Ana Sayfa Kritik İşçi Sınıfı 12 Mart Faşizmi’nde n’olmuştu sana?

İşçi Sınıfı 12 Mart Faşizmi’nde n’olmuştu sana?

İşçi Sınıfı 12 Mart Faşizmi’nde n’olmuştu sana?
Emin Karaca’nın kitabı, İşçi Sınıfı 12 Mart Faşizmi’nde N’olmuştu sana? Emin Karaca Kitaplığı’nda çıktı. Bu kitapta 12 Mart sürecinde neler yaşandı ve kendi başından geçenleri anlatıyor. Kitabın üst başlığı, İşçi Sınıfı 12 Mart sürecinde ne olmuştu sana, aynı zamanda işçi sınıfının nasıl bir direnişte bulunduğuna dair bir gönderme. O süreçte kendisi de Kavel kablo fabrikasında işçi.
Kitabın isminden anlaşılacağı gibi, 12 Mart faşizmine karşı işçi sınıfının köklü bir direnişinden veya bir direnişten bahsedebilmenin imkanı yok. İşçi sınıfı bu anlamda 12 mart faşizmine karşı gözlemci olmaktan ileri gitmemiştir. Kavel fabrikasına yönelik operasyonlar olmuş ama bu operasyonlara dair bir tepkiden bahsedemeyiz. Emin Karaca’da bu operasyonlar sonucu gözaltına alınmış haksız yere içeride tutulmuştur. Fakat işçi sınıfına direniş çağrıları yapıldığı halde işçi sınıfının bu direnişe cevap vermediği görülüyor. “Orhan Müstecaplıoğlu ‘Otokritik’ köşesindeki kroniklerinde devrimci saflardaki olumsuzluklara dikkat çekerken, öte yandan yaklaşmakta olan bir darbeye çözüm olarak ‘Genel direniş’ öneren yazılar yazıyordu. Emin Karaca’nın kitabında bu genel direniş söylemine dair işçi sınıfının ne yaptığını göremiyoruz.
Anlaşılan o ki, direniş saflarında olmayan bir işçi sınıfı var. Bu durum üzerine düşünülmesi gereken bir durum ama 12 Eylül sürecinde de işçi sınıfının bir direnişten söz etmek imkansız. Bu ise işçi sınıfı üzerine pek düşünülmediğini gösteriyor. Kısacası günümüzde bile, işçi sınıfının ekonomik talepler dışında, siyasal veya kültürel taleplerden eyleme geçtiğini göremiyoruz. İşçi sınıfının siyasal ya da kültürel taleplerle eyleme geçmemesi hala bizi düşündüren bir gerekçe olmalı. Bilinçli işçi sınıfının olduğu fabrikalar da işçiler içinde devrimciler örgütlü olduğu halde bir direnişten söz edemiyoruz. Üzerine düşünülmesi gereken bir durum. Peki sınıf ayağa kalkmıyorsa aydınların ayağa kalmasının sınıfa katkıları olmuş mudur. Büyük bir katkıdan da söz edemeyiz. İşçi sınıfı ile devrimci hareketler arasındaki açıklık hala günümüzde devam eden bir sorun. Bu açıklık kapatılmadığı sürece işçi sınıfı devrimcileşmediği sürece ülkenin sosyalizmden yana değiştirilmesi zor.
Kitabın başlığı bize üzerine düşünülmesi gereken bir soruyla başbaşa bırakıyor. 12 Mart sürecinde eylemde göremediğimiz işçi sınıfı, üzerine düşünmemizi istiyor. Kendisi de gözaltına alındığı süreçte, Kavel fabrikasında işçi. İşçi sınıfının mücadele geleneğinde yer alan Kavel fabrikası işçilerinin bir protesto eylemi bile yapmamaları düşündürücü. Kitapta aynı serviste çalıştığı üç işçiyle başbaşa bırakalım sizi. Böylece işçi sınıfının düşünsel dünyasını görelim.
“Laborantları çalıştığı Kalite kontrol servisi’nde işe başladığımda, önceki yıllardan üç kişi vardı.Birisi, dayısı da uzun yılardır fabrika da çalışan, 1962- 1963 grevini yaşamış, önemli bir servisin başındaki kişinin yeğen Güngör’dü. Bir dönem işyeri temsilciliği de yapmış, bağlı oldukları Maden İş Sendikası’nın sosyalist ülkelere düzenlediği bir geziye de katılmıştı, ancak şimdiler de, dünyanın umrunda olamadığı bir dalgacılık içindeydi, hafif de zamparalık peşindeydi…
Konuşmalarında sık sık, ‘Bizim Emirgan’ sözlerini diline pelesenk etmiş, İstinye’nin hemen bitişindeki Emirgan semtinin yerlisi, tombul, sevimli ‘r’ leri telaffuz edemeyen Şenol idi bir diğeri. Futbol maçlarıyla, sinema yıldızlarıyla ilgilenen; vatanına, milletine bağlı, devletine sadık, etliye sütlüye karışmayan ortalama bir Türk işçisiydi bu arkadaşta.
Üçüncü kişi Nevzat; boş kaldıkça, cebinden çıkardığı bir ayna ile saçlarını, bıyıklarını, yüzünü sürekli inceleyen; kadınları ilk anda etkileme konusunda iddialı, gözü zamparalıkta, iş çıkışı sık sık şöyle Beyoğlu’na uzanıveren birisiydi”
Kitap nasıl gözaltına alındığını ve Ziverbey köşkünde yaşadıkları işkenceleri anlatarak devam ediyor. Yine ağır falaka var ve elektrikli askı süreci yeni başlamış. Bunun yanında işkenceleri yapan ekip, yeni bir şekilde dizayn edilmiş kontr-Gerilla ekibi. Fakat kimse bu ekibin ne olduğunu tam olarak kavrayamamış. Sadece işkence de geçenler değil, mahkeme sürecinde hakim ve yargıçlar da, işkenceleri yapanların devlet kurumlarının farklı bir örgütlenmesinin işi olduğunun farkında değiller. Faşizmin yeni örgütlenme sistemi kontr-Gerilla, istihbaratın, ABD istihbaratı CİA tarafından yeniden şekillenmesinden başka bir şey değildi. Kitap bu işkencelerle, devletin faşist yapısını Kontr-Gerilla tarzıyla önümüze koyuyor. İfadelerin alınma yöntemi ilginç. Bir karakol, emniyetin bir biriminde, askeri bir alan alay, tugay ve benzeri yerlerde olmuyor. Bu durum bile bu ifadelerin geçersizliğini sağlayan bir gerekçe olmalı. Kısacası devletin illegal alanında ifadelerini işkenceyle aldığın kişileri, legal alandaki mahkemelere çıkartıyorsun. Karşında ifade alan ordu ya da emniyet yok ama mahkemeler bu illegal kurumun ifadelerini doğru kabul ediyor. Yani hukuksuzluğun kendisini mahkemeler meşru hale getiriyor. Bu ifadelere dayanılarak insanlara ağır cezalar veriliyor. İşin kötü tarafı bütün bu ifadeler işkence altında alınan ifadeler. Ama gizli bir faşist devlet örgütlenmesi olduğu için işkencenin varlığını da ispat edemiyorsun. Karşında bir kurum yok.
Kitapta hapishane de devrimci tavır ne olmalı ve bunun yanında hapishane de komün yaşamına dair anılar var. Toplu ifade vermenin zorluğu da daha net görülüyor. 12 Eylül sürecinde komün anlayışı, toplu ifade verme ve devrimci tavır ne olmalı biraz daha netken, 12 Mart sürecinde bu netlik pek yok. Bunun önemli nedeni devrimci hareketlerin hala yeterli siyasallaşmaması diyebiliriz. Hapishaneler ve devrimci yaşam üzerine düşünülmesi gereken bir durum. Kitapta devrimci mücadelenin örnek insanlarından bahsediyor. Öne çıkanlar ise, aynı koğuşu paylaştığı arkadaşları, Oktay Etiman ile Ragıp Zarakolu.
Kitap Emin Karaca’nın 12 Mart sürecinde yaşadıklarına dair kesitlerle devam ediyor. Bu kitapla birlikte 12 Mart süreci belleğimizde daha netleşiyor. Elinde geldiğince abartmadan nesnelliği bütünlüğü içinde vermeye çalışmış Emin Karaca. Uzun bir aradan sonra geçmişe bakış olsa da, 12 Mart gerçekliğini algılamamız adına önemli bir kaynak. Bu tarz çalışmalar aynı zamanda arşiv niteliğini taşır. Böyle bir kitapla tarihimize dair bir belge daha bırakmış oldu Emin Karaca. Kitabın eki olan iddianame, önemli bir belge niteliğinde. Kitabın sonunda Kavel Fabrika’sının İstinye’deki yerine anıları tazelemek için gidince, Kavel fabrika’sının yerinde olmayışının acısını yaşıyor. Şimdi ise yerinde Carrefour var, yani Sabancı Holding.

Emin Karaca, İşçi Sınıfı 12 Mart Faşizminde N’olmuştu Sana / THKP/C İşçi Kesimi Davası, EK Kitaplığı, Ekim 2019.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl