Ana Sayfa Litera Erich Maria Remarque -“Barış Savaşçısı”

Erich Maria Remarque -“Barış Savaşçısı”

Erich Maria Remarque -“Barış Savaşçısı”

Bundan 90 yıl önce, 31 Ocak 1929 tarihinde ilk kez basılan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanı 20. yüzyılın Alman dilinde yazılmış en başarılı eseridir

Marlene Dietrich ve Erich Maria Remarque 1939 yılında New York ”El Morocco” lokantasında

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanı bundan 90 yıl önce 31 Ocak 1929’da yayımlandığında; 20. yüzyılın Almanca yazılmış en başarılı eseri olacağını ne yazarı Erich Maria Remarque ne de yayıncısı Berlinli Ullstein şirketler grubunun Propylaen Yayınevi düşünden geçirebiliyordu. 1930 yılında Amerika’da beyazperdeye uyarlanan, elli dile çevrilen, yirmi milyon baskı yapan bu roman geçen yüzyılın ilk ve en başarılı savaş karşıtı eseridir. “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” (*) ilk altı ayda yarım milyon satar. Piyasaya verilmesinden on iki ay sonra tirajı bir milyona ulaşır.

Remarque bu eseriyle Birinci Dünya Savaşı’nın yaralarını on yıl sonra bile bir türlü saramamış Weimar Cumhuriyeti insanlarını yüreğinden vurmuştu. Okurları savaş yüzünden tramva geçirmiş, ruhsal dengesini yitirmiş, çökmüş bireylerdi. Remarque da onlardan biriydi. 19 yaşında cepheye sürülmüş, ağır yaralı olarak bir yılını askeri hastanelerin koğuşlarında geçirmişti. “Ben bu eserimle şikâyet etmekten çok, savaşta bir neslin yitirilmiş olduğuna toplumun dikkatini çekmek istiyorum” diyen Remarque’ın anlattıkları gerçektir, kendinin ve cephe arkadaşlarının yaşadıklarına dayanır. Carl Zuckmayer: “Bu roman Bilinmeyen Asker’e dikilmiş bir anıttır” der. “Remarque’ın eseri yaşamlarını yitirmiş yüz binlerce genç askerin kalıtıdır. Onu milyonlar okuyacaktır.” 20. yüzyılın ilk yarısında toplumsal eleştiri içeren romanlarıyla ünlenen yazar Leonhard Frank’ın şu sözleri de önemlidir: “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok gibi bir eser ancak yüzyılda bir yazılır!” Erich Maria Remarque ünlü eseri üzerine şöyle demişti: “O çağının bir belgesidir. İzlenimlerimden ortaya çıkmış, tecrübelerimle biçimlenmiş kişisel bir sorumluluk belgesi.”

1933’te Almanya’da yönetime el koyan Naziler ise halkın bu gibi aydınlatıcı romanları okumasına karşıydı. 10 Mayıs 1933 günü Berlin Üniversitesi önündeki alanda Nazilerin ateşe attığı binlerce kitap arasında Remarque’ın, ”Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” ve ”Dönüş Yolu” romanları da vardı. Remarque, Alman vatandaşlığında çıkarıldı. 1933’lerin kahverengi gömlekli iktidarı onu ve romanlarını kendilerine engel görmeye başlamıştı; çünkü genç yaşta ünlenen yazar, yüzyıllardır Germen efsaneleri ve masalımsı yiğitlik örnekleriyle yetiştirilmiş sıradan Alman halkına savaşın yersizliğini, kötülüklerini herkesin anlayacağı apaçık gerçekler olarak haykırıyordu. Eserlerine edebiyatçılar ve büyük eleştirmenler dudak bükseler de, insanlar Remarque’ı okuyor ve savaşın ne olduğunu, savaştan kimlerin yararlandığını anlamaya başlıyordu.

Remaque ülkesini terk etti ve otuz yıla yakın bir süre de Almanya’ya dönmedi. İtalyan İsviçresi’nin Laggo Maggiore kıyısındaki Porto Ronco’da 1929 yılında satın aldığı villasına yerleşti. Üçüncü romanı, ”Hayat Kıvılcımı” 1938’de Hollanda’da basıldı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Amerika’ya yerleşti ve Avrupa’ya tekrar barış gelene kadar da orada kaldı. 1947’de Amerika Birleşik Devletleri yurttaşı oldu. 1941’de İsveç’te yayımlanan dördüncü romanı ”İnsanları Seveceksin” savaş nedeniyle Almanya’dan ayrılmak zorunda kalan on binlerce insanın yazgısını anlatır, onların yürekler acısı durumlarını yepyeni bir Remarque anlatımı ve roman tekniğiye ele alır.

“Eski pislikler örtmekle yok edilmez…”

Erich Maria Remarque 1939’da Birleşik Amerika’ya gittikten sonra yarattıklarıyla “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”u aşmasını başarmıştır. Hemingway’in etkisinde kalarak, roman yazarlığı tekniğini geliştirmiştir. Ancak o edebiyat tarihçileri ve büyük okur yığınları için her zaman “Batı Cephesi”nin yazarı olarak kalmıştır. İlginçtir, Alman edebiyat çevreleri Remarque’ın romanlarına çoğu kez mesafeli durmuş, hatta onları küçümsemiştir. Onu büyük bir Alman edebiyatçısı olarak övenler daha çok yabancı edebiyat eleştirmenleridir. Ünlü yazarın: “Ülkemiz yazarları eserlerinde bir düşün uğrunda açıkça yan tutabilmek için gerekli yüreklilikten yoksunlar” sözleri üzerinde durulması gereken bir görüştür. “Okurların, basının ya da iş başındakilerin hoşuna gitmemekten, sevilmemekten korkuyorlar. Bundan yanlış bir tutum olamaz” görüşünü ileri süren ünlü yazar ilerde savaş sonrası Almanyası’ndan şöyle söz etmiştir: “Kaygılıyım. Eski Nazi ruhuna şurada burada tek tük de olsa rastlanıyor. Uyanık olmak, dikkatle izlemek gerekiyor.” Remarque’a göre genç neslin de ana babalarının bir zamanlar ne suçlar işlediğini çok iyi öğrenmesi gerekir. “Bugün ülkede iktisat, politika ve hukuk alanlarında önemli yerlerde eski Nazilerin görev almasına da aklım ermiyor, beni rahatsız ediyor. Eski pislikler örtmekle yok edilmez.”

Remarque’ın amacı, sıradan insanın militaristlerin gerçek yüzünü görmesi ve barışın kutsallığını kavramasıdır. O savaşa karşı sadece kalemiyle savaştı, militarizmi hep eleştirdi, çıkarları adına kimi politikacıların sinsi planlarla insanları boğazlamasını bütün yürekliliğiyle yerdi. Remarque’a göre insanlar arasında gerçek barış; savaşların her çeşidinin kötülenmesi, savaşın insanlık için en büyük yüzkarası olduğunun yığınlara anlatılmasıyla yaşanabilir. Remarque sorumluluğunu bilen bir yazar olarak bu görevini hep yerine getirdi. Savaşa karşı savaş açmış dünya yazarları arasında onun hâlâ ayrı bir yeri vardır.

Savaşın dehşetini, beraberinde getirdiği yıkımı, insanoğlunu birbirine nasıl yabancılaştırdığını birinci ağızdan, çarpıcı bir şekilde dile getiren Remarque; savaşla ilgili bildiğimizi sandığımız gerçekleri sorgulamamızı sağlarken edebiyatın ne kadar güçlü ve ölümsüz bir kaynak olabileceğini de bir kez daha kanıtlar.

Remarque, çağdaş Alman edebiyatının en çok okunan, en çok övülen ve en çok hırpalanan yazarıdır. Romanları hem pek çok okunmuş hem de sık sık yasaklanmıştır. 1933-1945 arasında Almanya ve İtalya’da, 1949-1953 arasında Sovyetler Birliği’nde ve tüm sosyalist ülkelerde. Remarque, günümüz Alman romanı üzerine görüşünü açıklarken; ”Alman yazarlar eserlerinde bir düşün uğrunda açıkça yan tutabilmek için gerekli yüreklilikten yoksunlar” demiştir. ”Bundan yanlış bir tutum olamaz…”

Milliyetçilik yutturmacası Alman faşizmi

Remarque çok sevilmesi gereken bir yazardır! Neden mi? Savaşa karşı sadece kalemiyle ömrü boyunca savaştığı, militarizmin her biçimini eleştirdiği, şu ya da bu çıkarcılar adına kimi politikacıların sinsi planlarla insanların insanları boğazlamasını bütün yürekliliğiyle yerdiği için. Ona göre insanlar arasında gerçek barış, savaşların her çeşidinin kötülenmesi, savaşın insanlık için en büyük yüzkarası olduğunun yığınlara anlatılmasıyla yaşanabilir. Remarque, sorumluluğunu bilen namuslu bir yazar olarak bunu kırk yılı aşkın bir süre yaptı. Savaşa karşı savaş açmış dünya yazarları arasında Erich Maria Remarque’ın ayrı bir yeri vardır. Yazar romanlarında savaşın gerçek yüzünü yalın, süslemesiz bir üslûpla anlatır. Okul sıralarından koparılıp cepheye, korkunç ölümlere itilmiş gencecik insanlar, ilk anların sersemliğinden kısa sürede kurtulunca, acı gerçekleri görürler. Yurt sevgisi, milliyetçilik sözlerinin kışkırtması geçince kısa sürede toparlanırlar, nasıl da aldatılmış olduklarını kavrarlar. Cepheden canını kurtarmış genç askerlerin savaş sonrası durumları daha da acıdır.

“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”un ilk baskısı (31 Ocak 1929)

Arkasında on bir roman, bir tiyatro oyunu ve 20. yüzyıl Alman edebiyatında hiçbir yazarın ulaşamadığı büyük bir ün bırakarak 1970 yılının Eylül ayında İsviçre’de bir hastanede öldüğünde yetmiş iki yaşındaydı. Eserleriyle kanlı savaşlardan geçinen çirkin politikacılara seslenir, militaristlerin gerçek yüzünü ve barışın kutsallığını insanlar kavrasın, barış dolu bir dünya gerçekleşsin ister. Milliyetçilik yutturmacasıyla maskelenmiş Alman faşizminin iç yüzünü Erich Maria Remarque romanlarında bütün çirkinliğiyle göz önüne sermiştir. Savaş sonrası eleştirmenlerinin hepsi onun “Barış Savaşçısı” olarak nitelemiştir.

(*)

  1. Burhan Arpad: “Erich Maria Remarque ayağa kalktı, elindeki içki şişesini lokantada oturanlara gösterek seslendi: ‘Bakın, çevirmenim Burhan Arpad bana ne getirdi İstanbul’dan!’ Yıl 1956, bir ağustos akşamı, İtalyan İsviçresi, Lago Maggiore kıyısında Porto Ronco. Locanda Miller’in masaları dolu. 20. yüzyılın en ünlü yazarlarından biri kabul edilen Remarque’ı‚ Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok çevirisiyle Türk okuruna tanıtmış ve ardından onun en önemli eserlerini dilimize kazandırmıştım. Porto Ronco’daki akşam yemeği buluşmamıza eli boş gelmemiştim. Değişik içkileri sevdiğini bildiğim yazara İstanbul’dan bir şişe Yeni Rakı’yla bir kutu Sipahi Ocağı getirmiştim. Lago Maggiore’nin büyülü akşamındaki uzun sohbetimizde Remarque ilk tiyatro yapıtı ‘Son Durak’ın birkaç hafta sonra Berlin Renaissance Theater’de oynanacağını söyledi. Konudan konuya atladık. Türkiye’deki telif haklarından, edebi çevirinin güçlüğünden, yazarla çeviren arasında bir düşün ve görüş beraberliği zorunluluğundan söz ettik. Remarque, kalın ve sıcak bir sesle, kendine güvenerek konuşuyordu. Garsonun getirdiği birayı içerken, villasında buluşamadığımız için özür diledi: Dün gece ve bugün bu saate kadar yeni romanımın (Kara Anıt) son düzeltmelerini yaptım’, dedi. Konuşma dönüp dolaştı yine çeviriye geldi. Remarque: ‘Edebi eser çevirmenin büyük bir gelir sağlamadığını yakından bilirim‘ diye konuştu. ‘Bunun daha çok manevi yanı olduğu su götürmez. Ben, eserlerimi elle yazar ve sonradan sekreterime dikte ederim. Bu iş için sekreterime ödediğim para, aynı romanın İsviçreli çevirmeninin aldığından çoktur.’ Konudan konuya atladık. Gölün gri lacivert sularına ay ışığı vurmuştu. Zaman çabuk geçmişti. Saatlerimize baktık. Ben son trene yetişecektim. Remarque: ‘Burhan Arpad’a en iyi dileklerimle’ diye imzaladığı ‘Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ romanının eski bir baskısını uzatırken gri mavi gözleri ışıldıyordu. El sıkıştık. ‘Belki önümüzdeki yıl Türkiyeye gelirim!’ dedi. Sonra cebinden çıkardığı ‘Sipahi Ocağı’ kutusunu açıp içinden bir sigara aldı, yaktı ve az ötede oturan tanışlarının masasına doğru yürüdü.”

(Burhan Arpad’ın ‘Remarque‘ adlı kitabından bir alıntı)

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl