Rick and Morty’nin bu yeni şablona daha neler katacağını zaman gösterecek. Bu şablon üzerinden gelişecek yeni dahi modellerini ve algısını da…

Kıvrak zekaya sahi insanlarla hayatlarımız ne ölçüde kesişir tartışılır, ancak özellikle son on yılda popüler kültürde zekasıyla ön plana çıkan karakterlerin sayısı yükseliş gösteriyor. Zeki dedektifler, yetenekli doktorlar ve çılgın bilim insanları edebiyat ile sinemada her daim mevcuttu ama internetin yaygınlaşması ve kültürel tüketimin ivmelenmesi ile bu karakterler çok daha sık karşımıza çıkar, hayatlarımıza girer oldular. Duru zekanın ön plana alındığı yapımların anaakımdaki bu bollukları neye yorulmalı? Artık insanlık olarak bir önceki yüzyılın eğlence anlayışından çok farklı bir noktada olduğumuza mı?

Yüzeysel bir harita çıkarırsak, zekanın “yeni seksi” sayılma sürecinin 2004-2012 yılları arasında televizyonda seyircisiyle buluşan House M.D. ile başladığını söylemek gerek. Sherlock Holmes fikri üzerinden özgün bir varyasyon üreten House’u 2010’da kendini gösteren (ve kaynağın özü olan) Sherlock dizisi takip etmiş durumda. Kriminal damar sahibi yapımların açtığı bu kapıyı eş zamanlı olarak bambaşka bir türde, komedinin sitcom ayağında Big Bang Theory’nin Sheldon karakteri ile daha da genişlettiğini söylemek mümkün. Bu üç isim geniş dizi havuzunda en büyük popülariteyi kazanmış, tanınırlıkları (ve kopyalanma sıklıkları) en yüksek örnekleri oluşturuyorlar (Dizisini seyretmediğim iin ilerleyen satırlarda yapacağım yorumlar Sheldon’u kapsamayacak). Odaklandıkları iş konusunda fantastik sayılabilecek seviyede verim gösteren ancak insani ilişkilerden mutlak süretle uzak duran, bu ihtiyaçlarını çevrelerindeki “yardımcı” profilindeki “arkadaşları” ile gideren dahi modeli (neredeyse) son on beş yılımıza işlemiş durumda. Yüksek zekanın sosyal patolojiler doğurduğu karakterlere hep alışıktık, ancak patolojisi üzerinde mutlak hakimiyet kurma iddiasında olan, sosyal başarısızlığı daha iyisini yapamadığı içi değil entelektüel bir toplum nefretine bağlayan (ve seyirciyi de bu konuda şüpheye düşüren) bir profil bize sunulan. Sherlock’un ikinci sezonunun ilk bölümünde kendisini ve tüm benzer damardan karakterleri niteleyen “işlevselliği yüksek sosyopat” (ing. high functioning sociopath) tanımlaması sayesinde çoğu seyirciye rahat bir nefes alma imkanı tanır; zira senelerdir ekranda görülen ama tam olarak kategorileştirilemeyen bir profil artık (karakterin kendisi tarafından da olsa) kategorisini bulmuştur.

İki soru kritik bir dizi seyircisinin zihninde yer edinmeden edemez:

1- Yeni çağda “karizmatik” zeki olmak, bir noktada bireye toplumdan kendini izole tutmayı zorunlu mu kılmaktadır? Bir diğer deyişle zeki insanın başkalarıyla iletişim kurmayanı mı makbuldür?

2- Tüm bu karizmatik zekiler kendi patolojilerine iddia ettikleri kadar hakim midirler?

Seyircinin aklına gelen bu sorular şüphesiz dizi ekibinin de aklına gelen şeylerdir. Zaten bu sebeple bu meselelerin işlenmesi, analiz edilmesi ve bazen sadece varolması bile yeni bölüm malzemesi olur. Evet, House Wilson’ın dostluğuna değer verir ve Sherlock için Watson paltosunu tutacak bir yardımcıdan çok daha fazlasıdır ancak nadiren bu meseleler karakterin karizmasından kalıcı olarak ödün vermesini gerektirir. Drama, bu karakterlerin insani taraflarını keşfetmeleri üzerine kurulsa bile bazı kırılmaz kodlar vardır; nasıl ki Barbar Conan hiçbir kılıç dövüşünde yenilmemiş ise dehalarda hiçbir konumda entelektüel olarak zayıf düşmezler. Yukarıdaki iki soruya dönersek, geçtiğimiz yıllardaki dizi ve karakter furyasının bu iki temel soruyu bolca akla getirdiğini ama net cevaplardan kaçındığını söylemek yanlış olmaz. Herkesin sevdiği karakterler hakkında bir cevabı vardır, ama kanıları genelleştirmek güç.

Tüm bunlar bizi günümüze, son yıllarda büyük hayran kitlesi kazanan animasyon dizisi Rick and Morty’e getiriyor. İlk olarak 2014’te yayına başlayan ancak asıl popülariteye 2016 sonunda erişen serinin başarısından fazla bahsetmeyeceğim, kişisel olarak topladığı övgüleri hak ettiğini düşünüyorum. Başarılı bir animasyon projesi olmasının yanında Rick and Morty ekranlardaki zeki/dahi karakter tanımını farklı bir noktaya getiren, belki de yeni tanımı oluşturma sürecinde bir yapım.

Birkaç satır özet geçersek, Adult Swim’in üçüncü sezondaki dizisi mucit bir dede (Rick) ile onun özgüven eksikliğine sahip on dört yaşındaki torununun (Morty) yaşadıkları intergalaktik (hatta inter-boyutsal) maceraları konu alıyor. Alkolik, küfürbaz ve sorumsuz bir tiplemeyle karşımıza çıkan Rick ile Morty arasındaki tezatlık, nitelikli parodi-bilimkurgu konseptleri üzerinden anlatılıyor.

Rick and Morty şüphesiz hayatlarımıza giren ilk bilimkurgu parodi değil, 1999’dan beri animasyon dünyasında bu boşluğu Matt Groening’in Futurama serisi başarıyla dolduruyordu. Ancak hiçbir dönem Futurama’nın geniş seyirci kitlelerindeki etkisi Rick and Morty’ninkine erişemedi. Futurama’nın da diziyi yetişkinlik sınırında tutan, sempatisi “antipatikliğinden” doğan karakterleri boldu, ancak hiçbiri Rick kadar hızlı ve doğal bir şekilde kabul edilmedi. Bu durumda Rick and Morty’nin her yeni bölümde aslında Futurama’nın yapmadığı bir şeyi yapmasının ve aslında yukarıda bahsi geçen Sherlock, House vb dizilerin boşluklarını dolduruyor olmalarının etkisi büyük.

İlk olarak 2014’te yayına başlayan ancak asıl popülariteye 2016 sonunda erişen serinin başarısından fazla bahsetmeyeceğim, kişisel olarak topladığı övgüleri hak ettiğini düşünüyorum.

Rick Sanchez; popüler kültürün antisosyal dehaların karizmasıyla beslendiği bir dönemde dünyaya geldi. Kendinden öncekiler gibi sosyal kodlara hakim, ancak bunları (görünürde) reddeden bir duruşla karşımıza çıkan Rick, bir parodi olmasının da etkisiyle daha itici, ilgi çekici ama arzulanabilir olmaktan uzak bir şekilde resmediliyordu. Ağzından hep salyası akan, düzenli olarak geğiren ve başta torunu olmak üzere çevresindeki herkese travmatik anılar yaşatan Rick, dehalıkla ilişkilendirilen şık ve elit yapıdan bir hayli uzak, belli açılardan çok daha organik bir karakterdi. Rick’in varoluşu biz seyircilerin oluşturduğu kolektif bilinçte bir şok etkisi yaratmış olmalı; zira dehaların hem zihinsel hem de fiziksel olarak idealize edildiği bir dönemden çıkıp tekrar eski fabrika ayarlarıa dönme; yani onları hayatlarımızda istemediğimiz dönemlerin olduğunu ve bunların sebeplerini bir nebze hatırlama zamanıydı.

Dizinin bu çok kritik duş etkisini bilinçli yapmış olma ihtimali düşük, zira bu kadar büyük ve ani bir başarı planlanarak elde edilebilir bir şey değil. Ancak dengelerin çatırdamaya başladığı bir dönemde, doğru zamanda yayına girmekle akıntının yönü değişti diyebiliriz. Sherlock’un ilk sezonlarında kitlelerde oluşan heyecan ile 4. sezon boyunca sosyal medyadaki sessizliği kıyasladığımızda, artık insanların (yapımın tüm kalburüstü kalitesine rağmen) belli kalıplara mesafeli olduğunu söyleyebiliriz.

İş sadece iticilik ile sempati üretmek değil. Aksi takdirde burada Recep İvedik ekolüne de methiyeler düzebiliriz. Bilakis ilerleyen sezonlarda Rick’in iticiliğini bariz seviyede azalttığını görürüz; çizimlerde daha az tiksinti öğesi vardır, geğirme anları azalmıştır. Serinin yaratıcıları Dan Harmon ve Justin Roiland karakterin kimyasının kitleyle tuttuğunu gördükten sonra yukarıdaki iki soruya dönerler: Rick’in kendini çevreden izole edişi imrenilecek bir şey midir? Rick kendi zayıflıklarına ne derece hakimdir?

İkinci sezonda bolca gördüğümüz üzere Rick karakteri aslında yakın çevresini (elinde isterse sonsuz adet kopyaları olmasına rağmen) umursamaktadır. Ancak dehaların duygusal ihtiyaçlarına zaten House-Sherlock modelinden de aşinaydık. Daha ilginç (ve önemli) olan şey, bunu gösterirken dizinin Rick’in egosuna yaptığı net saldırıdır. Rick hayatında bolca hata yapmaktadır. İlk sezonda bir istisna gibi gösterilen aşk iksiri fiyaskosu özellikle üçüncü sezonda bize bunun aslında karakterin çok görmediğimiz bir rutini olduğunu gösterir. Rick ilginç biridir, ancak kesinlikle mükemmellikten uzaktır. Sarhoş olup bir süperkahraman takımını kıskançlıkla kurduğu tuzaklar sayesinde paramparça eden, plansız programsız galaktik savaşlara girdiği için sinir krizi geçiren bir adamdır kendisi. Daha da önemlisi kendi hatalarının hatırlanmasını gururuna yediremeyecek kadar kompleksli olduğu için bu anları torununun zihninden silen, çocuksu bir bencillikle bütünleşmiş bir karakterdir.
Aile terapisine gitmemek için kendisini bir salatalığa çevirip daha sonra kendini soktuğu binbir türlü beladan kurtararak terapi salonuna girdiğinde Dr. Wong ile gerçekleşen sohbet belki de bu noktada kritiktir. Terapiye inanmadığını ve bu yüzden kaçtığını söyleyen Rick’e Dr. Wong’un cevabı şudur:

“Rick, sorgulanamaz zekan ve aileni parçalayan hastalık arasındaki tek bağlantı, sen de dahil olmak üzere, ailendeki herkesin hastalığı haklı çıkartmak için zekayı kullanması. Zihnini durdurulamaz bir güç ile kaçılamaz bir lanet olarak gösterme arasında gidip geliyor gibi görünüyorsun. Ve bunun sebebinin senin için tek yaklaşılamaz konseptin zihninin kendi kontrolünde olması olduğunu düşünüyorum. Buraya gelmeyi, konuşmayı, mesleğimi küçümsemeyi seçtin; aynı bir salatalığa dönüşmeyi seçtiğin gibi. Sen kendi evreninin hakimisin. Ve sonunda fare kanı ve pisliği içindesin, muhteşem zihnin kendi ellerinde, kelimenin gerçek anlamıyla bitkisel bir hayat sürüyor. Terapide manasızca sıkılacağına şüphem yok, aynı benim dişlerimi fırçalarken ve kıçımı silerken sıkıldığım gibi. Çünkü tamir etmek, sürdürmek ve temizlemek ile ilgili olan şey, bunların birer macera olmadığıdır. Bunları yaparken ölümcül düzeyde bir hata yapamazsın. Bunlar sadece vazifedir. Ve tüm bu konuşmayı toparlarsam, bazı insanlar için vazifeleri yerine getirmek kabul edilebilirdir, bazı insanlar ise bunu yapmaktansa ölmeyi tercih ederler.Her birimizin bir seçim yapması gerekir”.

Rick bu analizin üzerine herhangi bir cevap ver(e)mez. Serinin bu noktada aldığı sorumluluğun büyüklüğü önemlidir. Bir dehanın sosyal uyumsuzluğu ilk defa ara-sıcak bir etkiyle değil, odaklanılarak afişe edilmiş, izolasyonun arkasındaki psikoloji anlatılmış ve dehanın cevap veremeyecek bir konuma getirilmesi sağlanmıştır. Bir önceki dönemin kahramanları (Sherlock, House…) ile gerçekleştirilemeyecek bir sekanstır bu, çünkü bu tarz bir an her şekilde dehanın Olimpos’tan inmesi ve daha insani bir konum almasını zorunluğu kılmaktadır.

Rick and Morty bu yazıyı yazmakta olduğum sıralar üçüncü sezonun sonlarında, ancak muhtemelen en az birkaç sezon daha varlığını devam ettirecek. Dizinin uzun süre hakimiyet kuran zeki karakter şablonunu baştan sona yeniden yazdığını söylemek yanlış olur; ancak artık belli kalıpların eskidiği ve bu kalıpların üzerine çıkılmasının zamanının geldiği günlerdeyiz, Rick Sanchez ile gerçekleşen de bu oluyor. Popüler kültürün ihtiyaç duyduğu, tüm özgünlüklerine rağmen şablon görevi gören tiplemeler vardır, belli ki belli bir ezberin yerini başka bir şeyle doldurma zamanı kendini gösteriyor. Rick and Morty’nin bu yeni şablona daha neler katacağını zaman gösterecek. Bu şablon üzerinden gelişecek yeni dahi modellerini ve algısını da…

TEILEN
Önceki İçerikÜzücü Nimetler: Sen Zehirden Tatlı Tatlı Bahsedemezsin…
Sonraki İçerikUcubenin Hayali: TETSUNORI TAWARAYA
1987 İstanbul-Beylerbeyi doğumlu popüler kültür ilgilisi/moleküler biyolog. Lise eğitimini İstanbul Erkek Lisesi’nde üniversiteyi Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde tamamladı. Heidelberg Üniversitesi’nde gelişim biyolojisi alanında yüksek lisans yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü. İlk gençliğinde Homur Mizah Dergisi’nde yayınlanan yazılarıyla dergiciliğe yakınlaştı. Altyazı Dergisi, Sinematik Yeşilçam, Kahhramangiller, Radikal Kitap, Geekyapar gibi site ve basılı dergilerde sinema, çizgiroman ve video oyunları üzerine eleştiri yazıları kaleme aldı. 2014’te Gezi Direnişi’ni konu alan çizgiroman antolojisi Dirençizgiroman’ın ekibinde bulundu. 2017’de Nümayiş Radyo’da “Tuhaf Günler” isimli programı sundu. Şu an Bilimsol sitesinde bilim haberciliği yapmakta ve Ekdergi ile 221B Polisiye Dergisi’nde popüler kültür üzerine yazılar kaleme almaktadır.