otoparkta parkmetreleri koparan Luke’nin görüntüsü ile başlar. Sarhoş olan Luke, polisler tarafından tutuklanır ve bir yol hapishanesine gönderilir. Hapishane müdürü, yeni mahkûmların suçlarını ve cezalarını açıklarken ilginç bir ayrıntı göze çarpar. Tecavüz ve cinayet suçlarından mahkûm olmuş suçlular ile Luke benzer sürede ceza almıştır. Oysa Luke, parkmetre koparmak gibi basit bir suç işlemiştir. Bu durum, Proudhon’un Mülkiyet Nedir? eserinde ortaya koyduğu sorunsalı akla getirir. Proudhon, adalet sisteminin adil olmadığını, adaletin mülkün temeli olduğunu ve mülkiyet sahiplerini koruduğunu belirtir. Oysa adalet, insanlar arasındaki eşitliği sağlaması gerekmektedir. Luke’un durumu, Proudhon’un ortaya koyduğu fikirle benzerlik gösterir. Tecavüz ve cinayet gibi suçların mülkiyete zarar suçuyla benzer ceza alması akla yatkın gelmez.

Filmde bulunan yol hapishanesi, alışılagelmiş hapishane anlayışından oldukça farklıdır. Bu hapishanede mahkûmlar sabahtan akşama kadar çalıştırılmaktadır. Sabah hapishaneden çıkarılan mahkumlar yol kenarlarındaki otların biçilmesi, yolların asfaltlanması gibi çeşitli kamusal işler yaparlar. Hapishane kuralları oldukça sıkıdır. Her zaman gözlem altında olan mahkûmlar, yapacakları her hareket için izin isterler. “Su içebilir miyim patron? Kalkabilir miyim patron? Sigara içebilir miyim patron?” vs. Ayrıca basit kurallara uymamanın cezası bile hücre hapsidir. Tabi ki hapishane koşullarında sıkı denetim şaşırtıcı değildir. Ancak dönemin siyasi olayları göz önüne alındığında filmdeki bazı temsiller önem kazanır. Godfrey karakteri bu yönüyle ilgi çekicidir. Bütün film boyunca güneş gözlüğü takan Godfrey, son derece otoriter bir duruş sergiler. Güneş gözlüklerinin ardında bütün gün mahkûmları gözler. Karakter gülmez, üzülmez, konuşmaz. Herhangi bir insani belirti dahi göstermez. Arada sırada tüfeğiyle yaptığı atışlar ile mahkûmların gözünü korkutur. Godfrey ve diğer gardiyanların devleti, mahkûmların toplumu ve işçi sınıfını temsil ettiği düşünülebilir. Mahkûm temsiline bu şekilde bakmamızın sebebi de filmin karakterlere suçlu gibi değil hayatın içinden insanlar, işçiler gibi yaklaşmasından kaynaklanır. Dolayısıyla devletin toplumu kısıtladığı bir metafor ortaya çıkar.

Luke, başlangıçta hapishane yönetimi ile sıkıntı yaşamamak için bütün kurallara uyar. Ancak karakterin uçlarda yaşadığı görülmektedir. Elli yumurta yeme iddiası, boks maçında yediği dayağa rağmen pes etmemesi, yol işlerini oyun gibi algılayıp normal saatin öncesinde bitirmeye çalışması gibi eylemleri karakterin sınırları geçmeye hazır olduğunu gösterir. Luke’nin tanrıya inanması ve yer yer ona meydan okuması, karakterin herhangi bir otoriteyi tanımadığının da göstergesidir. Yine karakterin hiçbir şekilde pes etmeyen bir özelliği vardır. Luke’nin isyan bayrağını kaldırması annesinin ölümünden sonra gerçekleşir. Annesinin ölümünden sonra hapishane müdürü onu hücreye hapseder. Çünkü cenaze için kaçabileceğine inanmaktadır. Hücre hapsinin adaletsiz olduğuna inanan Luke, sisteme karşı gelmeye başlar ve hapishaneden kaçar. Kaçtıktan sonra yakalanan Luke’yi disiplin etmek için ağır cezalar verilir. Luke yine kaçar, yine yakalanır, yine ceza alır. Bu sarmal sürekli devam eder. Luke’nin bu eylemleri hapishane yönetiminin otoritesini sarsar. Diğer mahkûmlar arasında bir umut yaratır. Ancak diğer mahkûmlar herhangi bir harekete geçmez. Son kaçışında ise Dragline’de ona katılır. İkili bir süre kaçtıktan sonra ayrılırlar. Dragline yakalanır. Kilisede sıkıştırılan Luke ile konuşması için içeri yollanır. Luke cama çıkarak konuşma yapacağı sırada Godfrey tarafından boynundan vurulur. Ambulansa yerleştirilen Luke’nin yüzünde gülümseme vardır. Dragline bu olayın ardından Godfrey’e saldırır. Godfrey’in sarsılmaz duruşu yıkılmış ve gözlüğü yere düşmüştür. Daha sonra gözlük, arabanın tekerliği altında ezilerek parçalanır.

Yine Faure’nin sözüne dönelim. Faure’nin belirttiği gibi otorite ile mücadele anarşizmin temelini oluşturur. Filmde de görüldüğü gibi Luke, otorite ile ciddi bir mücadeleye girer. Bunun temelinde yatan şey ise uygulanan baskıcı ve adaletsiz yönetimdir. 60’ların özgürlük ve hak arayış ortamına uygun olarak Luke ve benzeri karakterlerin Hollywood filmlerinde yaratıldığını görürüz. Bunun temelinde siyasetten çok ticari kaygılar yatmaktadır. Çünkü sınırları geçmeye hazır, isyankâr kahraman filmleri dönemin kâr getiren yapımları olmuştur. Cool Hand Luke filminin sistem eleştirisi yaptığını söylemek zorlama bir yaklaşım olur. Çünkü karakter fikirleri ile değil dürtüleri ile eyleme geçer. Film, sistemde bir hata olduğunu söylemez ya da yeni bir öneri sunmaz. Luke, dönemin seyirci jenerasyonuna romantik ve sevimli gelebilecek türden bir karakter olarak yaratılır. Luke karakterinin anarşist kalıplarda yaratılması ise şaşırtıcı değildir.

Göksel Aymaz, 90’lardan sonra Nazım Hikmet’in popülerleştirildiğini savunur. Nazım Hikmet gibi solcu bir yazarın gündeme getirildiği zamana dikkat çeken Aymaz, 90’larda komünizmin çökmüş olduğunu, kapitalistler için ortada herhangi bir tehlike kalmadığı belirtir. Dolayısıyla Nazım Hikmet sistem içinde meta haline getirilip pazarlanabilmiştir. Dahası, Nazım sistem içinde bu şekilde etkisizleştirilmiştir. Bunun benzerini Cool Hand Luke ve anarşizm için söyleyebiliriz. 60’larda güçlü bir anarşist yapıdan söz etmek mümkün değildir. Bu yüzden anarşizm Hollywood yapımcıları için uygun kalıp oluşturur. Anarşist olduğunu düşündüğümüz karakter, siyasi yönlerinden arındırılır ve romantik bir isyankâr haline getirilir.

KAYNAKÇA

Aymaz, Göksel. Popüler Gerilim! (2004). YeniHayat Kütüphanesi, İstanbul

Cook, David A. A History of Narrative Film (1996). W. W. Norton & Company, New York

Gomery, Douglas. Hollywood Sisteminin Dönüşümü, içinde Dünya Sinema Tarihi (2008) der. Nowell-Smith, Geoffrey. Kabalcı Yayınları, İstanbul

Porton, Richard. Sinema ve Anarşizm (2015). Agora Kitaplığı, İstanbul

Proudhon, P.J. Mülkiyet Nedir (2017). Öteki Yayınevi, İstanbul

Ryan, Michael ve Douglas Kellner, Politik Kamera (2010). Ayrıntı Yayınevi, İstanbul

Woodcock, George. Anarşizm: Bir Düşünce ve Hareketin Tarihi (1996). Kaos Yayınları, İstanbul

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl