Ana Sayfa Polemik Yavuz Turgul’un düşündürdükleri: Gidenler kötü değil, kalanlar iyi!

Yavuz Turgul’un düşündürdükleri: Gidenler kötü değil, kalanlar iyi!

Yavuz Turgul’un düşündürdükleri: Gidenler kötü değil, kalanlar iyi!

Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın deyişiyle ‘‘yalnız ve güzel’’ ülkemizde, hangi saha hangi cenah hangi mahalle; hangi tavır sahipler derneği hangi düşünce savunucuları vakfı hangi bilmem neciler konseyi olursa olsun kamuoyu yaratmak külfetli bulunduğundan, ‘‘kurtarmadığından’’, ‘‘bize gelişi bu’’ olduğundan fakat toplumsal gelişim vb. naneler pek umurumuzda olmadığından o zahmetli teşebbüs yerine kulis, lobi, dedikodu faaliyetleri tercih edilir ve elbette eyleme geçilmesindense eylen’e geçilir, eylen’de kalınır, eylenilir. Kapı önlerinde, okul bahçelerinde, yemek aralarında; şurda burda konuşulur ve daima daima eylenilir.

Genel hattı çizerek girdim. Çok genel, çok sekter bir hat idi çizdiğim. Belirteyim, gayet hoşnudum kendi payıma. Bu hattı “meyve veren ağaç taşlanır” sözünden beriliğimizi kavrayalım diye yahut attığımız taş kurbağayı ürkütüyor mu sorgulayalım diye yahut hepsinin ötesinde ‘‘biz ne yapıyoruz?’’ diye çizdim.
En temelde sıkılıyoruz. Varoluşumuza yer kalmıyor. Estetiğe; ruhsal, sosyal, varoluşsal bir bütçe ayıramıyoruz. Döviz yükseliyor, ekonomik kriz her geçen gün kişiliğimizin burçlarını dövüyor, kimliğimizi yitiriyoruz, o kimlik şişerek karalara vuruyor; karalar bağlıyoruz, yas ve pas içindeyiz, tarifsiz işsizlikler içindeyiz. Öte yandan; eğitimde gericileşme, sağlıkta avanta…

Paramız yoksa hastane kapılarını dahi göremiyoruz çoğu zaman. Yemekten zehirleniyoruz, iskelelerden düşüyoruz, göçük altında kalıyoruz. Uzun lafın kısası iş bulanlarımızın da hali yaman! Peki kültür sanat? Lüks görünen, o “alt başlık” demeye dilimin varmadığı o “iç başlık”? Meşhur ‘‘göle maya çalan Nasreddin Hoca yapıtı!’’ Sonra? Cumhurbaşkanı resepsiyonlarına katılan ünlüler… Onlar sanatçılar mı? Falanlar filanlar… Dönenler… Kaç derece döndüklerinin hesaplanması, açıölçerler… Biraz sonra trigonometri, türev-integral… Değil mi ya! ‘‘Sanat sanat deyü’’ çıktığımız yolda matematiğe sapıverdik! Mesela Antalya Film Festivalinde niye sinemamız yasaklanıyor? Bunun adını koyacağımıza, sorunun üzerine gideceğimize Nasreddin Hoca gibi eşeğe ters binip bindiğimiz eşeğe göre türkü söylüyoruz: Muazzez Ersoy’un saçları sarı, Yavuz Bingöl’ün kara kaşları! Orhan Gencebay vaktin birinde “batsın bu dünya” diyesiymiş, ne işi varmış o toplantılarda? Hani şakayla karışık bu pasif agresif sitemlere verilecek en rasyonel yanıt sanıyorum şudur: Bakunin bir davet verdi de Gencebay icap etmedi mi? Kropotkin öldü de reis, bu hırsına tutsak bağlama ustasına son görevini yerine getirmesi için izin vermedi mi? Ne kadar tuhaf! Gidenler kötü, ancak kalanlar?

Kalanlar hakkında konuşulmadı, kalanlar da üstelik pek konuşmadılar. Körler ile sağırlar birbirlerini ağırladılar, imkânlar daha fazlasına yetmedi. Belki bakışlar dardı, yöntemler eskiydi. Şimdi Yavuz Turgul’a bir ödül verildi: Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü. Turgul yarın bir gün gidip o ödülü alacak, ardından bolca konuşulacak; Türkiye sinemasının geleceği, hadi geleceğini de geçtim güncelliği, yakıcı sorunları, iflas eden festivaller, kalıba dökülmüş bir şeyler anlatmaktan aciz hikâyeler ne fuayelerde ne dergi köşelerinde ne de rakı masalarında Turgul’un ödülünü teslim alması kadar çene yormayacak, akıl işgal etmeyecek, kalem kıvratmayacak. Kalanlar, yani gitmeyenler; çağırılmayanlar, üstü çizilenler, varlığından bihaber olunanlar devlet katında… Kalanlar, bezi olmayanlar iktidar tarağında… Kalanlar ciddi bir yok sayılmanın pençesinde, mağduriyetlerinden öte memnuniyetlerini sürdürecekler. Kalanlar ellerini ovuşturmasalar dahi memnun sayılırlar. Bunu söylemek çirkinse de söyleyeceğim: Atalet adalet arayışını, ölüm uykusu yaşam koşusunu bastırır, geri kalmış toplumlarda.

Gidenlere kötü deyip kalanlara hiç ilişmemek kamuoyu yaratma kültürümüzün güdüklüğüne işaret etmekle birlikte gidişattan duyulan rahatsızlığın samimiyetini de sınamaktadır. Gidenler kötü falan değil, gidenler vasat… Turgul kötü değil, Şener Şen kötü değil. Turgul olmama, Şen olmama ihtimali iyi yalnızca. Dönmüşler dönmemişler bize ne? Bilge ‘‘sanatçımız’’ Serdar Ortaç’ın da değindiği üzere ‘‘binlerce dansöz var’’ ama bundan bize ne? Yılbaşı gecesi ekrana kilitlenip TRT vergimizin hizmetini mi arıyoruz! Bize ne arkadaş gidenlerden! Biz ne yapıyoruz?
Mesele iğne-çuvaldız meselesi de değil, kalanları gündeme taşıyor muyuz? Örneğin hiç değilse kendi gündemimize? Yoksa ortalamacı bir tutumun hem maktulü hem kurbanı olmayı mı yeğliyoruz? Kalanlar gidenlerden daha mı az değerli? Kalanlar hiç üretmiyor mu? Kalanlar kendilerini koruyamıyorlar mı? Üreterek, yan yana gelerek ayakta duramıyorlar mı?

Eleştirmen yazar B. Sadık Albayrak, şair Ataol Behramoğlu’nun sağcı siyasetçi Meral Akşener’e olumlu bakıp bir şans tanıması neticesinde olası bir ‘‘Aydınlar Partisi’’ni tartışmaya açmıştı. Ben de Albayrak’ın ütopik bulunup sumen altı edilebilecek bu anlamlı arayışına, bu ihtiyaç tanımına ‘‘Kalanlar Partisi’’ni önererek katılıyorum. Gayrı gidenleri çekiştirmeyelim. Güce gidiyorlar, biliyoruz. Zaaflarına yeniliyor, boyun eğiyorlar, görüyoruz. Başları önde, göremiyoruz kim olduklarını. Ekşi yüzlerini salatamıza bile yakıştıramıyoruz. Zaten onlarla aynı kaygıları paylaşmıyoruz. Bizi ilgilendirmemeli artık onlar. Onlara dair olanlar bize yabancı kalmalı. Asıl kalanlar ne yapıyor, ne yapacak? Nasıl yapacak? Nasıl yapacağız?
Başkalarının ‘‘yolsuzluklarında’’, ‘‘batık dünyalarında’’ eyleneceğimize biraz da kendi yolumuza yürüsek fena olmaz mı?

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl