İlk ne zaman okumuştunuz o romanı? Kitapçıda gördüğünüz anda, daha okumadan sizi etkilemişti. O ne biçim roman adıydı öyle! “Kuşlar da Gitti”!

Aceleyle eve gitmiştiniz. Hemen okumuştunuz. Zaten incecik bir kitaptı. Yaşar Kemal’in alışılmış boyuttaki romanlarından değildi.

Çocuklar vardı romanda. Kuşları yakalıyorlar, kafeslere dolduruyorlardı. İnsanlar vardı, merhametli. Kafeslerin içine tıkılmış kuşları görünce üzülüyorlardı.

İnsanlar vardı. Kafesteki bir kuşu, tekrar uçabilmesi için satın alıyorlardı. Yani çocuklar, parası karşılığında kafesten bir kuşu çıkarıp gökyüzüne salıyorlardı.

Kuşlar vardı, maviliklerde neşeyle kanat çırpan. İnsanlar vardı, başkalarının, başka canlıların derdini dert edinen. Çocuklar vardı. Sabah erkenden yakaladıkları kuşları öğlene kadar satan, gökyüzüne salan. Kuşlar. Maviliklerde neşeyle kanat çırpan. Çocuklar. Eve ekmek götüren. Oynayan. Çocukları sevindiren, kuşları uçuran insanlar. Diğerkâm insanlar.

Ama bir gün, aldırmaz oldu insanlar. Kafeslerdeki kuşlara bakmadılar bile. Üzülmediler onlara. Gökyüzüne göndermediler.

Nerdeyse akşam oldu. Çocukların elinde kafesler. Kafeslerin içinde kuşlar. Kaldılar.

Çocuklar da acımadılar. Kafaları kopartılmış minicik kuşlardan oluşan kanlı tepeler vardı romanda. Çocuklar da acımadılar. Merhametsizlikten tepeler yaptılar.

Ve Hrant Dink’in katledildiği haberini alınca, nedense aklınıza tekrar düştü. Roman. Kuşlar da gitti!

İÇTEN, NAZİK, MUHALİF

İlk ne zaman okumuştunuz o romanı? İkinci kez, o gün okudunuz. Hrant’ın ardından…

Aceleyle eve gittiniz. Hemen. Zaten incecik… Okurken, bir alışkanlıkla, notlar aldınız:

Bu kaçıncı cinayet böyle? Bu kaçıncı utanç?

Hrant Dink’in ne kadar duyarlı bir yurttaş, ülkesi ve insanları için nasıl da çırpınan bir aydın olduğunu not etmediniz. Yakışık almazdı böyle bir günde. Zararlı ve kötü bir kişi olarak görseydik onaylayacak mıydık, katledilmesini? Hrant’ın hiçbir dostuna yakışmazdı.

Her türlü iktidarla hep sorunu oldu onun. Aynı kökenden geldiği Ermenistan’daki aydınlarla, yöneticilerle de pek anlaşamıyordu. Türkiye’deki cemaatiyle de bazen görüş ayrılığı yaşıyordu. Hele Ermeni diasporasıyla arası hiç iyi olmadı. Elbette Türkiye yöneticileriyle de… Böyle bir devletin yönetim anlayışıyla nasıl uyuşacaktı!

Fakat bunların hiçbirine karşı kırıcı değildi. Gerçekten bir şeyleri değiştirmek umuduyla, iyi niyetle, bir sonuca ulaşmak amacıyla mücadele eden bir kişi olarak, düşüncelerindeki ödünsüzlüğe karşın, üslubu yumuşaktı. Kişiliğindeki yapıcılık hep ön plandaydı.

GÜVERCİNLERE, SEVGİYE İNANIRDI

Hrant Dink, temel insan haklarını savunmak için harcadı ömrünü. Ve onun en temel hakkı yok edildi.

Elinde olsa ölmezdi böyle. Bu şekilde öldürülmesi, Türkiye’ye; memleketimize ve insanlarımıza çok zarar verecekti. Artık, Hrant’ı öldürmüş, bir de onu öldürmüş bir toplum olarak yaşayacaktık. En çok bu nedenle istemezdi böyle ölmeyi.

Yaşamayı seviyordu. Çünkü uğrunda mücadele edeceği değerleri vardı. Ömrünü adayacağı inançları vardı. Çünkü sosyalistti.

Aldığı tehditler ve yaşadığı tehlikelerden dolayı içinde bulunduğu ruh halini, son yazısında “güvercin tedirginliği” ile açıklıyordu. Sonuçta, bu ülkede insanların güvercinlere zarar vermiyor oluşuna güveniyordu. Güvercinlerin, ürkekçe de olsa şehrin içlerine kadar girebildiklerini, insanların arasında yaşadıklarını, hatta onlara yem verildiğini anlatıyordu.

Gerçekten de Türkiye’nin sembolü olmuş görüntülerden biri değil mi, İstanbul’da Yeni Cami’nin önünde güvercinler? Orada kuşyemi satıp ekmek parası kazananlar. Yemleri alıp güvercinlere dağıtanlar. Anlamı kaldı mı artık?

 Güvercinler de gitti!

zaferxkose@gmail.com

TEILEN
Önceki İçerikCemal Süreya’da Bir Ada
Sonraki İçerikDİLE GELME BAŞKA BİR ŞEY DİLE!
1970 yılında Bursa’da doğdu. Öğrencilik hayatına dokuz yıl yaşadığı Almanya'da başladı. Gemlik Ortaokulu'nu ve Bursa Demirtaşpaşa Endüstri Meslek Lisesi'ni bitirdi. 1992'de Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi'nden mezun oldu. Cumhuriyet, Vatan, Birgün, Radikal, Sol, Yurt gazetelerinde ve internetteki Sol Kültür, İlerihaber, İnsanokur, Kitapeki, Sevdalım Hayat yayınlarında kitaplar üzerine yazdı. Ayrıca, deneme ve öyküleri Maviada, Sanat Cephesi, Nikbinlik, Bağlaç, Edebiyat Nöbeti dergilerinde yayımlandı. Evin Yolu kitabındaki bir öyküsü "Sınır Tanımayan Kelimeler" (Words Without Borders) oluşumu için İngilizceye çevrildi. Kitapları: Kuş Sesleriyle Direnenler, roman, Siyah Beyaz Kitap, Aralık 2014 Yıllarca, roman, Siyah Beyaz Kitap, Ocak 2012 Fabrika Yolu, öykü, Siyah Beyaz Kitap, Ekim 2010 Sarsılmak, roman, Siyah Beyaz Kitap, Kasım 2009 Son Ozan Livaneli, deneme, Mevsimsiz Yayınları, Ekim 2007 Evin Yolu, öykü, Mevsimsiz Yayınları, Mayıs 2007 Söz İstiyorum, roman, Mevsimsiz Yayınları, Mayıs 2006