Ana Sayfa Litera ILGIM SALGIM (ÖYKÜ)

ILGIM SALGIM (ÖYKÜ)

ILGIM SALGIM (ÖYKÜ)

Hayat, bir gün daha fazla düşünmekten ileri geliyordu…

Bir kıvılcım en az iki etkenle ve farklı kombinasyonlarıyla büyüyebilirdi:
– Rüzgâr ve hava
– Kıvılcımı beslemek
– …


Hangisinin ya da hangilerinin olası bir büyümeye vesile olduğunu anlamak, bunlardan en az birisini deneyerek ve kıvılcımı gözlemlemekle mümkündü.

Ne sen ne de ben göreceli sonlukta ve/veya sonsuzlukta aynı insanlar olarak kalmayacaktık.

Bu yazdıklarımın büyük çoğunluğunu ve en önemlisi birey olarak ne istediğimi ve ne istemediğimi gündelik yaşamımda sürekli gözden geçiriyorum. Benim de kendime göre gündemim oldukça çok ve de çeşitli. Bazen, içlerinden bazılarını o gün gündeme almadığım da oluyordu hani.

Sonra bir gün fark ettim ki, iletişimlerim benim merhabalarım üzerine kurulu. Bunu kabullenmek çok zaman almasa da kabullenmek istememek epey zaman aldı. Ama yapacak bir şey yoktu. Ben de böyleydim, kendim olarak.

Hadi diyelim kendine Sevgi Yolu’nu geçtin, en az bir kere.
Pekâlâ, Sevgi Duvarı’nı aştın?
Yahut bahçe duvarını?

*

Bugün hayatımın
Nirengi noktalarına bakıyorum
Bugün dün
Bugün yarımın ilk günü
Diğer yarısı yarınımın

Dairenin sonsuz merkezi, çapı ve büyüklüğü vardı. Her küme (daire) kendisinin alt kümesi (merkezi) olacak şekilde, istenen imece bir yaşamın görüntüsüdür, izdüşümüdür. Dairenin merkezi, her yere eşit uzaklıktadır…

Bir de şiirlerde geçen her şeyi tabii üzerine alınmamalıydın, hiçbir şeyin olmaması adına da ben zaten söylüyordum. Her vazgeçiş, bir tercihin en samimi gelen seçimiydi.
Ne yaşıyorsam, gerekli ve gereksiz detayları çok fazla düşünmekten geliyordu.

*

Serabım
Belli ve belirli
Ö
z genimden bir parça

Aşırı doluydum, dizginliyordum; kafamda türlü kelimeler bir araya gelmeyi bekliyordu ve içimden fışkıracaktı türlü tohumlar. Zamanı yerine ayak uyduramıyordu, yeri zamanına uyduracak bir ayak bulamıyordu.

Yaşamımda hiçbir zaman bencillik yapmak istemedim. Bazen ya da en az 1 (yazıyla bir) kere de olsa yapmak gerekiyor, bunu da biliyorum.

*

Malumum
Anlaşılan saklı değildir

İnsanın güvenmediği, güven duymadığı kendi içindeki “acabalarla” dolu, yoluna taş koyan tarafıydı. Oysa, taraf tutmuyordum.

Söylediklerinin hiçbirisini (birçoğundan çok fazlası) görmezden ve bilmemezlikten gelmedim. Yoksa, bir şeylerin aynı olması en temelinde benimle alakalıydı zaten; benim ihlalimle ya da ihmalimle alakalı değildi. Hâlâ geçerli ya…
Bir süre sonra beri aynı şeyi söyledim durdum aslında:
“Mevcut şartlarda benim elimden gelen şu an buydu, yapacak başka bir şeyim de yoktu. Söylediğin şekilde eyleme geç-e-meme sebebim buydu ve ucu açık bıraktığım bir şeyler olduğunu düşünmüyordum. Sonrası için bir şey diyemezdim ve sonrası için beklemeni hiçbir durumda isteyemezdim. Sana da haksızlık edemezdim. Kendimden bahsetmedim farkındaysan.
Yukarıda da değindim, şartlar güncellendikçe de insan aynı kalmayabiliyordu. Yani, bir gün şartlar değiştiğinde ben ya da sen aynı olmayabilirdik. Bu da çok doğal ve normal. Hatta, mümkündü-r.

*

Yalgınım aşılanmaya
En elverişli ağaç derler

Karamsar ve aydınlık iki yanı var-dı insanın, bunların her biri poşetin içindeydi. O kadar da şeffaftı taşıyana. Taşıdım da söylüyorum, sen taşımadın demedim tabii.

Bakış açısı olarak sorduğum, acaba bilmediğim, düşünmediğim ve görmediğim bir şeyi mi dile getirirsin merakıydı.

*


Göz erimiyim
Ufuk çizgisi saçlarımdır

Anlık gergin ve sessiz anlarda, şarkı söylemen çok hoştu. Yumuşatıyordun ve çözüyordun.

Sana, düşüncene değer veriyordum; söyleme gerek yoktu ama saygıyı zaten duyuyordum; inandıklarını, düşündüklerini birtakım üstelemelerle suistimal etmedim. Zorlamadım.
Beni zorlamak istemediğinin de farkındaydım.
Onur kelimesi uygun bir kelime değildi, çünkü açıklık ve şeffaflık onurun dostuydu.
Yine de onur kırılması diyorsan, ben zaten hiç istemedim. Senin için en olabilirini, en mümkününü ve en iyisini istedim elbette; dediğin gibi kiminle olursa olsun. Kalp ağrısını ve acısını hiç istemedim. Lütfen, öyle deme!
Kulağım çınladı.

*

Ey umut
Sana sesleniyorum yanlış duymadın
Bu bildiğin serap değil
Yok yok
Benim
Ah ıskaladım elimde olmadan
Umut insanlığım
Bir gün denk geliriz
Bir gün önceki gibi

Yaşadıkların, içinde “altın” değerindeki biriktirdiklerin, sabırla birer taşa dönüşüyordu. İçin için akan gözyaşınla (gizli keşkeler), yağmura evriliyordu. Gizlinin bilinmesi veya bilinme ihtimali rüyanda gördüğün çalınma durumunu anlatıyordu. Geçmiş zaman-dı.

Tinsel, tensel yoğunluk ayrımı olmaksızın ve arzu edilen örgütlenmeler mevcuttu.

*


Bu kadar naiflik fazla bu dünya için
Herkesin sevdiğine moda derler
Geçici yenilik
Aşırı düşkünlük arasında

Önce daireler çiziliyordu suda, halka halka. Sonra, taşlar dibe çöküyordu. Ardından pulların çevrelediği birer inciye dönüşecekti, gördüğün.

Sevgi, aşk, beğeni, hoşlantı, birliktelik tanımları ve verilen öncelik, önem tabii ki de kişiden kişiye değişebiliyordu.

*

Diyorum ya
Nirengi noktalarına bakıyorum
Bugün hayatımın

Şüphen olmasın, içimde buğular oluşacak.

Aslında, her birimiz olaylara yaklaşımlarımızla ve düşüncelerimizle kendi alternatiflerimizi yahut seçeneklerimizi belirliyorduk.
Ben hiçbir olaya asla gözüyle bakmadım. O da benim yaklaşımım yaşamımda.

*

Şairin dizesi yankılanıyor
Ç
içeklerinde ruhumun:
“Bir kurşunum
Rahme düşen”

Yatay sonsuzluktan, düşey bir manaya getirilmiş (oturtarak) sekiz (rakamla 8) taşı birer birer, gözyaşlarından biriken suya atıyorsun, toprağa tohum serpercesine.

Simleri dökülüyor yaşamımın, kartpostallara anlatıyorum.

Bir şeyin anlaşılabilirliği tanık, şahit olmak kadar haberi olmak ve yaşamakla da mümkündü.
Büyüdüğün yerdeyim, ben de büyüyorum.

Hayat eve sığır.

Keyifler böyle. Yollanıyor.

_____

ERKAN KARAKİRAZ’IN YORUMU

Alper Ağdaşan, Ilgım Salgım adını verdiği öyküsünde, gelgitlerle dalgalanan ruh hâllerinin, pervasızca açık edilmiş duyguların ve oradan oraya sıçrayıp duran düşüncelerin sınırlarında gezinen bir iç monoloğa yoğunlaşıyor. Monolog, karşısında biri varmışçasına seslenmelerle, açıklamalarla ilerlerken çoğunlukla aynı kişiye seslenildiği, açıklamaların, anlatımların yalnızca ona dair ya da ona hitaben yapıldığı algısını oluşturuyor; bunun tek istisnası, anlatıcının bir bireye değil de doğrudan “umut”a seslendiği kısım ki orada da o duyguyu kendisine veren kişiye -umut uyandıran olması açısından- seslenildiği düşünülebilir. Ağdaşan, öykü boyunca, benzerliklerin bütüncül bir tema etrafında bir araya getirildiği tekrarların ve döngülerin imkânlarından yararlanıyor; hatta anlatıcısının, seslendiği kişiyle kafasında kurduğu kurgusal diyaloglara girmesini sağlıyor. Metnin kimi anlarında şiirden, çoğunluğunda öyküden yararlanırken, “Yukarıda da değindim…” dediği yerde, mektup (ya da deneme) formunun sınırları içerisinden ses veriyor gibi görünüyor. Ağdaşan’ın amacı, yazın türlerinin keskin hatları içinde sıkışıp kalmaktansa o ara bölgelerde, türlerin birbiriyle harmanlandığı bir nefes alanı yaratmak belki de. Öykü, olanaklarını, olaylardan ziyade duygu ve düşünce yoğunluğunda arayıp bulan, hayata dair felsefi çıkarımlarla varlık gösteren, metni her şeyin üstünde tutanlara yüksek çağrışımlı ilintiler sunan bir yapıda ısrar ediyor.

Kapak: Bora Başkan

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl