sibel’e
kıyıyı siliyor sis, uzaklaşıyor kentin yarısı
suyu ürperiyor denizin, titriyor
kürekleri koyunlarında yatan kayıklar
çıplak ağaç direkte sönüyor kış feneri
içten içe bağlanıyorum nemli sabah göğünün
ipek gri yoğunluğuna
yaşamın derin hazzı seyreltiyor ağırlığımı
çatıları kolaçan ediyor kuşlar, ayağı kayıyor bir martının
nasıl da maceralı olmalı kuşların bir günü
isterse başka bir hayata da inanabilir insan
gökten ne umuyor suskun bacalar, cansız uydu tabaklar
yapayalnız bir minare ucundan ibaret siste uçuşan cami
sokağın gürültüsünü yutup yutkunuyor gün, bugün pazar
suya üflüyor kendini kıyıdan çaresiz bir hindiba
gitgide soğuyor kentin kalbi
konuşsam ağarmış çıkar sesim şimdi
susarsam kabuk bağlayabilir deniz
bana sol elini ver, soğuk elini
hüzün beyazı bir tülse zaman
Kavaklar
*
Buralarda bir ölüm dolandı, belki gördünüz
yüzü kireç, kefeni mor,
belki mürdüm bir perşembe.
Onu ben tek başıma yapmadım:
bir çığlık vardı, suskuyu arayan
mayıs çayırlarında, ıslak
imdat sanıp hızlandığım.
Kırmızısı solmuş bir gündü, belki mürdüm bir perşembe
kavaklar devrildiğinde
üstümüze düştü gökyüzü
Abril’i söylüyordu Silvia Perez.
Luka’yla Konuşmalar
Ah Luka
bugün de bahsetmedi ajanslar
içimizdeki toprak kaymasından
ağzımız toprak kusacak birazdan.
Ellerim yapış yapış pembe küf
ama hayır Luka, hayır
pamuk helvayla yapışmaz
gözlerimdeki çatlaklar..
Ah Luka
fincanlar tarçın
kitaplar kadife insan kokardı bir zamanlar
şimdi kitaplar şık parfüm kokuyor
kafeler, ışıklar, saçlar hep şahane
aralarda ojeler, tokalar, itinalı papatyalar
tefrikadan hayatlar.
İnsanlar hep uzaklara bakıyor fotoğraflarda
ve her şey suya yazılıyor artık nasılsa.
Bense kaç haftadır aynı eteği giyiyorum Luka
neden bilmiyorum
kaygan bir zemin asılıyor eteklerimden
çıkarıp kirliye atamıyorum.
Hey Luka, Lukaaaaaa!
nereden akıyor bu hevesler kaldırıma
aktıkça kirleniyor
hevesler kirlendikçe
sokaklar inciniyor Luka
bakamıyoruz birbirimize
yürüyemiyoruz birbirimizi
akamıyoruz birbirimize
suyu tanımadan kuruyor
içimizdeki görkemli kanyonlar.
Karaköy’den vesikalı bir çarşaf gibi
toplasalar bizi Luka
yıkasalar okyanusta
göğsümüz temiz hava dolar mı,
sanki yelkenli..
rahat yüzü görür mü kıyıya vurmuş uykular?
Bilmeyelim Luka
görmeyelim, anlamayalım
anlarsak saçlarımız bitlenir
gözlerimiz yağlanır
ellerimiz çürür Luka
dişlerimize kenetlenir küfürler
fark etmeden
adımız değişir Luka, adımız!
Yine de bilelim Luka, yine de bilelim
insanı temizde tutan çizgi
hangi cehennemde?
Resim: Fatma Tülin