Ana Sayfa Kritik Dijital Ekranda 21. Yüzyıl Kartpostalları- Geri Dönüyor!

Dijital Ekranda 21. Yüzyıl Kartpostalları- Geri Dönüyor!

Dijital Ekranda 21. Yüzyıl Kartpostalları- Geri Dönüyor!

 

Sosyal medya çalışıyor…

Herkes göstermek istiyor, herkes kendini anlatmak istiyor, herkes teşhir etmek istiyor; herkes herkesi istiyor ve hiç kimseyi istemiyor.

Ne yaparsa yapsın herkes çok yalnız, herkes çok anlamsız; yaşama bahaneler aranıp duruluyor, top taca atılıyor, gerekçeler türetiliyor, erekler çıkarılıyor,amaçlar diziliyor- sonuç sıfır.

Hiç kimse kendisi ile baş edemiyor.

Yoğun hisler içinde kıvranan sonsuz bir hissizlik iklimi.

En çok istediği huzur, onu yok etmek için her şeyi yapıyor. Huzursuzluktan muzdarip ama onsuz bir dakika geçiremiyor.

Zengin ya da yoksul yaşamdan tatsız, ne yapsa tatmin olamıyor. Tatillere gidilse, en yeni cihazlar alınsa, selfie’ler çekilse ruhun açlığı geçmiyor.

Ruh yiyor-yiyor, boşalmaya çalışıyor,patlamak istiyor, nesneleşiyor-nesneleştiriyor, yiyor-yiyor; tüketiyor, duygudan duyguya ruhtan ruha bedenden bedene geçiyor, ruha yetmiyor-tüketiyor-tükeniyor..

Tükenmeden, kendini yok etmeden duramıyor. Kuruyor, bozuyor, yeniden dağıtıyor, yeni yollar arıyor, çıkmaz sokaklara vuruyor; sıcakta üşüyor, soğukta yanıyor-yanıyor ruh!

 

Sosyal medya çalışıyor…

Yüzümüzü şekilden şekle sokup fotoğraf çekip- yüklüyoruz. Yanımıza evcil hayvanımızı alıp fotoğraf çektiriyoruz, yanımıza arkadaşlarımızı alıp fotoğraf çektiriyoruz, başardığımızı bir şeyi belgeliyor fotoğraf çekiliyoruz, eğlendiğimizi herkese göstermek istiyor fotoğraf çekiyoruz, bir şeye ne kadar inandığımızı ispatlamak istiyor fotoğraf çekiyoruz ve yüklüyoruz akan milyonlarca gönderi arasında.

İspatlamak ve fark edilmek istiyoruz; o kadar.

Düşünün sürekli besleyip büyüttüğümüz ve tüketip yok ettiğimiz dijital bir mezarlığın orta yerindeyiz; fotoğraf yüklüyor, efektler ekliyor, video edit’liyor, altta müzik ekliyor, comment’ler düzüyoruz- hiç’e.

Ve eş zamanlı ve anında milyonlarca ölü veri daha ekleniyor dijital mezarlığımıza.

(Artık yaşamımız devasa bir dehşet filmine dönmüş görmüyor; yüklüyor-yüklüyoruz)

 

Sosyal medya çalışıyor…

Beğenilmek istiyoruz, ama aldığımız “like” sayısı binler bile olsa hiç tatmin etmiyor, sürekli sahnede olmak, düşünülmek, aranmak, özlenmek, arzulanmak istiyoruz; ama ne olsa tatmin olmuyoruz. Genel bir şikayet ve tatminsiz hali içindeyiz.

(Tıpkı bu yazının gevşek dili gibi)

Yıkıcılıktan uzağız, değişmekten kaçıyoruz, umuttan uzağız, arınamıyoruz- çok yükümüz var. Taşıyoruz içimize..

Enerjik olmalıyız, güzel olmalıyız, arzulanır olmalıyız, sportif olmalıyız, cool durmalıyız, trend olmalıyız ya da en azından fenomen.

Kendimizi göstermeliyiz, herkes görmeli bizi; içimizde sıkıştıkça dışa taşmalıyız; zehir var içimizde dışa doğru akmalı-akmalıyız.

Yoğa yapan, bisiklet çeviren, pilates yapan, fit vücutlardan yükselen tükenmişlik sendromu çağın ruhu. Toplu bir cinnet hali.

Çağ ile başa çıkamıyoruz, evcil hayvan besliyoruz. Çağ ile baş edemiyoruz diyete başlıyoruz. Çağ ile baş edemiyoruz hayatımızı değiştirmeye çalışıyoruz. En azından öyle-miş gibi yapıyoruz.

(Kendimiz ile başa çıkamıyoruz. Maruz kalıyor, kaldığımız kadar maruz bırakıyoruz, yeni Sisifos’un yazgısı bu)

Artık öznenin varlığından ve bütünlüğünden bahsedemiyoruz. Akan milyonlarca gönderi içinde sürüklenen sanal güruhun bir parçasıyız o kadar. Ama işin kötüsü o akışa dahilken de kendimizi hiçbir şeyin parçası hissedemiyoruz.

(Dehşet: Sen Yalnızsın!)

Çok kararsızız; doğruyu düşünmeye çalıştıkça saçmalıyor, çabaladıkça çırpınıyor, kaybediyoruz.

Süper ego patlamalarıyla aşağılık kompleksi arasında durmadan gidip gelen bir kompartımanın sonsuz yolcusuyuz. Düşüyoruz, majör depresyonla bunalıyor, debeleniyor, kıvranıyoruz. Artık her durum bir “sınır ötesi” durum.

Sonra; insanların sürekli bize baktığını düşündüğümüzde yeniden silkinmeye, ayağa kalkmaya başlıyoruz. Hiç umursamaz görünsek de insanların bizim hakkımızda ne düşündüğü, daha doğrusu bizim onlara tüketmek için hangi görüngüyü verdiğimiz çok önemli. Ardından; pantolonumuzu ütülüyor, makyajımızı yeniliyor, saçımızı değiştiriyor, bir youtube kanalı açıyor ve yeni bir telefon alıyoruz.

Hayatın devam ettiğini ispatlayacak, kimseye ihtiyacımız olmadığını gösterecek bir fotoğraf yükleyip sanal yaşamımıza devam ediyoruz.

(Biz kurbanız; bilmiyoruz ya da görmek istemiyoruz)

Gezegene dağılmış bu amaçsız güruh, binlerce kayıp ruh ne yapıyoruz bilen kimse yok. Düşünmüyoruz. Milyonlarca teşhir edilen beden, milyonlarca trash video, milyonlarca comment, atılan milyonlarca konum, çekilen milyonlarca selfie- burada olduğumuzu, yaşadığımızı umutsuzca ispatlamaya çalışıyoruz.

21. yüzyılın dünyası 8,5 milyar insanın “var olduğunu ispatlamakla” ömrünü tükettiği bir ontolojik beyhudelik anıtı.

O kadar; ötesi yok.

Sosyal medya çalışıyor.

Ve artık ondan gayrı yaşam yok.

(Ben’ler dahil).

 

İkrar!

Çağın tanığıyım diye kendini kurtardığını, yığından dışarı attığını sandın ama sen çağın tanığı değil kurbanısın.

Bu satırları yazmış, bu acılara gark etmiş olman senin kefaretin değil.

Bu Gayya Kuyusu, kimsenin kaçarı yok.

Yaşıyor, tüketiyor ve tükeniyorsun- o kadar..

İşte; yeni çağın eksik ya da yanlış metafiziğine giriş..

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl