Güvercinler ve zeytin dalları dünya barışının en bilinen iki sembolüdür. 1948 yılında Pablo Picasso’nun bir kâğıt peçete üzerine çizdiği beyaz güvercin figürü ilk kez 1949’da Paris’te toplanan Enternasyonal Barış Konseyinin sembolü olarak kabul edilmiştir. Yıllar sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Eylül’ün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan eder, 2001’de o gün 21 Eylül Barış Günü olarak kabul edilir.

Zeytin dalının barışı sembolize etmesi daha da eskilere dayanır, M.Ö. 5. yüzyıla kadar gittiği söylenmektedir. Antik Yunan’da gelinlere taç olmuştur zeytin dalı, olimpiyatlarda birincilere ödül olmuştur, Antik Yunan resim ve heykellerinde sıkça rastlanan zeytin dalı barış gibi, yaşamsallığı da simgeler.

Zeytin dalı ile güvercinin ortak hikayesi Nuh’un gemisinde başlar. Nuh tufanın bitip bitmediğini öğrenmek için çift olan güvercinlerden birini öncü olarak uçurur, bir zaman sonra güvercin ağzında taze bir zeytin dalı ile döner. Efsaneye göre buradan tufanın sona erdiği, iklimin düzeldiği anlaşılmıştır. Efsanelerin bu ders verici yani didaktik özelliği her zaman hoşuma gitmiştir.

Güvercinin kutsallığına dair bir öyküde Hz. Muhammed ile ilgili olanı. Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında korunma amacıyla 3 gün kaldığı Sevr mağarasına gelen müşrikler mağara kapısında gördükleri örümcek ağının yanında bir çift güvercin ve yumurtalar karşısında mağaranın boş olduğunu düşünerek içeri girmekten vazgeçerler, böylece Hz. Muhammed hayatta kalır, bu nedenle de güvercinler Müslümanlarca kutsal kabul edilir.

Güvercinlerin daha birçok hikayesi var, anlatmakla bitmez. Benim en çok hoşuma gideni haberleşme aracı olarak kullanıldıkları döneme ait olanlar. İnsanlar ilk haberleşme aracı olarak ateş ve dumanı, daha sonra ağaçları vurarak oluşturdukları sesi, giderek hiyeroglif yazı ve resimleri kullanmışlardır. Daha sonraki aşamalarda güvercinler haberleşme aracı olarak kullanılmaya başlanmış. Güvercinlerin haberleşme aracı olarak kullanılması M.Ö. 1200 yılına kadar dayanmaktadır. Yazı bulunduktan sonra eğitilen güvercinlerin gagasına ya da ayağına bağlanan mektuplar bu kuşlar aracılığı ile alıcıya ulaştırılır, haberleşmeyi sağlamakta bir çözüm olur. Güvercinler posta güvercini unvanını alarak da tarihe geçmişlerdir böylece.

1 Temmuz 2022 tarihli BBC haberine göre İngiltere’de yolunu şaşıran bir yarış güvercini, 6 bin 500 kilometrelik bir yolculuğun ardından ABD’nin Alabama eyaletinde bulundu. Bob adlı dört yaşındaki güvercin, üç hafta önce evine dönmesi için Manş Adaları’ndan biri olan Guernsey’den havaya salınmış, fakat yolunu şaşıran belki de biraz macera yaşamak isteyen Bob, bir gemiye takılarak Amerika’ya ulaşmıştır. Neyse ki üzerindeki çip sayesinde nereden geldiği ve kime ait olduğu anlaşılır ve ailesine kavuşturulur. Güvercinlerin uçuş serüvenleri bugün hala ilgi ve inceleme konusudur.

Buraya kadar yazdıklarımla güvercinlerle uçuşup durdum ama anlatacak o kadar çok güvercin hikâyeleri biliyorum ki. Gelelim benim hayatımdaki güvercinlere. Kitaplığımdaki kabartmalı bakır bir çerçeve içinde duran Ecevit fotoğrafı ve yanında muhteşem bakışlı bir Atatürk fotoğrafı. Devamı var, ne alakası var demeyin. Ecevit’in üzerinde mavi gömlek bir mavi deniz, arka fon masmavi bir gökyüzü ve omuzunda bir beyaz güvercin. O fotoğraf bana bir olayı hatırlatır. 1975 yılında İzmir’in Basmane semtinde bir meydanda sekiz aylık hamile bir kadın eşiyle birlikte Ecevit’i görmeye mitinge gider. Ecevit’in unutulmaz mitinglerinden biridir. Ecevit konuştukça omuzundan beyaz güvercinler uçuşur havalara. Barış güvercinleri… Meydan mutlu, umutlu insan dolu.  Slogan “Umudumuz Ecevit.” Alkışlar bitmez, güvercinler kanatları ile katılır alkışlara. Ne zaman beyaz güvercin görse o günü hatırlar o kadın.

Gelelim bugüne; kadının çocuğu şimdi Duvar Gazetesinde yazıyor. Bugünkü yazı konusu “Bir çatışma alanı olarak kent, kentsel mücadele ve kent yönetimi”. Güvercinli Ecevit fotoğrafı onun kitaplığında Atatürk portresi ile yerini koruyor, ne de olsa aile yadigarı. Annesi halâ barış güvercinleri peşinde. Halâ umut saçan yazılar yazıyor mütevazı köşesinde…