Masa ve akşam tükenmeye yüz tutmuştu. O ise bir anda canlanmış, bir şarkının ondaki anısını anlatıyordu tutkuyla. Şarkının onu o yıllarda nasıl sarmaladığını, avuttuğunu, ağlattığını, o şarkıyı mırıldanarak iki katlı ahşap evin odalarında, bahçesinde amaçsızca nasıl dolaştığını.

 

“O şarkıyı şimdi hatırlamıyorum, ne melodisini, ne sözlerini. Ama o günleri hatırlıyorum. Çok içimdeydi… çok.” Durdu, gözleri masada yanan mumda takılı kalmıştı. Ona bakıyorum, belki seyrediyordum onu, topuza dolanmış gümüş saçlarını, asil burnunu, elmacık kemiklerini, zarif boynunu. Gözlerini mumdan ayırıp bana mavi baktı: “Boğaza buzların indiği kıştı. Siz elbet doğmamıştınız o zamanlar. Kocamdan ayrılmıştım. İlk sevdiğim idi, ilk kocam. Çok gençtim. Ama şimdi hatırlayamasam da o şarkıyı, o şarkı vardı, bendeydi. Anlıyorsun değil mi?” Bakışları ellerine döndü, uzun, ince parmaklarına. “Şimdi banyoya gidiyorum sevgili komşum. Hemen dönerim, izninle…”

 

Ayağa kalktım, sandalyesine uzandım, yeteri kadar geri çektim. Genç bir gülümsemeyle uzaklaştı.

 

Anladığımı biliyordu. Bildiği için anlatıyordu. Daha çok iki mumun aydınlattığı loş sofraya baktım ve gösterdiği özenden utandım. Oysa sadece turşu istemiştim ondan. “Turşu ve votka harika olur. Tarçınlı votka.” demiştim.

 

Duvarlarında fotoğraflar asılıydı. Siyah-beyaz yumuşak tonlu, enfes bir genç kız fotoğrafına bakıyordum. Stüdyoda çekilmişti. O sırada salona girmiş, sandalyesine yönelmişti. Yardımım ile sandalyesine otururken: “Bendim o. Ellerim böyle buruşuk değilken. Biliyor musunuz, farkına varmadan sık sık ellerimi, yüzümü yıkıyorum. Ama en çok ellerimi. Çünkü onları hep görüyorum. Su belki bu buruşuklukları götürür diyorum ama olmuyor.”

 

“Siz hâlâ çok güzelsiniz.” diyebildim içtenlikle.

 

O gece bir süre daha kaldım o sofrada, o yaş almış ve muhteşem kadın ile. Sonunda berrak mavi gözleri ile gözlerime derinlerden bakarak: “Ben şimdi odama çekilsem? Ama sizden bir ricam var, ben içeride uyurken, siz burada otursanız… İçeride, evde birinin, bir erkeğin varlığını bileyim uykuya dalarken.”

 

Yanıtlamama fırsat vermeden ayağa kalktı, eğilip yanağımı öptü. İçeri giderken: “Bak yağmuru da size bırakıyorum. Şimdi yağıyor, keşke hiç susmasa.” dedi.

 

Resim: Mehmet Güreli

_____

 

 

NOT

 

ELEŞTİREL KÜLTÜR (EK Dergi) sitesinin edebiyat editörü Erkan Karakiraz’ın seçtiği eserler, sitenin edebiyat bölümü Litera’da yayımlanıyor. Matbu ya da dijital herhangi bir ortamda yayımlanmamış öykü ve şiirlerinizi, literaoykusiir@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.

 

.

.

.