Ana Sayfa Art-izan Dağların Eski Sahipleri: Yeniye Yükseliş

Dağların Eski Sahipleri: Yeniye Yükseliş

Dağların Eski Sahipleri: Yeniye Yükseliş

Binlerce yıllık mermer, kaya ve toprağın, ağaçların, börtü ve böceğin arasından süzülen bakışlar. Hera, Hakate, Nike ve de Pan yaprakların sararmaya başlamış yeşilliğine yapışıveren tanrısal işmarlar. Yıkıntılar arasından el eden, yağmurun buharıyla tütüveren tapınak sütunları. Oysa o yıkıntıya yapışmış iktidar ve modernlik te bakıyor gözbebeklerimize apansız… Burcu Perçin’in Merkür’deki “Yeniye Yükseliş” sergisindeki işleri dolaşırken bunları da düşünüyorum tekrar.

19. yüzyıl Romantizminin modernime bıraktığı en büyük estetik miraslardan birisi “enkaz i” denilebilir. Sadece o mu? Elbette değil, Yüce, sırttan görüntü ve de yalnızlık…Alman ve İngiliz-İskoç Romantizminin Gotik’i yeniden keşfiyle oluşan büyük miras. Piranesi’nin zindanlarından Caspar David’in kilise yıkıntılarında uzanan verimde Enkaz Estetiği gerçekten sanata yeni olanak veriyordu. Bu daha önce zamana ve doğaya terkedilmiş yıkıntıyı izi, taze bir solukla günümüze üflüyordu. İtalyan mimar, arkeolog ve gravürcü Giovanni Battista Piranesi 18. yüzyıl patikalarında, zindanlarda, dehlizlerde, gotik payandaların artakalanlarında ne arıyordu? Ya da 1820’lerde Caspar David’in “Buz Denizinde Gemi Enkazı” resminde gördüğümüz ıssızlık ne? Enkaz Estetiği insansız bir manzaraya, mekana melankoli, hüzün, yalnızlık gibi insani duygulanım ekleyiveriyordu. Bu gerçekten de devrimci bir kırılmaydı. 1830’lardan sonra fotoğraf bu estetiği bambaşka bir siyah beyaz estetiğe taşıyacak. Sadece sandalye olan soluk bir fotoğraf yalnızlığı üretecekti. Bugün kanıksadığımız bu duyarlılık aslında çok ama çok yeniydi.

Burcu Perçin’in Merkür’de sergilenen Yeniye Yükseliş resimleri, antikiteden, Yunan ve Roma uygarlıklarından miras heykelleri, kitona bürünmüş kadınları, tanrı ve tanrıçaları, Anatolia’nın, İyonya’nın, Likyanın zeytin kokulu toprağıyla buluşturuyor. Seyrek sürülmüş morlar, gevşeyen mavi, yeşilin binbir tona açılıverecek, bizi saran vaveylasıyla bambaşka bir sakinlik ve tekinsizlik sunuyor. Yükseliş nedir? Üstelik yeniden…Hüzünlü, endişeli, beni buraya kim koydu duygusu veren, bin yıllık mekanına şaşıran bakışlar.

Burcu’nun 2014’de açılan “Dağların Sahibi Yoktur” sergisini gezmiş ve üzerien yazmıştım. Serginin ismi şiirsel bir eşkiyalığı, Can Yücel’in güzelim dizisi ile “şarabi bir eşkiyalığı” andırıyordu. Sahibi yoktur ibaresi hem bir doğa durumunu mülkiyetsiziği gösterirken, hem de doğadaki talana dönük bir “devlet”, kamu ilgisizliğini de vurguluyordu. O resimlerde dağları “uygarlığın” ve kapitalizmin geometresiyle milim milim parsellenen dağlar, mermer ocakları vardı. Yıkıma uğrayan ağaçlar, hayvanlar, menevişlenen börtü böcek… Şirketlerin talanına açılan özelleştirilmiş doğa. Mermerin tarihi Anadolu’da MÖ 700’lü yıllara kadar gitmektedir. Çok kişi bilmez mesela saraylara parke ve sütun olan, ibadethanelerin vazgeçilmez şanı, kral ve sultanların şaşaası, zenginliğin simgesi mermerin Marmara olduğunu. Mermer altın ile beraber pürüzsüz hale gtirilebilen nedir madenlerden. Her pürüzsüzlük bir suçu gizliyor binlerce yıldır. Unutmayalım Latince uygarlık anlamına gelen Civil, “yontma” fiilinden gelmektedir.

Şimdi, 2022’de Yeniye Yükseliş resimlerinde yine aynı mermer anıtlarla karşılaşıyoruz. Kırık dökük, doğanın binlerce yıllık rutubetini taşıyan hüzünlü bakışlar. Yine kafamızda aynı soru: Dağların Sahibi Onlar!

Bitirirken ekleyeyim. Tuvallerdeki resimler, sanatçının elinde birer heykele, samblaja da dönüşüyor. Unutmayalım bizim mermer beyazı ya da kirin kahverengisiyle hatırladığımız o heykeller bir zamanlar renkliydi.

Burcu Perçin’in “Yeniye Yükseliş” sergisi 5 Mart’a kadar Merkür Galeri’de izlenebilir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl