Kapan

Kapan

Parmaklıkların arkasında bekleyen kalabalığa bakışları takıldı. Ürkmüş her biri. Gecenin bir yarısında apar topar tıkıldılar buraya. İlaçlarınız gelecek, iyileşeceksiniz, diyen mekanik sesle irkildi o an. Hiç insani değil, duygusuz bir ses bu. Yapay zekalardan biri bizleri yatıştırmak için komut ifadeleri tekrar ediyor belli ki. Neyi bekleyeceğiz burada, diye geçirdi aklından. Karanlık bodrum katında en azından onlarca kişi var. Öksüren bir ikisi tedirgin ediyor yanındakileri. Sabahtan beri bitmiyor öksürükleri. Köhür köhür hem de. Ölüme terk ettiler bizi diyor, yaşlıca olanı. Kusmaya başlarsanız yapacağımız bir şey kalamaz sizin için. Ağrı kesiciler, hapları eline verip göndermişlerdi eve. Ya da öyle hatırlıyordu. Anıları onu yanıltıyor.

Hastaneden gecenin bir yarısı hepimizi otobüslerle karga tulumba getirdiler bu sıçan deliğine. Kimse hatırlamıyor olup biteni. Yedikleri iğnelerin bayılttığını düşünüyor . Yok yok, iyileştirecekler kesin, diye yatıştırmaya çalışıyor daha genç olanı. Hoparlörden yükselen ses, doktorlar akşam saat ondan sonra genel kontrol için karantina merkezinde olacak diye duyuruyor o sırada. Bir an tedirginlik içinde bekleşenlerde rahatlamaya yol açıyor bu ses. İlaçlarımız gelecek, bizi kurtaracaklar umudunu oldum olası taşımıyor B, demir parmaklıklardan karanlık odaya bakarken. İçme suyu bırakmışlar bir köşeye. Günde bir litrelik kullanıma izin varmış. Şişelerden içilmeyecekmiş ama. Plastik bardaklara doldurulacakmış su. Hoparlörden  o sırada ağır, uhrevi bir ezgi yayılıyor. Duvardaki yönergeleri okumaktan sıkılıyor o sırada. Kaç gündür bu odada. Oda demek zor. Dehliz, hücre, karanlık bir bodrum. Kapıların bile olmadığı dört duvar. Boğulduğunu, nefes alamadığını  bir an hissediyor. Yaşlı adam öksürmeye devam ediyor. Tükürüğü etrafa saçılınca  odadakiler tedirgin oluyor,  elindeki mendille salyalarını, koluna, yüzüne dağılan tükürüğü temizlemeye çalışıyorsa da nafile.  Uzaklaşmaya çalışıyor bir an herkes ondan. Yataklık bu adam, ne diye tıktılar bizimle bunu, diye tartışmaya başlıyor parmaklığın arkasındakiler. Adamdan birer adım ötede oturalım derken kıç kıça yerleşmek zorunda kalıyor diğerleri. Bu adamı bizimle niye ölüme terk ettiler sorusu var hepsinin aklında. Yoksa biz de… Umut kesilenler, gözden çıkarınlardan mıyız? Duvara dayanmış, iki büklüm nefes almaya çalışan genç, başka hücreler de var diyorlardı. İnanmıyordum. Hepimiz boku yedik anlayacağınız, diye ağlamaklı söylenmeye başlıyor. İniltili sesler “yüksek sesle konuşmayın” yönergesini içerdekilerin bozmasına yol açıyor o an. 

Ekrandaki televizyona ilişiyor hepsinin gözleri. Transparan kıyafetler içinde sunucu bas bas günün moda şarkılarını söylüyor o sırada. Çok severim bu kadını diyor sarışın kadın. İyi ki köşeye televizyon koymuşlar, sıkılmayız bakarken ekrana. Reklamlar akarken alt yazıyla haberler akıyor.

“Salgına karşı ulus olarak birlik olduk. Tüm hastanelerimiz hastalarımızı iyileştirme savaşındadır.”

Bizleri niye alıp getirdiler buraya. Kafası iyice karışıyor B’nin. İçerdekilerin kaygıları ekrandaki görüntülerle yatışıyor sanki. Yeni bir şarkıya geçiyor televizyondaki kadın. Bağışlardan söz ediyorlar ekranda. Gün birlik günüymüş söylediğine göre.

Yaşlı adam titremeye başladıkça histeri krizlerine benzer bir kendini kaybediş yaşıyor. Yanındaki kadın çaresizce sesleniyor ihtiyara. Akşam doktorlar kontrole gelecek. Sabretsin biraz. Burada ölmesin en azından. Parmaklıkların arkasındakilerin aklından geçen bu olsa gerek. Bir sigara içesi var sabahtan beri. Nefes almanın zor olduğu karanlık odayı duman altı yapmamalı. Başka bir yönerge gözüne ilişiyor. “Sigara içmek yasaktır.” Parklarda gördüğü çimlere basmayınızdan daha öfkeli ve buyurgan komut. Bardağa doldurduğu suyu yavaşça içmeye çalışıyor o sırada. Yudumlar düğümleniyor neredeyse boğazından. Kendisi de öksürmeye başlayınca çevresindekilerin tedirginliği artıyor giderek. Odadakiler onu kuşkuyla izliyor. Hastanede neden bekletmediler hiçbirini. Gözden çıkardılar besbelli. Kimsenin haberi yok bizim burada olduğumuzdan.  Korkusu büyüyor iyice içinde. O haplar, serum işe yaramadı işte. Ateşi düşmek bilmedi o gece de. Korkusu ölüme dair hepsinin. Hazır değiller tahtalı köye gitmeye. Öyle şaşalı bir ölüm falan da olmayacak bu. Salgında yenik düşen güçsüz bünyeler olarak adlandırılacaklar. İsimsizler mezarlığına defnedilirler muhakkak. Ekrandaki sesten uzaklaşmaya çalışıyor bunları düşünürken.  Duvardaki bir başka uyarı levhası gözüne ilişiyor: “Yüksek sesle konuşmak yasaktır.“ İçerdekilerin fısıltıyla konuşmaya başlamasının alameti farikası çıktı ortaya.  Uğultular fısıltıyla yayılıyor yine de. Sarı ışık karanlık odayı belli belirsiz aydınlatıyor. Hoparlörden gelen müziği bölen komutla irkiliyor hepsi de: Sokağa çıkma yasağına uymayanlar hücre cezasına çarptırılacaktır. Yoksa…Evdeydi. Kimseyle görüşmemesi istenmişti. Sokağa çıkmaya çalıştığını anımsayamıyor bir türlü.  Yaşlı adam ağır mide sancıları yaşamaya başladığında içerdeki korkuyu hepsinin gözlerinden okuyabiliyor. En azından korkumuzla öldürecekler bizi, diye geçiriyor aklından. Okuduğu o romandaki gibi birbirini boğazlamaya mı başlayacak herkes. Yok körleşmedik henüz. Sus pus içerdekiler o sırada. Yaşlı adamın ölmesi yakın. Belki de hepimizin de. Cesetlerimiz burada çürüyüp giderse. Yok yok, doktorlar gelecek akşam. Öyle dedi mekanik ses. Aralarında hastalık mevzusundan anlayan kimse yok besbelli. Sarışın kadın kaygıyla izliyor histeri krizleri içindeki yaşlı adamı. Sancıları, ağrıları hayra alamet değil bu herifin. Hücredekiler de aksırıp tıksırmaya başladılar çoktan. Sarı, çiğ ışık gölgeleştiriyor herbirini. Kimse yaklaşamıyor ölüme yakın bu zavallıya. Yeni bir uyarı levhası ilişiyor gözüne: “Hepiniz birbirinizden yükümlüsünüz.” İlaçlarım çantadaydı, diye inliyor yaşlı adam. Duvarın dibindeki çantayı fark ediyor diğerleri. Tedirginlikle çantayı adamın önüne atıyor genç oğlan. Yaşlı adamda çantayı açacak mecal yok. Yekinmeye çalışarak bir iki adım atmayı deneyor çantaya ulaşmak için. Elleri titriyor, ağrıları artıyor zar zor bir atarken.

Yaşlı adam bir an sakinleşiyor çantayı iki kolunun arasında tutmayı başardığında. Telefonlarımızı da almışlar diye bağırmaya başlıyor genç olan. Sarışın kadın evdeki iki oğlunun derdinde o sırada. Kocası değil de onlar açık açıkta olmasın diye yalvarıyor yarım yamalak söyleyebildiği bir iki duayla. Yüzünde kocasının onu buraya tıktığına dair bir kuşku beliriyor sanki. Bu sıçan deliğinde telefon çekmez ki diye geçirdi aklından B, genç olanın öfkesine tanık olduğunda. Bir an sakinleşiyor genç, ekmeklerle dolu çuvalı fark ettiğinde. En azından henüz ölüme terk etmemişler, en azından açlıktan ölmeyeceğiz diyor çuvalı gösterip. Genç adamın çuvala doğru ilerlediğini fark ettiğinde, kapana kısıldık, en azından midemiz pişmiş hamur görecek, diye düşünüyor. Kambur felek canımıza ot tıkamadan önce karnımız doysun diyorlar desene, diye alaycı sesleniyor sarışın kadın. Herkeste bir bıkkınlık hali. Gölgeler, doktorları bekliyor. Öksürükler yükseliyor kalabalıkta. Yaşlı adam bir köşede sızıp kalmış. Ter içinde suratı. Demir kapı açılıyor o an. Gacır gucur bir ses yükseliyor bir an.

Odada astronotlara benzeyen, bir an B’ye gülünç gelen koruyucu giysili kadınlı erkekli doktorlar beliriyor. Arkasından gelen iki kişi koca bir tencereyle içeri giriyor. Yemek saati unutulmamış. Demir parmaklığın arkasındaki gölgeler beklenmedik bir şekilde  sıra oluyor. İlaçlar gel. Hoparlörden yükselen ses sıradakilerin aralıklı sıralanmasını buyuruyor. Herkese yeterecek kadar ilaç var. Yığılma olmamalı. Sürü psikolojisine girmeyin. Usul usul buyruklar dinleniyor. B de en arkada. Bir bardak su, mavi, kırmızı iki ilaç. Her gün bir defa.  Sırada yemekleriniz. Birer tas bol vitaminli çorbalarınız ikram edilecek şimdi. Bu gece hepiniz odadaki yer minderlerinde uyuyacaksınız. Komutlar, doktorların buyurgan sesleri kaygılandırıyor iyice B’yi. Ya bizden umudu kestilerse. Bu odanın dezenfeksiyonu siz gelmeden yapıldı diyor astronot giyimli doktorlardan biri. Yarın yine uğracaklarmış. Dinlenmeye bakmalıymışız.

Televizyon ekranındaki ses “ULUSAL BİRLİK” çağrılarını sürdürüyor yatağın için dört dönmeye başladığında. Odasında sanki. Kimse yok. Belki de karabasanlardan biriydi. Hayır, rüya bir başka rüyaya kapı açıyor sanki. Hoparlörden balık bir müzik geldiğinde onlara hak görülen bodrumdaki koğuşta olduğunu fark ediyor. İçerdekilerin rüyaları birbirbirine karışıyor havada. Ölüme terk edilmedik, yarın doktorlar kontrole gelecek. İç sesine kızıyor B. Yine yanıltmaya, avutmaya çalışıyor onu. Sarı ışığın gölgeleştirdirdiği yaşlı adam, öksürük krizi içinde uyumaya çalışıyor yine de. Ölsem de rüyada olsun avuntusu onunkisi de. Demir kapı yarına kadar açılmayacak. Beklemeli.

Ekranda meditasyon dersi veren genç sunucunun sesi: İçinizdeki enerjiyi, gücü birlikte keşfedeceğiz. Kapana kısılmışlık duygusu anlamsız. Zihin olduğu yerde başka mekanlara gidebilir.

Rüyasına giren ekran seslerinden gına geliyor bir an.

Uyanmak istiyor artık.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl