Ana Sayfa Manşet Erinç Büyükaşık ile Öyküler

Erinç Büyükaşık ile Öyküler

Erinç Büyükaşık ile Öyküler

Öykücülüğümüzde Suya Gazel, Hep Uzak adlı kitaplarıyla tanıdığımız yazar, eğitimci Erinç Büyükaşık’la yeni öykü kitapları üzerine konuştuk. Kitaplardaki temel izleklerin “göç”, “kadınlar”, “baba figürü”, “annelik halleri”, “taşranın içi ve dışındakiler” olduğu belirlemesiyle öykülerdeki temel dertleri, kahramanın ve yazarın izinden anlamak istedik biz de.

Hep Uzak’ın ikinci basımıyla aynı dönemde yeni iki öykü dosyanız da yayımlandı sanırım. “Sınırlar Kapalı” ve “Dehlizler ve Rüyalar”adını taşıyan bu iki kitab yine aynı yayınevi tarafından yayımlandı değil mi.

Evet, Hep Uzak’ın ikinci baskısı Liman Yayınevi tarafından yapılırken iki yeni dosyanın da aynı yayınevinde yayımlanmasını önerdi editör arkadaş. Temelde üç kitabın da bir izleğin, bir devam öykünün çerçevesinde aynı zamanda yayımlanması bu açıdan bana oldukça makul geldi. Yaşadığımız coğrafyanın en temel izleği “ötekileştirme” olgusu olduğu düşünüldüğünde üç kitap da birbirini kesen, farklı zaman, mekan ve insan ilişkileri bağlamında tam da izlek adına örtüşüyor elbette.

2022’nin üç yeni öykü dosyası sayabiliriz o halde bu kitapları. Peki bu izlek üzerine konuşalım dilerseniz. Dehlizler ve Rüyalar’ın arka kapağında tanıtım yazısında geçen şu ifade oldukça dikkatimi çekti: Kadınlar, erkekler, sokaklar; boğulan, sıkışan ve yorulan hayatlar… Biraz açar mısınız bunu.

Kahramanlar bağlamında nasıl farklı anlatma şekillerini deniyor olsak da tüm öykücülerin insanın bir haritasını çıkardığını söyleyebilirim aslında. Mekanın kahramanın ruhsal derinliğiyle, hayatın sığlaştırılmasıyla, politik atmosferle bir bağı, bir kesişmesi var elbette. Hep Uzak’ta da bir kara öykücülük denemesinin içinden bakıp kimi zaman büyülü gerçekçiliğin kimi zaman da taşranın ve taşralılığın izinde yürümeye çalıştı öykülerim. Bu sıkışmanın içinde kadınlar, erkekler ve bütün cinsiyet rolleri, erkek egemen dilin yoksullaştığı zihin dünyası öykülerin temel tasası, yol arkadaşı olabiliyor çoğu kez. Elbette ben biraz da metinlerde tekniği de önemseyen, dili bir temel değer sayan çalışma etüdünü yeğliyorum çoğu kez. Kahramanların rüyaları ve katı gerçekleri de önemlidir bu anlamda benim için.

Sınırlar Kapalı’da da sanırım göçmenlik meselesi daha yoksulluk ve tutunamayanlık halleriyle yansıtılıyor. Neden göçmenler öykülerinizde mutlaka bir kahraman olarak karşımıza çıkabiliyor peki?

Bu sorunun yanıtı aslında sorunun içinde gizli. Bu coğrafyanın hem gerçeği hem de bir yükü göçmenlik aslında. Bunu sadece Suriye Savaşı, Afganistan’da olanlar açısından değil köyden kente göç olgusu üzerinden de okuyabiliriz. Ez cümle belki de “hepimiz göçmeniz” gerçeği köy-kent ikilemini, taşrayı, metropolü, bireysel ve toplumsal olanı bir bütünlük içinde yordamamız zorunluğunu peşi sıra getiriyor. Bu kadar bölünmüş, mahallelere ayrılmış bir toplumun bu getto halinin tam da göçmenlik halinden kaynaklandığını düşünmek mümkün. Belki bir öykü bir mahalleden başka bir mahalleye art niyetsiz, önyargısız dokunuş olarak okunabilir okur tarafından. En azından benin bir parça niyetim de bu.

Sanırım yeni bir kitabın da yine bu aylarda yayımlanması söz konusu. İnceleme ve eleştiri metinlerinden oluşuyor bu kitap değil mi?

Evet, bir söz vardır hani hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık aslında. Bir yazarın kılavuz yazar ve metinleri vardır çoğu kez. Tam da bu nokta da yıllardır Tenrin, Yurt Kültür, Yalnızlar Mektebi, Ek Dergi gibi yayınlarda yayımlanmış metin ve yazar incelemelerini bu kitapta derleyip toplamak istedim. Kuramın yazarlar için önemli ve yol gösterici olduğunu düşünürken çoğu kez edebiyatın seyrini, bir tarihsel serüveni ve birbirini metinler açısından takip eden, yenileyen bir seyri olduğunu düşündüm. Edebiyat öğretmeni oluşumun da kaçınılmaz bir sonucuydu. Gogol’un Paltosu adını taşıyor bu kitap. Belki de edebiyat eleştirisi adına kendimce bir katkı olacak.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl