Ana Sayfa Art-izan Dört Mevsim Kadınlar; Alphonse Mucha

Dört Mevsim Kadınlar; Alphonse Mucha

Dört Mevsim Kadınlar; Alphonse Mucha

Büyüleyici bir şehir Prag. Bu büyüleyici şehirde insanı etkileyen o kadar çok şey var ki, binalar, köprüler, müzeler, katedraller…Nereye bakacağını, hangisine daha çok vakit ayıracağını şaşırıyor insan. Uçak inişe geçerken şehri havadan gördüğümde hep Alphonse Mucha’nın posterleri belirir zihnimde. İşte bu kez öncelikli amacım onun resimlerini ve posterlerini görmekti. Bu amaç, Prag’ın güzelliğine güzellik katan bir müzeye ve o müzenin yaratıcısı Alphonse Mucha’ya götürdü beni.

Ünlü Çek sanatçı Morovya’da, İvancice isimli kasabada doğar. Burası oldukça tutucu ve geleneksel yapıya sahip insanların yaşadığı küçük bir yerleşim yeridir. Çocukluğundan itibaren, dinin ve milliyetçi kavramların etkisiyle şekillenir karakteri. Resme ve müziğe yeteneklidir, uzun yıllar katedral korosunda şarkı söyler. Liseyi bitirdikten sonra dekoratif boyama işlerinde çalışmaya başlar, çoğunlukla tiyatro dekoru yaparak geçimini sağlamaktadır. 1879 yılında Viyana’daki önemli bir tiyatro tasarım şirketinden teklif alır ve yeni bir dönem başlar yaşamında. Viyana’ya taşınır, burada çalıştığı sürece hem başarılı işler yapacak, resmi de hızla ilerleyecektir. Her şey çok güzeldir, ta ki, 1881’de tiyatroda çıkan bir yangın binayı yerle bir edene kadar… Yangın sonrası tiyatro kapanınca Moravya’ya dönmek zorunda kalır sanatçı. Artık serbest dekoratif işler ve portre resimleri yapmaktadır. Bu süreçte Kont Karl Khuen’le tanışması yeni bir dönem daha açacaktır yaşamında. Karl Khuen, kale duvarlarına resimler yapmasını ister Mucha’dan. Çalışmanın sonunda ortaya çıkan duvar resimlerinden o kadar etkilenir ki, Mucha’nın Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi alması için sponsor olur. Böylece önce Münih Güzel Sanatlar Akademisinde resim eğitimine başlar, ardından Paris’e taşınır, Académie Julian ve Académie Colarossi’de eğitimine devam eder. Hepsinde arkasında Kont Karl Khuen vardır.

1894 yılı yine bir dönüm noktasıdır onun için. Paris’te yaşayan ünlü oyuncu Sarah Bernhardt “Gismonda” isimli bir oyun sahneleyecektir. Mucha oyun için bir poster hazırlar. Poster o kadar beğenilir ki, bir gecede sansasyon yaratır. Bu, ona büyük ün ve başarı kazandırır. Bu başarının ardından 6 yıllık bir sözleşme imzalarlar, artık Sarah’nın tüm afiş, sahne ve kostüm tasarımlarını üretmektedir. Sarah, dünyaca tanınan çok meşhur bir oyuncudur, Mucha’nın yaşamı ona yaptığı afişlerle değişir. O da giderek tüm dünyada tanınmaya başlar. Öyle ki, sanatının temel taşlarını bu afişler oluşturmuştur diyebiliriz.

19. yy. sonları Art Nouveau adı verilen yeni bir sanat akımının ortaya çıktığı yıllardı. Resimden mimariye, günlük eşyalardan dekorasyona kadar çok geniş bir alanı etkileyen Art Nouveau hareketi, sanatın insan hayatına girmesini amaçlıyordu. Bu akım ile estetik ve işlevselliğin, sanat ve zanaatın birleştirilmesi vurgusu yapılıyordu. O yıllarda Mucha’nın arkadaşı Jean Lahore tarafından ortaya atılan bir görüş vardı; “Halk için Art Nouveau.” Bu görüşün takipçileri, gri şehirleri ve o şehirlerdeki kasvetli binaları parlak renklerle donatırlarsa insanlara iyi geleceğini düşünüyorlardı. Art Nouveau sanatçılarının ortak teması ise kadın ve doğaydı. Kadında ilk göze çarpan özellik bol, rahat, akışkan ve hafif giysilerdi. Eskiden kadınları sıkan, hareketini ve özgürlüğünü kısıtlayan giysiler ortadan kalkmıştı.Giysi konusundaki özgürlük, kadının özgürlük hareketine paralel ilerliyordu. Yoğun ve abartılı saçlar, kadın imgesiyle çiçek imgesi arasında kurulan bağ, bitkisel motifler, kıvrık hatlar, çizgisel ve akışkan formlar… Hepsi bu döneme özgüydü. Mucha da, Art Nouveau akımına katıldı, yükselişine katkı sağladı fakat kendini bir Art Nouveu temsilcisi olarak tanımlamadı hiçbir zaman.

Mucha her şeyin sanat olabileceği düşüncesiyle, reklamlardan dekoratif panolara, duvar kağıtlarına kadar çok şeye el atar. Her yaptığı çok beğenilir. Bir süre sonra, Mucha’nın iyice ünlenmesi ve yapıtlarının saygınlık kazanması sonucu “Art Nouveau” akımı yerine “Mucha Stili” deyimi kullanılmaya başlanacaktır. Paris’te açtığı 1900 Evrensel Sergisi de, Mucha stilini uluslararası platforma taşımaya yardımcı olur. Serginin ardından Amerikan İllüstratörler Derneğinin davetiyle ABD’ye gider. Amerika’da kısa bir süre yaşadıktan sonra, Prag’a dönen sanatçı artık tüm dünyada tanınmaktadır. Burada özellikle Güzel Sanatlar Tiyatrosu için dekoratif çalışmalar yapar. Aynı zamanda Belediye Binasında ve şehrin diğer simge yapılarında duvar resimleri yapmaya devam eder.

Bu yıllar, Çekoslovakya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan çıktığı ve bağımsızlığını kazandığı yıllardır. Yeni devletin birçok yeni tasarıma ihtiyacı vardır; yeni posta pulları, ilk banknotlar ve diğer hükümet belgeleri… Bunların çoğunun tasarımı sanatçı tarafından yapılır. Sanayi devriminin etkilerinin giderek belirginleşmeye başlaması çok şeyi değiştirmiş, bu konuda da yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Üretim artışıyla birlikte, kitleleri tüketime yöneltmek gerekmektedir artık, reklam ihtiyaçtır, reklam sektöründe gelişme hızlanmıştır. Bu ihtiyaç afiş sanatının yükselişine beraberinde getirir. Mucha’nın afişleri, posterleri daha da önem kazanır. Sürekli poster üreten bu yetenekli sanatçı, reklam ihtiyacı duyan sanayicilerin dikkatinden kaçmayacaktır elbette. Mucha, posterler, takvimler, taşbaskılar ve diğer çeşitli reklam materyalleri için çok daha fazla sipariş almaya başlar. O yıllarda fotoğraf ve film çalışmalarının yeni yeni başladığı, televizyon ve internetin olmadığı düşünülürse, afişlerin kitleleri yönlendirmede ne kadar etkili olduğu anlaşılacaktır. Mucha, yaptığı afişlerle dünyanın en önemli afiş sanatçılarından biri olarak literatürde çoktan yerini almıştır. Aynı zamanda mücevher, tekstil, bronz eserler ve mobilyalar da, tasarladığı ürünler arasında dikkati çekecektir.

Sanatçının yaşamına baktığımızda, tüm bu çalışmalara devam ederken resim yapmaktan da hiç vazgeçmediğini görüyoruz. Mucha’nın eserleri, genellikle başlarının arkasında haleler bulunan kadınlardan oluşuyordu. Hep, uçuşan giysiler içinde, etrafı çiçeklerle donatılmış, güzel, sağlıklı genç kadınları resmediyordu. Resimlerini tamamen içinden geldiği gibi yapmakta ısrarcıydı. Mucha’nın resmi, güçlü bir kompozisyona, doğadan etkilere, yumuşak kıvrımlara, zarif dekoratif unsurlara ve doğal renklere dayanıyordu.

Sanatçının başyapıtı olarak kabul edilen “Slav Destanı” ise, tüm resimleri arasında ayrı bir yere sahip olmalıydı, çünkü hiç vazgeçmeden, yıllarca bu resimler üzerinde çalışmıştı. Genel olarak Çek ve Slav halklarının tarihini anlattığı bu yirmi büyük resim dizisini 1928’de Prag şehrine hediye etmiştir. Bu değerli seri 1963’ten itibaren Moravský Krumlov’da bir şatoda sergilenmektedir. Yine 1930’ların başında tasarladığı Prag’da St. Vitus Katedrali’ndeki ünlü Mucha penceresi de en önemli eserleri arasındadır, her yıl Prag’ı ziyaret eden binlerce insan bu penceredeki vitrayları hayranlıkla izlemektedir.

1930’ların sonlarında dünya yeni bir döneme girer, yükselen faşizm dalgası giderek etkisini artırır. Faşizmin yıkıcı, baskıcı, şiddete dayanan etkisiyle Mucha’nın hayatı tekrar değişir. O da, bu dönemde yoğun baskılara maruz kalır, eserlerine yasaklar getirilir. Üzerindeki baskılar sanatçıyı yıldırmış, Mucha’nın psikolojisi alt üst olmuştur. Alman birlikleri 1939 baharında Çekoslovakya’ya girdiğinde, Gestapo tarafından ilk tutuklananlar arasında yer alır ve sorgulama sırasında zatürreye yakalanır. Bir süre sonra serbest bırakılsa da, bu olayın gerginliğinden ve olumsuz etkilerinden sıyrılamaz. 14 Temmuz 1939’da akciğer enfeksiyonundan hayatını kaybeder ve Prag’da defnedilir.

Müzeye gitmeden önce sanatçı hakkında bolca okumuş, resimlerini incelemiştim. Hemen hemen tüm resimlerini biliyor olmama rağmen, eserlerine bakmaya doyamadığımı fark ettim. Tümünde kadınların zarafetini ve güzelliğini yansıtmış, çiçek desenleri arasındaki kadınlar son derece zarif ve gizemliler. Sanatçının hayatını değiştiren, üne kavuşmasını sağlayan Gismond için yaptığı o ünlü poster de burada sergileniyor. Mucha Müzesi, dünyaca ünlü Çek sanatçının yaşamına ve eserlerine adanmış. Müze, Mucha’nın kişisel anılarını, resim, fotoğraf, desen ve litograflarından oluşan bir seçkiyi sanatseverlerle buluşturuyor. Ben çok sevdim, Prag’a yolunuz düşerse, şehrin ortasında yer alan bu müzeyi görmeden dönmeyin derim.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl