Ana Sayfa Kritik EDİP CANSEVER’DE KENT KAVRAMI

EDİP CANSEVER’DE KENT KAVRAMI

EDİP CANSEVER’DE  KENT  KAVRAMI

Oscar Wilde, satırlarını çizmek için kaleminizi tetikte tutmanız gereken kitabı “Dorian Gray’in Portresi”nde “Güzel şeylerde güzel anlamlar bulanlar kültür ve zevkleri gelişmiş kişilerdir. Onlar için umut vardır” der. Edip Cansever’in “Su Altında Kanat Çırpan Üveyik” şiiri tam da bu söze denk düşer. “Bir çift Van sesi / Van’ın doğurgan sesi / Bin çift nar düşürülmüş gibi dalından / Bu onun sesi / Sessizce yağan karda nar sesi”. Bu genel açımlamayı yaptıktan sonra, şairin “Su Altında Kanat Çırpan Üveyik” şiirine bir bakalım.

 

Edip Cansever, şiirinden hareketle 1980’li yılların Doğu’sunu Van’ı inceliyor. Gündelik yaşamda var olan ve yeniden oluşan biçim ve üslupları betimleyerek yaşanılan dönüşümü anlatıyor. Kentin mimari yapısına ve onun getirdiği açılımlara odaklanıyor. “Manastır çanı”, “Çeşmeler”, “Han avluları”, “Sunaklar”, “Dibek”, “Hoşap Kalesi” ve “ Bağdat Oteli” ne bakıyor. Kamusal alanın dönüşümünü incelerken erken modernliği, Batılaşma kavramını ve görsel kültürü Van’a özgü koşulları hesap ederek irdeliyor. “Su Altında Kanat Çırpan Üveyik”  tam anlamıyla bir kent şiiri özelliğini taşıyor. “İyi geceler sana da / Oğlum motoru ısıt / İyi geceler Van / Yolumuz bir başka Van’a, Kars’a”.

 

Edip Cansever şiirinin temel damarından gelen orijinalite, anahtar ve metodolojiye ait kıstaslar, belirgin realitede kendisine yer bulur. Çünkü şiir, en son noktada, bir iç kanaması, yüksek frekansta duygulanım /artı değerlerin ve heyecan toplamının soluklandığı, öncelikle muhatabı kalbinden vuran bütünlükle ortaya çıkar.

 

Bu nedenle şiirin, diğer bir taraftan da, duygu yükünün zihinle birleşmesi sonrasında akıp giden, lirizm kazandıran, odağında kültürün harmanlandığı, dinamikleri sağlam referanslara dayanan büyük bir haykırış rolü ortaya çıkar. Tam bir güzellik abidesi olur. Bu yüzden de, bizi, bulunduğumuz yerden alıp başka yerlere götürür. Aynı zamanda, kâğıda, mürekkebe yansımasında daima bir öncü güç, ferahlama durağı, sığınış ve iç kale yansıması barındırır. Edip Cansever, farklı kültürler, kişiler ve felsefelerden öğelerle beslenen şiirinde tek ve bütün olarak düşündüğümüz “kent” kavramını, o kavramı oluşturan, derinleştiren ve bütünleyen zıtlıklarıyla ele alıyor.

 

Kent; teknik, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel birçok konuların birlikte söz konusu olduğu bir mekan, bir yerleşmedir. Bu yerleşmeler çeşitli kültür ve sosyal yapılardan oluşması nedeniyle farklılıklar gösterirler. Kentlerin farklı karakterleri kent kimliği, kent profili ve kent imgesi kavramlarıyla açıklanmaktadır. Kent kimliği uzun bir zaman dilimi içinde biçimlenir. Kentin coğrafi içeriği, kültürel düzeyi, mimarisi, yerel gelenekleri, yaşam biçimi, niteliklerin karışımı olarak kente biçim verir. Kentin profilini doğal profili, sosyo-ekonomik profili ve insan eliyle yapılmış mekanın profili ile bir bütünleşmenin değerlendirilmesi oluşturur. Kent imgesi kentin yapılaşmış çevresinde gözlemlenen şehir tacı ile tanımlanır.

 

Çağdaş bir bakış açısından, saygımızı hak eden ilk şey, Edip Cansever’in kent yaşamının temeline insan psikolojisine dair gerçekçi bir anlayışı oturtma çabasıdır; ikincisi, onun kent yaşamının bir kurallar kitabına dayandırılamayacağı şeklindeki ısrarıdır. “Ve hüzündür kendiliğinden / Han avlularında ağır ağır / Yem kesen atların yükü / Toplanan pazarlarda, kapanan dükkanlarda / Bütün gün ip satanların, bakır satanların / Doluşup cami çeşmelerine / El yıkarken çığırdıkları türkü / Ve Tatvan’a giden vapur bir de / Ekler bütün hüzünlere / Bir sabah bir Van hüznünün özgünlüğünü”.

 

Satıh da hüzün insan yaşamı için derin bir örgütleyici ilke gibi görünmekle birlikte, satıhın hemen altında bunun yaşama sokulmasının fena halde rahatsız edici bir etki yarattığını görmeye başlarız. Çünkü ilk başta, kent yaşamının mutsuz bir yaşam olduğunu göstermek üzere kullanılmış olsa da, Edip Cansever bizi bütün olarak yaşamlarımızın değeri üzerine düşünmeye teşvik ederek, gerçek hüzün fantezisinin hemen dışarıda yattığını formüle etmenin olanaklı olduğu koşulları yaratır. Bu şekilde hüzün kendi hoşnutsuzluğunu yaratmış olur. Şimdi, Edip Cansever bu baskıyı görmezden gelemeyecek kadar derin ve dürüst bir şairdir ve bunu teleolojik sisteminin genel çerçevesi içine sığdırmaya çalışır. Ama sanırım aşağıdaki dizelerde görüldüğü üzere, bu işe pek yaramaz.

“Toprakla iç içeyim / Biri kazıp bozmasa / Alıp gitmese beni / Batmadan yakalanmış çok eski bir güneşim / Öyleyim / Yeraltında gözleri kör mozayık / Yeraltında yalnız gezen parmaklar / Binlerce dibek konuşur / Binlerce dibek çınlar / Koşar buğday tozuna su altındaki üveyik / Bir çift Van sesi / Doğan güneşle bu, batan güneşin sesi”.

 

Edip Cansever, “Su Altında Kanat Çırpan Üveyik” de kente hem coğrafi hem de tarihsel açıdan yaklaşır. Kente içeriden bakar. Kente içinden bakar. Anılar, şairin bilinçaltında bir yangına yol açarken “Asurlu sert hüzün”, ”Bizans gözleri”, “Tatvan’a giden vapur”, “Mavzer” imgeleriyle de şair, geçmiş ve şimdi arasında gidip gelen bir bilincin serüvenine dinamik bir nitelik kazandırmaktadır. Şairin kent coğrafyası oldukça geniştir. Bu coğrafya bir yönüyle İstanbul’u kucaklarken diğer yönleriyle de Van, Tatvan ve Kars’a kadar uzanır. Öte yandan, şair tarihsel mekânları da şiire taşır. Böylece şiirde adı geçen kentlerde yaşamış uygarlıklara ilişkin izler, şairin çocukluğuna yönelik ve yoğun çağrışım değerleri olan unsurlarla uyanışa geçer.

 

Aragon’un ifade ettiği gibi “Özü fırtına olan şiirde her imge bir fırtına yaratmaktadır.” Buna bilinçaltının yangını veya uyanışa geçmesi de diyebiliriz. Şiir, yansıtılmış bir bilinçaltı içeriğin izidir.

 

Edip Cansever’in “Su Altında Kanat Çırpan Üveyik” şiirinde geçen “Bana bir resmini ver arkadaş / Ve söyle / Neresinden bulurum şu İstanbul’u” dizeleri çok masum görünse de gerçekte çok travmatiktir. Edip Cansever kent yaşamının dokusunu yırtar ve hiç kimsenin dolduramayacağı bir gedik açar, çünkü henüz onun yaptığı her şeyde bütün yaşamını hesaba katmasının yerleşik bir yolu bilinmemektedir. Edip Cansever kent imgesinin ete kemiğe bürünmüş halidir; yerleşik yaşam ve düşünce biçimlerinde saldırgan bir delik, yeni yaşama ve düşünce biçimleri oluşturmak için bir vesile. O, bu travmaya kendini yok etmeye çalışarak tepki verir.

 

“Kapamam gözlerimi, kapamam / Korkarım kapayınca bir başka şehirde uyursam”.

 

Benim anladığım şekliyle olan şu: Van, Edip Cansever’in düşlerinin gerçekleştiği yerdir. Tarih ve coğrafyanın hüküm sürdüğü ve şiirine kalıcı bir konum edindiği yer. “Dokunma Van’a / Van köylüsü kendini çavlan gibi üretir / Göl gibi dokur / Ve beklemesini bilir, burkulur / Eğiktir şimdi boynu, sen de eğiksin”. Daima ve her yerde nasıl yaşanması gerektiği sorusunu yanıtlamaktadır Edip Cansever.

 

Belki insandan çok bir tanrı için geçerli olan sevgiyi ilk defa olarak bu zamanda bu kentte bulur; ve bütün varlığı böyle bir güneşin ışınları altında meyvenin sonbaharda yumuşayıp tatlılaştığı gibi yumuşar ve tatlılaşır. Evet, tanrısallaşır ve güzelleşir.

 

“Su altında  kanat çırpan üveyik / Her rengin başka rengi/ Resmini kendi çizer / Düşünde kendini görür / Kıyılar onun itiş biçimi / Üveyiktir Van’da anmak anılmak / Üveyiktir sanrının üvey kardeşi”.  

 

DİP NOT:

 

Cansever, Edip: Toplu Şiirleri II, YKY, 11.baskı, 2001 Mart, İstanbul.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl