Bölüm 3- ara sekme-

Bu topraklardaki gerçeküstü mirasa dair düzensiz, sıralamasız ve göçebe devam edeceğiz bu ara geçitte.

Şimdi kemerlerinizi bağlayın lütfen, başlıyoruz..

 

Neyzen Teyfik

Anadolu tasavvuf düşüncesi; iktidarlarla ile bütünleşmiş dinsel elitlerin tüm dezenformasyon çabalarına rağmen, sürekli çağıldayan heteredoks bir pınar olmuştur. İdrak’a giden pek çok kapı, yol, geçit vardır. Açtıkları kapılar, Taptuk Emre’yi tefekküre, Şeyh Bedrettin’i ütopik bir isyana, Ömer Hayyam’ı ise şiirle, sözle sonsuzluk ile bütünleşmeye götürmüştür.

 

Hayyam, öbür dünya vaadiyle yaşamı ıskalayan Ortodoksluğa karşı asıl var oluşu bu dünyaya taşır. Arzular ertelenemez, her şeye rağmen hayat, yaşamak içindir. Bu yüzden şiir, mey ve ney ile yapılan deneyim, bir çeşit iç deneydir. Neşe bir var oluş biçimi, onun biçimlendirdiği kara mizah ise eleştirel bir silahtır.

 

Hayyam’ın açtığı yolun Anadolu topraklarındaki en büyük erlerinden biri de Bodrum’lu göçebe şair Neyzen Teyfik’tir. O ney’i dergâhlardan çıkarıp sokaklara ve meyhanelere taşımıştır. Mala mülke tamah etmemiş, yersiz-yurtsuz ama kimseye eyvallahız yaşamayı seçmiştir.

 

Neyzen Teyfik’i, Anadolu’nun gezgin ozan/âşıklarının sözlerinde, taşlamalarında, çocuk oyunları ve tekerlemelerinde gün yüzüne çıkan kendiliğinden bir gerçeküstü geleneğin usta bir sürdürücüsü kabul etmek doğru olacaktır.

 

“Memleketçe bilindiği üzere bu yazıların hemen pek çoğu hastanelerde, diğer kısmı meyhanelerde, baştan çıktığım perişanlık devirlerinde yazılmış veya sayıklanmıştır. Bersami hamlelerin tufan ve girdapları ortasında dönerken, şuraya buraya veya hastane duvarlarına karalanan veya mırıldandığım sıralarda tesadüfen yanımda bulunanlar tarafından not edilen dağınık sözlerde, asla mutlak bir hikmet olduğunu kabul etmiyorum.” (Bütün Kitaplar yay, 1961, syf:6)

 

Kara mizahın büyük ustası, hürriyet aşığı; düşünür, şair ve saz üstadı Neyzen Teyfik’i, kadehlerimizi şerefine kaldırarak selamlıyoruz.

 

Ece Ayhan

Liberter, toplum düşmanı, usta Türk şairi. Genelevlerden, meyhanelerden, arka sokaklardan, fakir ve aksak yaşamlardan isyanın yeni dillerini üretmiş/çıkartmıştır. Toplumcu gerçekçilerin ve kültür endüstrisinin yok sayıcı, sansürcü, muhafazakâr tavırlarıyla aynı anda mücadele etmiş ve kendi deyimiyle ‘haklılığın inadına’ tutunmuştur.

 

Birçok yapıtında gerçeküstücü ruh ve imgelere sıkça rastlansa da, “Bakışsız bir kedi kara” kitabı Türk Gerçeküstücülüğünün önemli parçalarını içerisinde taşır. Önemli çıkış noktalarından biri Maldoror Şarkıları’dır ve şiirlerinde-yazılarında iktidar, toplum, tarih, alt kültür ve devrimci karşı çıkışın birleştiği, kap kara dünyalar kurmakta ustadır.

Göçebe, kırılgan ve isyankâr…

 

Orhan Veli

Garip Hareketinin kurucusu, sokaktaki adamın şairi, dil ustası, naif bir çocuk, düşçü…

Sanat için sanat zorlamalarına karşı Garip ile şiiri yaşamın ortasına, sokağa geri kazandırmıştır.

 

1941 tarihli Garip metninde Apollinaire, Eluard, Freud ve Breton’a göndermeler yapar ve ruhsal otomatizm yönteminin önemine vurgu yapar. Garip hareketinin dergisi Yaprak’ta sık sık Sürrealist şairlerin çevirilerine yer vermiş ve 1949 yılındaki Türkiye ziyaretinde Philippe Soupault’u evinde, rakı deminde ağırlamıştır.  Ayrıca Varlık dergisinin Ekim1937 tarihli sayısında, Oktay Rıfat ile beraber “Sürrealist oyunlardan diyalog” adlı kolektif metni yayınlanmıştır.

 

Garip manifestosunda önce sürrealizme sahip çıkar ve ardından bir dip not ekleyerek Garip Hareketinin sürrealizme bağlı olmadığını söyler:

 

“Ruhi otomatizmi fikir sistemlerinin ve sanat anlayışlarının çıkış noktası yapan bu insanlar vezni ve kafiyeyi atmak mecburiyetinde kaldılar… ‘bütün kıymeti manasında olan şiir’ için bu küçük hokkabazlıkları fedadan çekinmeyen sürrealistler elbette takdire layık görülmeli.”

(Bütün Şiirleri, YKY, 2009, syf 27)

 

Bu noktada Garip hareketinin merkezindeki diğer iki şairin poetikalarına da bakmak gerekir. Oktay Rıfat, yaşamı ısrarlı bir boyunca deneyci ve düşçüyken; Melih Cevdet ise akılcı ve daha gelenekçi bir yaklaşım içindedir. Melih Cevdet dünya görüşü olarak da Cumhuriyet’in resmi politikalarıyla daha yakın, toplumcu gerçekçilikle içli dışlı bir yol tercih etmiştir.

 

En verimli döneminde, 36 yaşındaki talihsiz ölümü, Türk şiirinin en büyük kayıplarından biri olmuştur. 20002li yıllarda geleneksel şiir kalıplarına karşı çıkan genç şairler, Orhan Veli’nin mirasından güç almıştır-almaktadır.

 

Behçet Necatigil

Necatigil, sakin, mütevazı bir yaşamıyla tanınan bir insan ve şiirimizde geleneksel anlayış içinde yaratıcı sesiyle bilinen bir şair olmuştur.

 

Necatigil; 59 yaşındayken Türk şiirin en atılgan, deneysel yapıtları arasında gelen “Kareler ve Aklar”ı yayınladı. İki bölümden oluşan bu kitabın “Aklar” kısmındaki ‘Klinik, Duraklar, Bağban’ şiirlerindeki gerçeküstü imgenin yoğunluğunu saymazsak, bu bölüm Necatigil’in genel şiir geleneği içindedir. Ama bu kitabın ilk bölümünü oluşturan “Kareler” tamamı bir mozaik olarak örülmüş, ses ve biçem oyunlarından oluşur. Yarattığı şiirin görsel yetkinliği ise Mallerme’nin “Zat Atımı’ ile karşılaştırılabilir.

 

Kareler; okura şiiri istediği gibi okuma/yazma özgürlüğü tanıyan, her yöne açımlanabilen, bir açık metin/şiirdir. Yazımı ile çok ince örülmüş bir yapı olsa da, okunması ile akışkan, çarpışık ve göçebe yapıda bir şiire olanak verir. Bu yönüyle başlı başına bir deney olduğu kadar, oluşturduğu labirent içinde okurunu da otomatik bir şiir okuma şansını da verir. Geleneksel dize yapılarına kısa devre yaptıran “Kareler”  okuruna rastlantılara ve oyuna açık farklı bir alem sunar.

 

Necatigil; 59 yaşında bu gün dahi gepgenç olan bir şiire imza atmıştır.

Oktay Rıfat

Rıfat’ın şiiri, Türk edebiyatının en heybetli destanlarından biridir. Garip hareketinin merkezindeki üç isimden biri ve “Perçemli Sokak” kitabıyla başta İkinci Yeni olmak üzere, yenilikçi şiir hareketine öncülük etmiş bir şairdir.

 

Perçemli Sokak; Türkiye edebiyatında yazılmış ilk ‘pure’ Gerçeküstücü metin olma onurunu da taşır. Yoğun otomatizm, dil ve ses oyunları ile örülmüş, gerçek bir ‘opus magnum’dur. Ardından gelen “Aşıklar Merdiveni” adlı kitabının da bir çok yerinde, gerçeküstücü imge ile Anadolu yaşamına ait folklorik öğeler parıltılı bir birleşim, uyum yaratır.

 

Rıfat;74 yıllık ömrü boyunca yorulmak bilmeyen bir deneyci ve dil işçisi olarak Türk edebiyatında çok özgün bir yer kazanmıştır. Ustanın ”birbirine yabancı sanılan kelimelerin karşılıklı ışığında gerçek, unuttuğumuz yüzüyle karşımıza çıkacaktır’ öğüdü, bu günde geçerliliğini korumaktadır.

 

-devamı gelecek-

 

Kapak: Metin Ünsal