Ana Sayfa Kritik Judith Butler ve Toplumsal Cinsiyet

Judith Butler ve Toplumsal Cinsiyet

Judith Butler ve Toplumsal Cinsiyet

Cinsiyetlendirilmiş bir birey olmanın ne anlama geldiği sorusu, varyantları ışığında cevapsız bırakılmıştır. Sanayi Devrimi’ni takip eden feminist hareket, Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins‘i gibi felsefi ve edebi eserlerin ortaya çıkmasını sağlamış, geleneksel kadın ve erkek algısına meydan okumuş ve buna paralel olarak toplumsal cinsiyet teorisinin temellerini atmıştır. Judith Butler’ın Toplumsal Cinsiyet Performativitesi teorisi, felsefenin pek de keşfedilmemiş alanının en göze çarpan eserlerinden biri olduğunu kanıtlamıştır. Bu makale, Butler’ın bireysel bir eylem olarak toplumsal cinsiyet teorisiyle yüzleşmekte ve batı dünyası dışındaki sınırlılıklarını analiz etmektedir. Buna karşılık olarak, Sally Haslanger’in inşacı toplumsal cinsiyet açıklamaları ve davranışsal psikoloji ilkeleri, Butler’ın bireyci toplumsal cinsiyet kurgusundaki boşlukları göstermek ve odağı pragmatik bir anlayışa doğru yönlendirmek için sunulmaktadır. Toplumsal cinsiyet üstbilişine olan ilgi artmaya devam ederken, psikososyal belirleyiciler ve sınırlamalar, toplumsal cinsiyet inşası ve atfının genelleştirilebilir bir anlayışını sağlaması gerekiyorsa, toplumsal cinsiyet teorisinin geleceği için olmazsa olmazlardır.

Simone de Beauvoir’ın erken dönem çalışmalarının uyandırdığı kimlik üzerine felsefi inceleme, insanoğlunun cinsiyetlendirilmiş deneyimlerini koruyan çatışmalara henüz bir cevap verememiştir. Beauvoir’ın “İkinci Cins” adlı eserinin ardından Judith Butler’ın toplumsal cinsiyet inşasına ilişkin çarpıcı önerisi, yeni sorular eski cevaplardan yola çıkarken çağdaş akademinin ilgisini çekmiştir. Butler toplumsal cinsiyetin performatif olduğunu savunur. “Performatif Eylemler ve Toplumsal Cinsiyet İnşası: An Essay in Phenomenology and Feminist Theory” (Fenomenoloji ve Feminist Teori Üzerine Bir Deneme) başlıklı makalesinde, toplumsal cinsiyetin, bireyin toplumun cinsiyet normlarına uygun olarak sergilediği sosyal performans aracılığıyla yaratılan, sosyal olarak inşa edilmiş bir varsayılan olduğunu belirtmektedir (Butler 520). Genel konsensüs bu teoriyi olumlu karşılamış olsa da Butler’ın toplumsal cinsiyet edimselliğinin toplumsal cinsiyeti pragmatik olarak analiz etmekte başarısız olduğunu belirtmek gerekir. İnsan deneyiminin analizi, herhangi bir alanında, insanların günlük işleyişinin gerçekçi bir şekilde iyileştirilmesine odaklanması gerektiğinden, pragmatik bir odağı hesaba katmalıdır. Kesinliği olan varlıklara muğlak cevaplar vermek, toplumsal cinsiyet edimselliğinin ayrıcalıklarıdır ve toplumsal cinsiyetin sosyal kavranışını mutlak olarak yeniden tanımlayacak kadar somut bir şey sağlayamayacak kadar geniştir.

Yine de Butler’ın edimsel olarak toplumsal cinsiyet iddiasının, toplumsal cinsiyetin bugüne kadar en iyi anlaşılan bireysel ifadesini kapsadığı kesindir. Ancak bireysel bir ifade olarak toplumsal cinsiyet bile toplumsal cinsiyetin kolektif kavranışının bir yansımasıdır. Bu nedenle Butler’ın bireyci toplumsal cinsiyet inşası teorisi, bireyin işlev gördüğü toplumsal dünya içindeki pragmatik uygulamasına ilişkin soruları gündeme getirmektedir. Toplumsal cinsiyet gerçekten bir bireyin eylemi midir? Toplumsal cinsiyetin inşası ve yayılması lüks, birinci dünyaya özgü bir olgu mudur? Bu sorular ışığında Butler, toplumsal cinsiyet teorisinin pratikte hayatta kalması için çok fazla alan bırakır, çünkü toplumsal cinsiyet tartışmalı bir şekilde bireysel bir eylem değildir.

Birey Çevreye Karşı

Bir kişinin kimliğinin bireysel iddialarının önemi, toplumsal cinsiyetin ele alınması gereken pragmatik odağı sunmaz. Butler toplumsal cinsiyeti, tipik olarak kadınlarla ya da erkeklerle ilişkilendirilen tekrarlayan “bedensel eylemler” ya da davranışlar aracılığıyla pekiştirilen bir olgu olarak sunar. Bu görüş, toplumsal cinsiyetin, biyolojik bir kadın ya da erkekten kültürel olarak beklenen ve telkin edilen şeylerin prototipleri tarafından şekillendirilen “eylemlerin stilize bir tekrarı” yoluyla gerçekleştirildiğini ve kurulduğunu belirtir (Butler 519). Dolayısıyla toplumsal cinsiyet yalnızca performatif değil, aynı zamanda performatif olduğu için de dönüştürücüdür:

Toplumsal cinsiyetin ifade ettiği ya da dışsallaştırdığı bir “öz” olmadığı gibi, toplumsal cinsiyetin hedeflediği nesnel bir ideal de yoktur; toplumsal cinsiyet bir olgu olmadığı için, toplumsal cinsiyetin çeşitli edimleri toplumsal cinsiyet fikrini yaratır ve bu edimler olmadan toplumsal cinsiyet de olmaz. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet, oluşumunu düzenli olarak gizleyen bir inşadır. (Butler 522)

Toplumsal cinsiyetin sosyal olarak inşa edildiğini belirten Butler, bu kavramı bir tiyatro oyununa paralel olarak açıklar: Eğer seyirci oyuncunun performansına inanırsa, oyuncu da aynı oyunu sergilemeye devam edecektir (Butler 521). Toplumsal cinsiyet performansı başlangıçta yansıtma öncesi ve tepkiseldir, ancak cinsiyetlendirilmiş birey tarafından yansıtıcı ve düşünülmüş davranış değişiklikleri yoluyla dönüştürülebilir. Butler, yansıtıcı eylemler aracılığıyla, toplumsal cinsiyetin bireysel olarak kontrol edilme kapasitesine sahip olduğu, dönüştürme ve sonuç olarak gerçekleştirildiği ortamın ortaya çıkardığı tepkiyi değiştirme yeteneğine sahip bir kimlik olduğu fikrine atıfta bulunur. Makul bir şekilde, bir kişinin deneyimlediği toplumsal cinsiyet, onun insani işleyişini büyük ölçüde etkileyecek ve toplumsal cinsiyet kimliğinin bireysel hesabını toplumsal cinsiyet oluşumunun gerekli bir parçası haline getirecektir. Bununla birlikte, bireyin toplumsal cinsiyetini ifade ettiği ortam, toplumsal cinsiyet kimliğini anlamak için zorunlu olan sosyal faktörleri de içerir. Butler’ın toplumsal cinsiyet teorisi, tiyatro oyunu benzetmesinde sosyal pekiştirmenin rolünü davranışsal olarak kabul etse de yansıtıcı davranışların ardından bile toplumsal cinsiyet tanımlamasında sosyal belirleyicilerin önemli etkisini ihmal etmektedir.

Bu boşluğu göstermek için Sally Haslanger’ın cinsiyetlendirilmiş bedene ilişkin açıklamasını sunuyorum. “(Ne) Onlar? (Ne) Olmalarını İstiyoruz?” adlı kitabında ortaya koyduğu inşacı bakış açısı, toplumsal cinsiyetin gerçek ve toplumsal olarak inşa edilmiş olduğunu ileri sürmektedir (Haslanger 51). Toplumun, bireylerin toplumsal cinsiyetlere yerleştirilmesini, tabi kılma ya da ayrıcalıklı kılma amacıyla nasıl belirlediğini tanımlayan bir sosyal model inşa etmeyi amaçlamaktadır (Haslanger 39). Bu toplumsal cinsiyet teorisi, Butler’ın bireysel kimliğin toplumsal cinsiyet tanımlamasında birincil olduğu fikrine, özellikle de toplumsal kategorizasyonda bireysel kimliğin minimal etkisini vurgulayarak toplumsal algıyla ilişkili olarak meydan okumaktadır. Haslanger’in ilgisi, bir kişinin bir cinsiyetle olan bireysel ilişkisini anlamaktan ziyade, o kişinin bireysel kontrolü dışında gerçekleşen sosyal kategorizasyondur. Bir kişinin kimliğinin toplumsal olarak belirlenen bir yönü olarak bu toplumsal cinsiyet teorisi, Butler’ın teorisinde eksik olan pragmatizmi vurgular. Bir varlığın bireysel kimliğinin ister yansıtma öncesi ister yansıtıcı olsun, toplumda algılandığı şekliyle cinsiyetlere göre dışsal olarak dayatılan kategorizasyonunu engellemeyeceği bir sosyal ortamda toplumsal cinsiyetin pratik kavramsallaştırmasını sağlar. Bu nedenle, toplumsal cinsiyetin yansıtıcı eylemler yoluyla edimsel ve dönüştürücü olduğunu söylemek, her ne kadar doğru olsa da her bireyin deneyimlediği kaçınılmaz toplumsal cinsiyetlendirmeyi göz ardı ettiği için azdır. Bu anlamda, toplumsal cinsiyetin bireysel kimliği pragmatik olarak ihmal edilebilir.

Cinsiyet kimliği bireysel bir eylem değildir. Hatta öyle ki yansıtıcı seçimlerden sonra bile değildir. Butler’ın teorisi, cinsiyetlendirilmiş davranışın bireyin alışkanlık haline gelmiş eylemi olduğu fikrini değerlendirir. Eğer toplum bu davranışa inanırsa, davranış devam edecektir. Bu, davranışçılık filozofu John C. Jay Moore tarafından belirtildiği üzere, davranışçı psikolojinin en temel ilkesi olan sosyal pekiştirmeyi yansıtmaktadır (Moore 47). Butler’ın toplumsal cinsiyet teorisinin dönüştürücü niteliği, yansıtıcı eylemlerin pragmatik dönüştürücü değeriyle yüzleşerek, yansıtıcı öncesi ve yansıtıcı seçimler kavramını doğrudan davranışçılıkla ilişkilendirir. Yansıtma öncesi seçimler daha yaygın olsa da bir bireydeki toplumsal cinsiyet sunumunun dönüşümü, cinsiyetlendirilmiş davranışlarının bilinçli farkındalığına ve davranış seçimlerinin yansıtıcı bir şekilde değiştirilmesine bağlıdır. Bununla birlikte, insan davranışı toplumun kabul ettiği ya da reddettiği davranışlardan güçlü bir şekilde etkilenir. Psikologlar Nathan C. DeWall ve Brad J. Bushman’a göre, “Sosyal kabul hoş [ve] ödüllendiricidir…”, “sosyal reddedilme ise “acı” olarak deneyimlenir… bireyleri dahil olmanın faydalarından yararlanamadıkları olumsuz bir durumdan kaçınmaya motive eder” (DeWall ve Bushman 257). Davranışçı bir bakış açısıyla, bir bireyin cinsiyet sunumunu dönüştürmek için yaptığı yansıtıcı seçimler, ortaya çıkardıkları toplumsal tepkiden bağımsız değildir ve bu nedenle gerçek anlamda bireysel eylemler olamazlar. Yani birey, sosyal reddedilmeden ve bilişsel uyumsuzluk-psikolojik rahatsızlıktan kaçınmasına yol açarsa, kabul edilen ön-yansıtıcı seçimlerle uyumlu olan başlangıçtaki cinsiyetlendirilmiş davranışa geri dönecektir.

Bazıları tarafından psikolojik argümanları çürütmek için ileri sürüldüğü gibi, bunun normal davranışın patolojikleştirilmesi anlamına gelmeyeceğini, sadece insan doğasının bir anlayışı olduğunu belirtmek gerekir. Aynı şekilde, toplumsal cinsiyetin edimsel yönü, pragmatik uygulamasıyla karşı karşıya kalmakta ve toplumsal cinsiyet kimliğinin asla gerçek anlamda bireysel bir eylem olmadığı fikrini daha da güçlendirmektedir. Toplumsal cinsiyetin edimsel bir eylem olduğu iddiası, toplumsal cinsiyet kimliğine kendi felsefesi içinde çelişkiye düşebilecek sınırlamalar getirmektedir. Birey icra edilen cinsiyet olarak “geçmiyorsa”, yani toplumsal olarak o cinsiyet olarak algılanmıyor ve kavramsallaştırılmıyorsa, toplumsal cinsiyeti performatif olarak görmek yeterli değildir. Dennis Schep, “Performativitenin Sınırları: Toplumsal Cinsiyet Teorisinde Hegemonya Eleştirisi” adlı makalesinde Butler’ın toplumsal cinsiyet teorisinin bir kusurunu “tüm toplumsal cinsiyet dinamiklerini açıklamaya çalışarak, uygulanamayacağı bir dışarısı olasılığını hevesle dışlaması” olarak göstermektedir (Schep 873). Bu, bireyin deneyimlediği toplumsal cinsiyeti gayrimeşru kılmak değildir. Teoriye meydan okuyan, bireyin varlık olarak kimliği değil, bireye yönelik toplumsal tepkiyi doğrudan etkileyecek olan toplumsal kavrayıştır. Sonuç olarak, bir kişinin bireysel cinsiyet kimliğinin bireysel eylem yerine öncelikle toplumsal anlayış tarafından tanımlanmasının pragmatik uygulaması kaçınılmazdır.

 

 

Özgürlüğe Karşı Özgürlük

Toplumsal cinsiyet edimselliği birinci dünya fenomeniyle sınırlıdır. Batılı ideolojilerin el kitabının bir parçası, sırf yapabildikleri için, seçenekler mevcut olduğu için bir şeyler yapma özgürlüğüdür. Bu özgürlük, sahip olmayanların gıpta ettiği ve hiç sahip olmamış olanların da koruduğu yadsınamaz bir haktır. Söz konusu özgürlük, bireyci idealler tarafından yönlendirilen, önce birey için ve birey olarak düşünen bir toplumla sonuçlanmıştır. O halde toplumsal cinsiyetin de kendisini doğuran kültüre özgü benzer bir bireyci bakış açısıyla ele alınan bir sorgulama olması mantıklıdır. Ancak Butler’ın performatif ve dönüştürücü olarak toplumsal cinsiyet teorisi Batı kültürleriyle sınırlı görünmektedir. Bu durum, farklı kültürlerden akademisyenlerin etkileşime girememesinden değil, temel insani ihtiyaçların karşılanmasına yönelik öncelikli meşguliyetten kaynaklanmaktadır. Patrick A. Gambrel ve Rebecca Cianci, soyut ve sistematik düşünmenin mümkün olması için yeterli olması gereken refah seviyelerini açıklamak için Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi‘ne atıfta bulunmaktadır (Gambrel ve Cianci 145).

Model, bir sonraki aşamaya geçebilmek için sırasıyla fizyoloji, güvenlik, aidiyet hissi, öz saygı ve kendini gerçekleştirmeyi doyurulması gereken basamaklar olarak sıralamaktadır (Gambrel ve Cianci 145-146). Sosyal özgürlük bağlamında bu, bir sosyal gruba güvenlik, uygun gıda, barınma, hijyen ve ekonomik sürdürülebilirlik sağlandığında, bireycilik veya kolektivizmden bağımsız olarak diğer sosyal kaygıların iyileştirmeye yönelik tartışma için gündeme geleceği anlamına gelir. Toplumsal cinsiyet edimselliği, toplumsal cinsiyetin “olan bir şey”den daha fazlası olduğu düşüncesinin her birey için erişilebilir ve üzerinde düşünülebilir bir seçenek olduğunu varsayar, ancak Verena Stolcke “The Woman Is Pure Story” (Kadın Saf Hikayedir) başlıklı makalesinde teorinin kültürel çıkarımlardan yoksun olduğunu savunur: Toplumsal Cinsiyet Kültürü:”

Butler, heteroseksüel normlara meydan okuyan insanları ve/veya sosyal grupları destekleyen ya da engelleyen sosyo-politik koşullara hiç dikkat çekmiyor. Şüphesiz, gezegende cinsel arzularını gerçekleştirme özgürlüğüne sahip olan sadece küçük bir ayrıcalıklı azınlık vardır. Butler’ın çalışmasında, buna ek olarak, insanların iki farklı türde cinsiyetlendirilmiş bedenlere sahip olduğu kimlikler, cinsiyet ve cinsellik oyununda ne gibi sonuçlar doğuracağına dair şüphe yine beklemededir. (Stockle 100)

Stockle, toplumsal cinsiyet edimselliği gibi birey merkezli bir toplumsal cinsiyet teorisini, toplumsal cinsiyet normlarına meydan okuyan bir kimlik geliştirme ve hatta sorgulama kaygılarından uzak kültürler için erişilemez kılan sonuçlara ışık tutmaktadır. Ayrıca, birey olmanın kendi içinde taşıdığı yüksek değişkenlik nedeniyle birey temelli teorilerin evrensellik açığı, pragmatizmi toplumsal cinsiyet teorisinde uygulanması gereken bir bileşen olarak yeniden teyit etmektedir.

Butler’ın toplumsal cinsiyet edimselliği teorisi, toplumsal cinsiyet inşasına dair çağdaş inançları desteklemek için yeni bir yorum ortaya koymuştur. Övgüye değer bir vizyon olmakla birlikte, kusurları toplumsal cinsiyetin gelişimi, sürdürülmesi ve reformuna ilişkin soruların, varlığının bilinmesinden başka bir şey söylenemeyecek kadar geniş bir deniz olduğunu öne sürmektedir. Ortaya koyduğum bireyci yaklaşım ve kültürel sorular, Butler’ın teorisi bağlamında toplumsal cinsiyet tartışmasını çok ihtiyaç duyulan pragmatik bir odağa yönlendirmektedir. Toplumsal cinsiyet inşasını, sosyal davranış ve beklenen davranışın rolü ile birlikte pragmatik bir mercekten anlamak, belki de daha genelleştirilebilir bir toplumsal cinsiyet teorisine ulaşmak için gerekli soruyu aydınlatabilir.

 

Kaynakça

Butler, Judith. “Performative acts and gender constitution: An essay in phenomenology and feminist theory.” Theatre journal, vol40.4, 1988, pp. 519-531.

DeWall, C. Nathan, and Brad J. Bushman. “Social acceptance and rejection: The sweet and the bitter.” Current Directions in Psychological Science, vol. 20.4, 2011, pp. 256-260.

Gambrel, Patrick A. and R. Cianci. “Maslow’s Hierarchy of Needs: Does It Apply in A Collectivist Culture.” The journal of applied management and entrepreneurship, vol. 8, 2003, pp. 143.

Haslanger, Sally. “Gender and race:(What) are they? (What) do we want them to be?.” Noûs, vol, 34.1, 2000, pp. 31-55.

Moore, Jay. “The basic principles of behaviorism.” The philosophical legacy of behaviorism. Springer, Dordrecht, 1999, pp. 41-68.

Schep, Dennis. “The Limits of Performativity: A Critique of Hegemony in Gender Theory.” Hypatia, vol. 27, no. 4, 2012, pp. 864–880., www.jstor.org/stable/23352299.

Stolke, Verena. “La Mujer Es Puro Cuento: La Cultura Del Género / The Woman Is Pure Story: The Culture Of Gender.” Estudios Feministas, vol. 12, no.2, 2004, pp. 77–105. JSTOR, www.jstor.org/stable/43596615.

Çeviri: Ali Tacar

*Bu makale INQUIRIES JOURNAL dergisinden çevrilmiştir.

  • Orjinal Başlık: Toplumsal Cinsiyet Teorisi Pragmatizme Karşı: Judith Butler’ın Toplumsal Cinsiyet Performativitesi ile Toplumsal Cinsiyet İnşasının Psikososyal Sınırlılıkları Arasında Bir Ayrışma Noktası

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl