Ana Sayfa Kritik Gentrification: Soylulaştırmayı Tasarlamak…

Gentrification: Soylulaştırmayı Tasarlamak…

Gentrification: Soylulaştırmayı Tasarlamak…

Soylulaştırılmış bölgelerdeki mekan isimlerinde bol miktarda, geleneksel orta sınıfları “pozlayan” düzanlam isim yakalamak mümkün. Soylulaşan mekanlar aynı zamanda geleneksel küçük esnaflık mekanlarıyla beraber varolmak durumundalar.

Mutenalaşma ya da soylulaşma kavramları 1990lar düşünüldüğünde sadece akademide belli kesimlerin kullandığı bir kavramdı. Bunun anlaşılabilir sebepleri var. Öncelikle, Türkiye ölçeğinde düşünüldüğünde bildiğimiz anlamda soylulaşmanın 1986 sonrası Ortaköy ve Kuzguncuk semti ile girişi, 1991’den sonra ise İstiklal Caddesi’nin yayalaştırılması ile daha geniş ölçekli bir dönüşümü başlatmasıydı. Yani, Türkiye neoliberalizminin kente dokunması daha yeni yeni oluşuyordu. Soylulaşma en temel ve basit anlamıyla: kent merkezlerindeki yıkıntıya dönüşmüş, ya da alt sınıflara bırakılmış tarihi dokusu yüksek semtlerin, yeni orta ve üst sınıflara devri ve yeniden dizaynı olarak anlayabiliriz. Tabii bu dokudan alt sınıfların ya da geleneksel orta sınıfların tahliyesiyle beraber. Yani soylulaşmanın en temel unsuru tarihi bir mekan (daha çok 19. yüzyıl) olması ve kent merkezindeki cazibe etkisi. Tarihi doku olmazsa sadece kentsel dönüşüm kavramı kullanılabilirdi çünkü. Türkiye’de yeni orta sınıfın ya da burjuvazinin 1980 sonrası şehir dışında inşa edilen sitelere çekildiğini görüyoruz. Ya da yeni uydu kentlere. Fakat 2000lere geldiğimizde tekrar bir “merkeze dönüş” görüyoruz. Bu gerçekten dikkate değer. İşte soylulaştırma tam da burada aktif rol oynuyor. Soylulaştırmanın diğer olmazsa olmazı ise, kültür endüstrisine eklemlenmiş durumudur. Yani tarihi doku sanat, kültür ve eğlence mekanlarıyla cazibe haline geliyor; arkasından çağdaş sanat galerileri, otel, hostel ve rezidans gibi gayrimenkul yatırımları sökün ediyordu. Vitrinde öncelikle sanatçı atölyeleri ve öğrenci oluyor; daha sonra kültürel sermayeyi gayrimenkul ile harmanlayan ‘Bobo’ (burjuva& bohem) geliyordu. Bu çerçeveden bakıldığında İstanbul’da çok kültürlülük vurgusuyla Ortaköy ve Kuzguncuk semtinin dönüşümü anlamlı; ama daha da önemlisi Pera ve Beyoğlu hattı Karaköy’e ve Tophane’ye kadar soylulaşmanın göründüğü en büyük alandı. Ayrıca tarihi olsun veya değil, sanayisizleşme dolayısıyla terkedilmiş sanayi binaları da soylulaşmanın alanlarından biri haline gelmeye başladı. Bomonti (Tarihi Bira Fabrikası ile başlayarak) örneği ya da gelecekte Haliç ve Dolapdere hattı olası potansiyeller olarak duruyor. Bu yapılar Fordizmden “sanayisizleşmiş” esnek Toyotaizme geçişin sembolik ifadeleri gibi duruyorlar günümüzde.

Sanatın dışında soylulaştırma özellikle 1990ların ikinci yarısından sonra, neoliberal hizmetler sektöründe sayıları artan eğitimli yeni orta sınıfın eğlence ve dinlenme mekan ihtiyacını da karşılamak anlamında önemli bir işlev gördü. Örneğin Pera bölgesinde, alt sınıfların ve geleneksel orta sınıfın müşterisi olduğu ve suç ile imlenen pavyon ve müzikholler taşınarak yerlerine yeni orta sınıfa dönük bar ve cafeler geçmiştir. Büyük sermayenin sanat kurumları ve galeriler ise arkadan gelmiştir. 2000’lere geldiğinde Beyoğlu dönüşümünü önemli ölçüde tamamlamış hatta kabuk değiştirir hale gelmişti. Örneğin bugün İstiklal Caddesi aksı Arap turizminin merkezi haline gelirken (tatlıcılar, nargileciler ve AVM) soylulaşma aksı, uzun dönemde Karaköy-Sütlüce-Dolapdere ve Bomonti hattı üzerinde bir L çizebileceğine dönük emareleri okumak mümkün. Kadıköy’de ise Yeldeğirmeni’ndeki sanatçı yoğunlaşmasıyla hızlı bir soylulaştırma süreci zaten yaşanıyor. Soylulaşmanın yükselen kiraları dolayısıyla da genelde ilk mağdurlar yine sanatçılar oluyor.

Soylulaşma ve Yeni Orta Sınıf

Soylulaşmanın 1990’lı yıllardaki vitrini kültür endüstrisini de kapsayan eğitimli beyaz yakalı ve ağırlıklı olarak neoliberalizmin kilit sektörü hizmetler alanında çalışan yeni orta sınıftı (YOS). YOS kendini hem kültürel hem de mekânsal olarak geleneksel orta sınıflardan ve alt sınıflardan ayıracak bir kültürel sermaye üretmeye çalışıyordu. Beyoğlu’nda açılan mekanlar bu yönde bir ivme kazanacaktır. Ya da YOS adayı üniversite öğrencilerine dönük bir dönüşüm. YOS’un beğenileri, ayrım stratejileri ve kültürel yüzeyini anlamak, soylulaşmanın tasarım ve kültür yönünü anlamayı da getirecektir. Buna 1990 sonrası yükselen güncel sanat (contemporary) yükselişini de ekleyelim. Öncelikle YOS ironi, sinizm, parodi ve de pastiş (anıştırma) üzerinden bir kültürel stratejiler demetiyle hareket ediyordu. Bu anlamda 2000’lerde iyice görünen vintage ve Retro stratejilerle uyumlu bir yöndü bu. YOS 1950’ler, 1970’ler ve de yeni yeni 80-90’ları görünür kılarak ironik bir mesafe üretebiliyordu. Yine YOS geleneksel orta sınıf beğenilerini “Kasıtlı Kitsch” ve Camp (pozlandırmak) stratejilerle parodileştirme konusunda da gayet başarılıydı. Kitsch bir tasarım konusu haline getirebiliyordu.[1]

Kültürel Strateji-Tasarım ve Soylulaştırma

Bu çerçeveden bakıldığında soylulaştırılmış bölgelerdeki tasarım dili nasıl oluşmaktadır. Sadece mimari tasarımdan bahsetmiyorum elbette. Birçok eklektik yöntem bir araya gelebilmektedir. Ama öncelik mekanlar tasarlanırken, yeni minimalizmin ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Endüstriyel ya da tarihi dokuyu görünür kılan bir “enkaz estetiğiyle” beraber cafeler, barlar öncelikle soğuk bir minimalizm talep edebiliyorlar. Eğer minimalizm kullanılmayacaksa, geleneksel orta sınıfları adresleyen nostaljiyle harmanlanmış Retro stratejiler devreye sokulmaktadır. Diğer tarafıyla “hand-made” vurgusu küçüklük ya da esnaflık vurgusu da devreye girebilmektedir. Seri üretime karşı biriciklik ve eşsizlik vurgusu önemlidir. YOS’un 1990 sonrası geliştirdiği en önemli stratejilerden birisi, benim “düzanlam kültür” dediğim bir eğilimdir. Yani metafor ağırlıklı değil, düzanlam ağırlıklı bir ironi. Şöyle örnekleyeyim: 1990’lı yıllara kadar “Kasap” adında bir kasap, “Lokanta” adında bir lokantayla karşılaşmak olası değildir. Ya da “Mekan” adında bir bar, Ya da Eskici, Çerçi gibi mekan isimleri de örneklendirilebilir. Geçmiş mekan isimleri ya antika çağrışımı yapılan bir isimlendirmeye daha çok da Fransızca kökenli (Orient gibi), ya da metaforlaştırılmış bir eke ihtiyaç duyan isimlendirmeyle yürüyordu; Dallas Bar, Çiçek Lokantası gibi… Düz anlama çekme kendiliğinde bir ironi ve “sahicilik” üretebiliyordu. Bakkal gibi mahalle havası da taşıyabiliyordu. Bu çerçevede soylulaştırılmış bölgelerdeki mekan isimlerinde bol miktarda, geleneksel orta sınıfları “pozlayan” düzanlam isim yakalamak mümkün. Soylulaşan mekanlar aynı zamanda geleneksel küçük esnaflık mekanlarıyla beraber varolmak durumundalar. Yani yüzde yüz bir soylulaşmadan bahsedemeyiz. Bu geçmişte Tophane’de yaşananlar gibi bazı kültürel gerilimlere de neden olabilmektedir. Soylulaşmış mekanlardaki yoğunlaşma beraberinde birbirine benzeyen mekanlar ve tasarımlar üretmekte gecikmeyecektir. Bu tasarım furyası sosyal medyada kendi parodisini üretir bir hale de gelmiştir. Örneğin Karaköy üzerinden yazılan aşağıdaki esprili yorumlar birçok gerçek barındırmaktadır.

Karaköy’de Mekan Açma Rehberi

Zemini sanayi tipi beton yapıyoruz yada bildiğin düz şap atıyoruz.

Elektrik kablo kanallarını metal döşüyoruz, birkaç tane akkor ampül koyuyoruz sağa sola.

Sıvayı kırıp eski tuğla bulmaya çalışıyoruz bulamadıysak o duvarı siyaha boyuyoruz.

Hurdadan eski bir motosiklet, traktör, bisiklet artık ne oldurabildiysek bir vasıta bulup içeriye bir yere konduruyoruz.

Kahvaltıyı küçük kullanışsız geometrik şekilli minik tabakların içine koyup insanları aç bırakıyoruz.

Mekanının adını mutlak suretle “M” harfi ile başlayan antin kuntin bişey koyuyoruz. Örn: Münhasır, Mükellef, Mana, Maya, Mualla, Moloz, Mancınık, Müteahhit artık Allah ne verdiyse.

Üst kattaki ağaç gövdesinden kesit alınarak yapılmış uzun masaya Macbook ile çalışan birkaç kişi, alt kata ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar’dan bir iki ‘hipster’ konuşlandırdınız mı, işte tamam! Karaköy’deki mekanınız işlemeye hazır duruma geldi. Doya doya tadını çıkarın…

Yazım ve imlasına dokunmadığım bu yorum üzerinde düşünülecek bir çok unsur barındırıyor.

Uzun süre egemen olacak eğilimleri anlatıyor. Öncelikle bitmemişlik, sınai “enkaz estetiği” ve minimalist tasarımın yaygınlaşmasına ve rutinleşmesine dönük bir parodiyi çok açık görüyoruz. Yine eski motosiklet gibi “Retro” bir eğilimin şablonlaşmasına dönük bir eleştiri var listede. Ama en önemlisi de düzanlam isimlendirme dediğim mekan adları tiye alınıyor. M harfiyle başlayan örneğin Moloz aynı eğilimleri barındırıyor. En önemlisi de bu mekanlardaki yiyeceklerin minimalist tasarımlarındaki doyurmayan porsiyonlarına dönük sızlanma var. Aslında tasarım yiyor insanlar büyük paralara. Bu mekanlardaki kültür profesyonelleri ve Hipsterlar unutulmamış tabii… Bu komik ama gerçek liste sosyal medyada binlerce paylaşıldı, başka siteler tarafından bol bol alıntılandı. Demek ki sessiz bir rahatsızlığı dillendirmişti. Bitirirken şunu söyleyebiliriz; soylulaşma süreçleri artarak sürecek, tasarımdaki anlayışlarda değişecek. Ama uzun süre bu tür serzenişleri de okuyacağız. Hazır olalım.

[1] Yeni Orta Sınıf-Sinik Stratejiler, Agora Kitaplığı, 2014

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl