38. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nı bu yıl doya doya idrak ettim. 2 Kasım 2019’da açıldığı günden kapandığı 10 Kasım 2019’a kadar orada idim. Sadece 4 Kasım 2019 Pazartesi günü, işlerim dolayısıyla katılamadım. Cumhuriyet Kitap Eki’nden fuar etkinlik programını ayrıntılı olarak incelemiştim. 8 Kasım 2019’da Büyükada Salonu’nda Türkiye Yazarlar Sendikası tarafından 16.45-17.45 arasında düzenlenen “Hasan İzzettin Dinamo 110 Yaşında” programının sonlarına yetiştim.

Hasan İzzettin Dinamo’nun 30’ncu ölüm yıldönümüydü de aynı zamanda 2019…

Ve ben onun 30 yıl önce, ölümüne bir ay kala yayımlanan, en son kitabı “TKP, Aydınlar ve Anılar” eserini okuyup yanlışlarını eleştirmiştim. Bu eleştiri yazım hiçbir yerde yayımlanmamıştı. O gün doğumunun 110’ncu yılı vesilesiyle fuarda yapılan programda, en azından o kitabındaki ağır yanlışları eleştirilir mi diye bir beklentim olmuştu TYS’nin etkinliğine giderken, ancak öyle bir şey yapılmadığının farkına vardım.

Fuar kapanıp evime gidince 30 yıl önce yazdığım yazıyı buldum dosyasından…

Siz de okuyun istedim.

Hasan İzzettin Dinamo’nun “TKP, Aydınlar ve Anılar” (Yalçın Yayınları, Mayıs 1989, 399 sayfa) söz konusu kitap.

Dinamo, Reşat Fuat’ın Hayat Hikâyesini Değiştiriyor…

Hasan İzzetten Dinamo’yu, bu kitabı yazmaya; TKP’ye ilişkin anılarını son zamanlarda yayınlamaya başlayan akranları tahrik etmiş olmalı… Yoksa sözünü ettiğimiz kitaptaki pek çok olay, kişi ve başından geçenleri önceki yıllarda bazı kitaplarında zaten anlatmıştı… Bu kitabında aman aman yeni bir şey yok, salt romancı muhayyilesi ve şair coşkunluğuyla tarihi devrimci mücadele içinde yer almış kişilerin hayatlarını keyfince daha bir süslemiş, püslemiş ve yapmadıklarını yaptırmış…

Dinamo; kendisi gibi er olarak askere alınmış olan, o sırada TKP İcra (Faaliyet) Komitesi Sekreteri görevi üzerinde olan Reşat Fuat Baraner’le birlikte İslahiye’deki bir tümende askerlik yapmaktadır… Bir gün, birlikten ayrılıp ormana gittiklerinde Reşat Fuat, Dinamo’ya devrimci hayatından bazı kesitler anlatır. Önceden de birbirlerini tanıdıklarından, Dinamo belli bir yere kadar Reşat Fuat’ın hayatı üzerine bazı şeyler bilmektedir. Biraz ön bilgiden sonra Dinamo; Reşat Fuat’a; “Almanya’ya mühendislik eğitimi için gitmiştiniz değil mi?” diye sorar.

Baraner; “Evet, Dinamo, mühendislik eğitimi için gitmiştim.” diye cevap verdikten sonra şunları anlatmaya başlar:

Çok karışık zamanlardı. Onun için de eğitimimi yarıda bırakarak Almanya’dan kaçmak zorunda kaldım! Çünkü 1919’da Almanya’da Spartakistlerin çıkardığı devrim başlamıştı ki, biz de baştan bu yana bu işin içindeydik. (…) Evet, Dinamo, biz Türk öğrencilerinden en akıllıları hemen hepimiz, Rosa Luxemburg ile Karl Liebknecht’in kalabalık safları arasında Rus ihtilâlinin Avrupalısını yapıyorduk. O Rosa Luxemburg ne olağanüstü kadındı…” (TKP, Aydınlar ve Anılar, S.140-141)

Ardından gelen paragrafta Dinamo, sanki Reşat Fuat anlatıyormuşçasına, heyecanla, Alman Sosyal Demokrasi’sinin ihanetinden, Prusya militarizminin korkunçluğundan söz ediyor satırlarca…

Reşat Fuat 1968 yılında öldüğüne göre; Dinamo’nun bu yazdıklarını, bu şekilde söyleyip söylemediğini doğrulatma olanağı yok. Sanırız, Dinamo’yu romancı muhayyilesi ya da şair coşkunluğu yanıltmakta, böylesi asılsız şeyleri yazmaktan kendisini alamamaktadır…

Bu konuda “Sosyalist Kültür Ansiklopedisi” ne diyor?..

Dinamo’nun kitabından da öğrendiğimize göre; tarihi devrimci hareketin içinde “Zileli Halil” diye bilinen Halil Yalçınkaya’nın bir kızı vardır: Şerife. Dinamo ile evlendirilir. Bir de oğlu vardır Yalçınkaya’nın Mehmet Ali, yani Dinamo’nun kayınbiraderi… Bu Mehmet Ali 1940’lı yıllarda Babıâli’nin kalburüstü gazetecilerinden Mehmet Ali Yalçın’dır. Soyadını nedense Yalçınkaya değil de Yalçın olarak kullanır. 1960’lı yıllarda da ad ve soyadının baş harflerinin toplamını isim olarak koyduğu MAY Yayınevi’nin sahibidir. Mehmet Ali Yalçın, sahibi bulunduğu MAY Yayınları’ndan, 12 Eylül’den önce, 8 ciltlik Sosyalist Kültür Ansiklopedisi çıkarır. (Sözünü ettiğimiz, Dinamo’nun bu son kitabını yayımlayan Yalçın Yayınları’nın sahip ve editörleri de yukarıdan beri sıraladığımız ailedendir. İsfendiyar Erzik, Mehmet Ali Yalçın’ın damadı, Tomurcuk Erzik de kızıdır… Yani yayınladıkları, büyük enişteleri Dinamo’nun kitabıdır.)

İşte bu ansiklopedinin, 8’nci cildinde (S.153) “BARANER, Reşad Fuat” maddesinde ise şunlar yazılıdır:

(Selanik 1900-İstanbul 1968) Bilimsel sosyalist kuram ve eylem adamı. Orta öğrenimini Konya Lisesi’nde tamamlayarak Darülfünun Fen Fakültesi’ne girdi. Mütareke yıllarının koşulları içinde öğrencilerin anti-emperyalist eylemlerine katıldı. Öncülük etti. Talebe Cemiyeti’ne başkan seçildi. Sonra kimya öğrenimi için Almanya’ya gitti. Orada “Spartakist” akımdan etkilendi, Sovyetler Birliği’ne geçti…”

Ansiklopedi’de “Kimya öğrenimi için Almanya’ya gitti” deniliyor, oysa ki, Dinamo kitabında “Mühendislik eğitimi için gitmiştiniz değil mi?” sorusunu sorup, “Evet mühendislik eğitimi için gitmiştim” cevabını alıyor.

Ansiklopedi’deki Reşat Fuat biyografisinde; “Orada (Yani Almanya’da) “Spartakist” akımdan etkilendi” denilirken, Dinamo, Reşat Fuat’ı “baştan beri” “Spartakist”lerin çıkardığı devrim” hareketinin içinde gösteriyor.

Reşat Fuat, an be an yaşamışçasına, coşkuyla Spartakistlerin ayaklanmasını, Rosa Luxemburg’u ve Karl Liebknecht’i anlatıyor…

Dinamo’ya göre; ormandalarken önce yan yatarak anlatan Reşat Fuat, sonra bağdaş kurup oturuyor, bir sigara yakıyor, Dinamo, “birden bire aklına gelmiş gibi”, oysa hep aklındaymış, Reşat Fuat’a soruyor:

Rosa Luxemburg’la Karl Liebknecht’i hiç yakından görüp dinlediğiniz oldu mu? Nasıldı bu insanlar?” (S.142)

Dinamo’ya göre; Reşat Fuat şunları söylüyor:

Rosa Luxemburg, işçi yığınlarının bulunduğu her yerde görünürdü. Ben onu otuz beş kırk yaşında ancak sanırdım. Oysa ellisine gidiyordu. Karl Liebknecht de işçi sınıfının hatiplerindendi. Bu iki liderin konuşma yapacağı yere biz üniversiteliler de doluşur, onların coşkun konuşmalarını dinler, biz de coşardık…” (S.142)

Orhan Suda’nın Geniş, Açıklamalı Ansiklopedik Sosyalizm Sözlüğü’nün (Suda Yayınları, 1976) “LİEBKNECHT, Karl” maddesinde ise şunlar yazılı:

Berlin işçilerinin Ocak 1919’daki isyanını yönetti. Bu isyanın bastırılmasından sonra Scheideman Hükümeti tarafından tutuklandı ve 15 Ocak 1919’da Alman subayları tarafından öldürüldü.” (S.136-137)

Aynı Sözlük’ün “LUXEMBURG, Rosa” maddesinde ise şunlar var:

Spartaküs hareketinin Ocak 1919’daki yenilgisinden sonra Ebert-Scheidemann-Noske sosyalist hükümeti askeri bir birliği Rosa ve Liebknecht’i yakalamak için görevlendirdi. Bir grup subay Liebknecht’i öldürdü. Bir başka grup, bu küçük “Bolşevik Yahudisi”nin beynini dipçik darbeleriyle parçaladı, ensesine bir kurşun sıktı ve cesedini Landwehr kanalına attı.” (S.139)

Reşat Fuat’ın Zihni Anadol’a Anlattıkları da Dinamo’yu Yalanlıyor…

Reşat Fuad’ı eksen alarak, 1944 Tevkifatı’nı anlatan bir başka kitapta ise (Truva Atında İlk Akşam, Zihni T. Anadol, Milliyet Yayınları, 1988, 440 sayfa) Reşat Fuat’ın Almanya’ya gidişinin hikâyesi daha değişik. Sanıyorum ki, Anadol’un anlattıkları işin doğrusu…

Kitabın yazarı Zihni Anadol da, 1945’de Ankara Cebeci Cezaevi’nde yatarken, Reşat Fuat’ın devrimci hayatından bazı kesitleri dinliyor. Buradakine göre, Reşat Fuat şunları söylüyor Zihni Anadol’a:

1919 yılının sonlarıydı. Avrupa’ya gönderilecek talebe imtihanlarına girdim. Almanya’da kimya mühendisliği imtihanını başarıyla kazandım, (…) Sonra annemi, teyzem Zübeyde Hanım’ı, teyzezadem Mustafa Kemal Paşa’yı görmek için Ankara’ya gittim…” (S.326-327)

Reşat Fuat bir süre Mustafa Kemal Paşa’nın evinde misafir kalıyor. Mustafa Kemal Paşa cephedeymiş, oradan geliyor. Kendisini tebrik ediyor, Reşat Fuat yol hazırlığına girişiyor, birkaç aylık bir bekleme süresinden sonra İstanbul’a gelip Berlin’e hareket ediyor.

Bu hesapça Reşat Fuat’ın Almanya’da bulunduğu tarih 1920 yılının ilk başları… Spartakist Ayaklanması Ocak 1919’da bastırıldığına, 15 Ocak’ta Karl Liebknecht, sonraki birkaç gün içinde Rosa Luxemburg öldürüldüğüne göre, Dinamo’nun söylediği gibi, Reşat Fuat’ın Spartakist Ayaklanması’nda yer almasına ve hele hele ayaklanma öncesinde Rosa ve Karl’ın söylevlerini dinlemesine tarihen olanak yok… Olsa olsa işin doğrusu, Sosyalist Kültür Ansiklopesi’ndeki biyografisinde yazıldığı gibi, Reşat Fuat Alman devrimci hareketinin mirasında çok taze izler taşıyan “Spartakist akımdan etkilenmiş”tir…

Sonuç olarak, bizim kanımıza göre; Reşat Fuad’ın Spartakist Ayaklanması’nda bulunmamış ve hele hele Rosa ve Karl’ı çok yakından tanımamış oluşu büyük bir eksiklik değildir. Katılsa ve tanısaydı da değişen bir şey olmazdı Reşat Fuad açısından…

Dinamo, böyle bir şeye neden gerek gördü ki? Kaldı ki, kendisininkinden bir buçuk yıl önce yayımlanan Zihni Anadol’un Truva Atında İlk Akşam kitabına, yayınlanmadan önce, 2 sayfalık tanıtma yazısı yazdığına göre, Anadol’un Reşat Fuat’tan dinleyip anlattıklarını okumamış olamaz. Dinamo’nun anlattıkları başından geçmiş olsaydı, Anadol’un kitabındaki gibi, Berlin’deki Türk elçisinin Mustafa Kemal Paşa’nın akrabası olduğu için kendisini elçiliğe yemeğe çağırdıklarını uzun uzun anlatan Reşat Fuat, Spartakistlerle ilişkisini de rahat rahat anlatabilirdi…

***

Dinamo’nun bazı gerçekleri yansıtmadığı ve tarihi tahrif ettiği hakkındaki eleştirilerimizin Reşat Fuat’la ilgili bu bölümünü bitirdiğimiz gün; özellikle bizim eleştiri yönelttiğimiz noktada, tekelci büyük burjuvazinin günlük gazetelerinden birinde (Hürriyet gazetesi, 13 Haziran 1989, Dizi yazı) üdeba-i kiramdan bir burjuva sanat eleştirmeninin, Dinamo’nun “anılarında gerçeği yazan” bir yazar olduğu tanıklığı geldi.

Buna değinmeden geçemedik.

Burjuva sanat eleştirmeni Doğan Hızlan’ın, 13 Haziran 1989 tarihli Hürriyet gazetesinde; “Türk Edebiyatında Beş Çınar” yazı dizisinin tefrikası başladı. Türk edebiyatının beş çınarından ilkini Hasan İzzettin Dinamo olarak saptamıştı Doğan Hızlan…

Dizinin Dinamo ile ilgili birinci yazısında Hızlan, “Acılar masal mıydı?” başlıklı çerçeve, Dinamo’yu takdim yazısında aynen şunları yazıyordu: “Dinamo, bütün anılarında gerçeği, sadece gerçeği yazar.”

Doğan Hızlan, Anglo-Sakson ülkelerindeki, yargılama sırasında, tanıklara yemin ettirilirken tekrarlatılan “Doğruyu, sadece doğruyu söyleyeceğime…” cümlesine benzer şekilde, “Dinamo’nun bütün anılarında gerçeği, sadece gerçeği yazdığına” nereden inanarak “Büyük Gazete”nin binlerce okuruna Dinamo adına kefil olabiliyor? Üstelik dizi boyunca Dinamo’ya sorduğu sorular ve aldığı yanıtlar içinde, yazarlığı büyük oranda anı yazarlığına dayanan Dinamo’nun hiçbir anı kitabının içeriğinden söz etmediği halde bu gayretkeşlik nereden çıkıyor?

Yoksa Dinamo’nun, “Bütün anlarında gerçeği, sadece gerçeği yazmadığını” belgeleriyle kanıtladığımız durumuna karşı, tekelci burjuva basınının “Büyük Gazetesi” aracılığıyla, büyük burjuva edebiyat eleştirmeni, yanılmaz Dinamo kültü yaratılmasına mı yardım etmek istiyor?