Ana Sayfa Kritik Eleştirinin Sıradanlaşması

Eleştirinin Sıradanlaşması

Eleştirinin Sıradanlaşması

 

Genel olarak maddenin bilinci şekillendirdiği düşünülürse -ki bu materyalist felsefenin işidir- doğduğumuz yere göre düşünmeye başladık demektir. Bir dinamik olarak sanat ve sanatçının kökeni burjuva-küçük burjuva menşeili olduğuna göre, eleştirilerin de eksenini anlamamız için çok kafa yormamıza gerek kalmıyor.

Artık her şeyin çok çabuk duyulduğu bir kulaktan kulağa dünyasında yaşadığımız, cep telefonlarının kişiliğimiz, yazılan postlardan gururlanıp; alınan likelar, retwitlerden memnun olduğumuz gerçeğinin önüne ne geçebilir ki? Okuyucuyla okurun arasındaki bağı sağlayan şey çok zamandır matbu değil. Yukarıda sıralanan ‘beni beğen’ adlı ilkel hafıza. Buna ister ego, isterseniz başka bir şey diyebilirsiniz fakat bu sonucu değiştirmeyecek.

Kitapların, dergilerin yegane taşıtı haline gelen sosyal medya artık istemsiz bir bilinç havuzu da yaratmış bulunuyor. Bu istemsiz bilinç havuzu dediğim şey kısaca şu, ortak bir ağ üzerinde sıralanan insanların yek ağızdan yazdığı şeylerin bir görüş haline gelmesi.

Bu ister siyaset, ister moda, ister sanat olsun genel olarak böyle.

Farkına varmasak bile artık bizlerin dijital kimliklerimiz oluşmuş durumda. Hasta olanların hastanede çektirdiği fotoğraflardan, yazdığımız yazıların jpeglerini çayın kahvenin yanına koyup yanına da #nofiliter yazıp yollamamıza kadar işin içindeyiz. Daha hayatımıza yeni giren #tbt için çarşamba akşamından telefonunu karıştırıp bu olur diye konuşan ‘edebiyatçıların’ masalarında da olduğum vardır.

Yayımlanan popüler dergilerle alakalı bu cenahta artık görüş netleşmiştir. Bu dergiler edebiyata hizmet etmiyor. Peki, edebiyata ne hizmet ediyor (?) diye ters köşe bir soru sorsam? Mesela en son şiirde atılım yapan şiirleriyle öne çıkmış ve yeni bir yol açıp ardına insanları toplamış ama Pessoa gibi yalnızlıktan kıvranan birilerini gördünüz, duydunuz mu? Yok! Peki soralım o zaman bunca dergi eleştirisi yapan arkadaşlara sizin dergi eleştirisi yaptığınız falanca yazıyı okuyan birisi tarafından ne güzel yazmışsınız, görüşlerinize katılıyorum. Denmesi gururunuzu okşamayacak mı?

Aynı potadasın işte sevgili yazar eleştirmen kardeşim. İçinde olduğun handikap senin de kapını çalıyor. Farkında değilsin sadece. Şimdi dönüp popüler dergileri gel de eleştir.

Aslı’nın olayında da ‘popüler dergiler işte adamı böyle yapar’ falan diyenleri de okudum, gördüm. Okuduğunu anlamayacak kadar sıradanlaştıran şeyler yaşamalarını anlıyorum, fakat daha da kötüsü ilerleyen zamanlarda bu yazan birçok insanın başına gelecek. Yazara sahip çıkacak yazar örgütlerinin de atıl oluşu ayrıca tartışılacak sorunlardan biri. Yazar, yazarı linç ederken, veyahut ‘Belki de susmak en iyisi. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Zaten falanca dergide yazıyordu’ demek yüce edebiyat kişiliklerinin de kişilik erozyonuna uğradıklarının kanıtı gibi…

Öncelikle eleştiriyi sıradanlaştımak için o eleştirinin papağan gibi tekrarlanmasına ihtiyaç var.

Bu haddinden fazla tekrarlandığına göre sıradanlaştı ve herkes yoluna devam edebilir. Çünkü eleştirinin zemin bulacağı mekanizmadan uzak duramadan, -durulamaz!- içerden, yani çarkın döngüsünden eleştiri yapılıyor. Bu kimi etkiler, etkilemesi lazım mı? Hayır, kayda değer eleştiriler fazla fazla okunur. Bunun haricinde bir işlevselliği yoktur. Hatta daha da ileri gidip şunu söyleyebilirim. O istemsiz bilinç havuzunda bu da normalleşir.

Popüler edebiyat karşıtlarının hangi edebiyat akımının savunucusu olduğunu da merak etmiyor değilim. Elbette bu, popüler edebiyatı savunduğum anlamına ya da eleştirenleri genelleştirmek adına kurulan bir cümle değildir. Sıradan bir merak.

Sorunun kısacası dijital kimliklerin yaşamsal ‘ben’in önüne geçtiğini düşünmekteyim. Buradan kopuşun elbette mümkün olacağını sanmıyorum. Daha da genişleyerek farklı sorunlarla karşılaşacağımız için şu gün tartışılan şeylerin tamamının dijital dünyada yankılandığı gerçeği beni korkutuyor.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl