Ana Sayfa Röportaj Enis Akın ile Müjgân üzerine…

Enis Akın ile Müjgân üzerine…

Enis Akın ile Müjgân üzerine…

“fırtına bir denizin baş dönmesidir
dedim ona, yani fırtınaya

ama ben kurudum artık durulmak var…”

Enis Akın’la yeni kitabını, şiiri, Fanzinleri, dergileri ve daha birçok şeyi konuştuk.

beyazmanto Fanzin’den Natama’ya neler değişti, neler gitti neler kaldı? Yoksa her şey aynı mı şiirde?

Edebiyata İstanbul’da çıkan Edebiyat Dostları dergisiyle başladım, 1987-88 olmalı 30 yılı geçti (http://www.beyazmanto.com/edebiyatdostlari/) Edebiyat Dostları dergisini belki yaşınız itibarıyla bilmezsiniz ama okuyanlar şunu bilir, bu dergi öylesine “savaşçı” bir dergiydi ki, ben buradan edebiyata başlamış olsam da, buradan edebiyata başlanamazdı olsa olsa edebiyattan çıkılırdı. Edebiyatta o güne kadar yer edinmiş isimlerin birçoğunu Don Kişto’un mızrağıyla mızrakladık biz, Hasan Hüseyin’den Nâzım’a, Ahmet Erhan’dan Asım Bezirci’ye, Zülfü Livaneli’den Memet Fuat’a şimdi pek hatırlanmıyor ama Sosyalist Gerçekçiliğin o günlerdeki en ön saftaki savunucularından Aziz Çalışlar’a kadar kılıçtan geçirdik, hepsini deyim yerindeyse “soldan” eleştirdik. Amacımız Türk edebiyatında bir türlü norm halini alamamış eleştiri pratiğini normalleştirmek, eleştiriden bir kültür yaratmaktı başta, biraz daha sosyalist Cöntürkvari bir girişimdi, zaten kendisi de bizi pek beğendi ki sırf bizimle tanışmak/konuşmak için kaç kere Ankara’dan İstanbul’a gelmiştir.1 Ama kalıcı manada başarılı olduğumuz söylenemez, çünkü eleştirel düşünce bu topraklarda nedense sevilmiyor, istenmiyor. Herkes eleştirisiz kabullenilmek istiyor, “ya sev ya nefret et” ve “beni böyle sev seveceksen,” yani ortası yok. Ben Nâzım Hikmet şiirinin Türk şiirinde İkinci Yeni’yle beraber en önemli şiir olayı olduğunu düşünüyorum, ama politik bazı konularda, örneğin bu topraklarda onun zamanında yaşanan bazı toplu acılar konusunda kaleme uzanmamış olmasını eleştiriyorum. Eleştiri bağcıyı dövme pratiği haline getirmiyorum, bilakis Nâzım’ı sevmemden, önemsememden kaynaklanıyorsa anlamlı. Bu yaklaşımın yerleşmemesinin aynı kaldığını söyleyebilirim son 30 yılda.

beyazmanto benim kendi küçük “anarşist” girişimim, ama kendince önemli işler yaptı ve boyundan büyük yazarlara yer verdi. Bugün Fanzin çıkaran arkadaşların seslerini duyurma kaygılarını anlıyorum ve tamamen aynı fikirdeyim, duyurmalılar. Ancak Fanzinlerin tasarımlarından, içinde bulundukları görsel hâlden şikâyetçiyim. Şiirlerini sunarken özenmeyen insanların, onu yazarken özeneceğine inanmıyorum. Bu sözüm üzerine düşünsünler isterim. Mesele ses duyurmaksa, önce sesi dinlenecek şekle getirin. Güncel şiiri takip edin.

Natama, Gezi’den hemen önce başladığımız bir proje, ondan birkaç ay önce Duvar vardı. Gerçi ondan da önce başka dergiler vardı Edebiyat ve Eleştiri gibi, yasakmeyve gibi, ama hepsine tek tek girersek bu söyleşi bitmez. Duvar’ı Yılmaz Varol’la ben başlattık, daha sonra Süreyya Evren, Metin Kaygalak ve başkaları katıldı. Duvar’dan ayrılışımız politiktir, ben orada “bir anti-otoriter yaklaşım tuttururuz” diye solcusu sağcısı bir araya gelelim demiştim. Ama yürümedi, çünkü anti-otoriterlik çok kaygan bir zemin, tartışan iki kişi aynı anda birbirini otoriterlikle suçlayabiliyor.“Demek ki böyle olmuyor” dedik o zaman başka bir fikir geldi, dedik ki “azınlıkçı davranalım”. Natama çıktı, birinci sayımızı tamamen Kürt durumu üzerinde şiirlere, ikincisini Ermeni durumu konusundaki şiirlere, üçüncü sayımızı tamamen Gezi’ye ayırdık ve sonrasında travestiler, çöp toplayıcılar, mülteciler, vb. azınlıklara yakından bakmayı sürdürdük. Natama ilk döneminde bir “hayat memat dergisi”ydi. Memat biliyorsunuz ölüm demek, yani politik yazılara yer vardı. Sonra 2017 yılında, bir yıl ara verdik ve 2 senedir de tasarım ve içerik değişikliğiyle “şiir ve eleştiri dergisi” olarak çıkıyoruz. Bir sayımız Türkiye Grafik Tasarımcıları Derneği tarafından ödüle layık görüldü. Bizim gibi amatör bir derginin tasarım ödülü alması, herhalde en çok tasarımcımız Davut Yücel hakkında bir şeyler anlatıyordur, ama belki birazcık da bizim bu özeni derginin tamamına yaydığımızı ifade edebilir.

Edebiyat dergisi ekip işidir, özellikle bizimki gibi amatör yayınlar hem maddi hem de manevi anlamda kolektif bir iş olarak yapılır. Eskiden beri edebiyatta dergiler etrafında birtakım şairler yazarlar bir araya gelirler toplanırlardı, bu değişmedi, ancak yeni bir tür gruplaşma türedi, sosyal medya gruplaşmaları. Bu bence yenidir, ama şairler arası iletişimi azaltıyor. Biz iletişimi arttırır düşüncesiyle şiir değerlendirmelerine yer vermeye başladık her sayı. Ama etimiz budumuz bu kadar.

Yazmış olduğun bir yazıda “Şiir ve insanlar, sokağa, inerlerse, beraber inerler,” demişsin. Biraz açmanı istesem bu cümleyi?

Gezi’yi kast ediyorum. Gezi bu halkın bugüne kadar gerçekleştirdiği en onurlu otonom kalkışmadır. İkinci Yeni ve özellikle de Turgut Uyar Türk şiirinin zirvesine bu kalkışmayla yerleşti, #şiirsokakta diye bir girişim yanı sıra “Turgut Uyar’ın askerleriyiz” veya “Tanrı türkü söylesin” gibi şiirsel yaratıcılıklar halkın sokağa inmesinden ayrı düşünülemez. Gezi’den sonra Türk siyaseti eskisi gibi süremezdi ve sürmüyor da. Gezi’nin karşısında bir de edebiyatta devletçi bir ekip var, bunlar “Bizde Adam Çok Bulunur” gibi iradesini teslim eden bir metne imza atan veya atmak zorunda bırakılan, devletin kullanışlı adamlar kategorisinde elinin altında bulundurduğu bir kitle. Bunların şiirle veya edebiyatla bir alıp veremediğinin kaldığını düşünmüyorum, ama mütedeyyin olsa da bu metne imza atmayanların edebiyatta hala bir şansı olabilir.

Şiirin bir akıma ihtiyacı var mıdır?

Yoktur. Şiirin yaşantıya ihtiyacı vardır. Nâzım’ın şiiri Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın sonucu ortaya çıkmış, İkinci Yeni şiiriyse İkinci Dünya Savaşı ve soğuk savaşın bir ürünü. Bunlar rastlantı değil, bu gibi büyük olaylar büyük şiirlerle beraber ortaya çıkıyor. Tarihsel travmaların kendini ifade etmeye zorlaması söz konusu, bu da başka sanatların yanı sıra şiirle çözüme kavuşuyor.

Yeni kitabın Müjgân nasıl bir sürecin ürünü? Diğer kitaplarından bir farkı var mı?

Kitaplarımın hep bir kitap bütünlüğü olmuştur, hatta kitap olarak yazılmış şiirlerim var: Puşt Ahali, Güzel Boşluk, Dağdaki Emirler. “Müjgân” bunlardan farklı, çünkü orada çeşitli dönemlerden bazı şiirler seçilmiş. Başka bir bütünlük aranmış, belki bir duygu birliği, adını koymak istemiyorum. Bence yaşlandıkça şairin şiirinin değişmesi de şiirdir.

Şairler yazdıkları şiirin poetikasını ne kadar oluşturabilirler ya da ne kadarını oluşturmuşlardır?

Böyle şeyler çok denediler geçmişte ama tutmadı, hâlâ deneyenler var. Şairler bir arada tutması zor insanlar, dergicilikten de biliyorum. Manifestolar güzeldir, bir varlık bildirisidir, ama bütün hayatı, günde 24 saat bir manifestoya göre kimse yaşayamaz. Birde şu var, kampanyacılık şaire yakışmıyor. Artistliğinizi atın ortaya ve bırakın, bir sonraki şeye geçin.

Şiirin en çok neden beslenir?

Şiirim Laleli’nin arka sokaklarında doğmuş ama Nişantaşı’nda okumuş, muhacir bir ailenin torunu ve iki çocuk babası olmamdan ve belki biraz da bir dönem Avustralya’da yaşamış olmamdan ve okumalarımdan ve nereye bakarsam bakayım şiir düşünmemden ve bazı filmlerden ve bazı şarkılardan ve rüyalarımda şiir yazmamdan ve aklıma gelenleri uçup kaybetmeden önce not almamdan muhakkak ki besleniyordur, ama tam listeyi ben de bilemiyorum.

Müjgân kitabında “Dünya bir adet kanamasıdır” diyorsun?

Bilmiyorum. Kadın cinsinin her ay regl kanaması derdini tattığı için karşısındakinin duygularını daha iyi anladığı söylenir, ama burada onu söylemiyorum, hayır dünya bize empati duyulan bir yer değil, hızlı hızlı bir yerden bir yere koşturmamız gereken, en küçük bir dalgınlığımızda bizi zamansız ve yersiz bırakmaya hazır bir yer. Dünya kanamaya devam edecek gibi görünüyor, menopoza girmesini bekliyoruz. Belki Mars’ta kurulacak olan daha demokratik bir toplum olur.

 

1 Bu arada 22. sayıdan sonraki mesnetsiz saldırganlık, dergi kadrosunun %90’ı ayrıldıktan sonra, sadece eleştirdikleri “kapitalist devletin” araçlarıyla dergi sahipliğine soyunan “sosyalist” arkadaşlarımızın marifetidir, benim bir ilgim yok.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl