KAPI ARALIĞINDAKİ KONUŞMA

Sabahın saat beşinde

çalıyorum kapısını adamın.

Kapıdan sesleniyorum:

Siliska Caddesi’ndeki hastanede

bir asker, oğlunuz, ölüyor.

Adam kapıyı yarım aralıyor

kilidin zincirini çıkarmıyor.

 

Adamın arkasında karısı

titriyor.

Diyorum: Oğlunuz annesini çağırıyor

Adam: Annesi gelmeyecek, diyor.

Adamın arkasında kadın

titriyor.

 

Diyorum: Doktor şarap vermemize

izin verdi oğlunuza.

Adam: Bekleyin lütfen, diyor.

Kapı aralığından elime bir şişe tutuşturup

kapıyı kilitliyor adam,

kapının ikinci anahtarını da kilitliyor.

Kapının ardında adamın karısı

Doğum sancıları tutmuş gibi çığlık atmaya başlıyor.

 

PENCEREYI AÇACAĞIM

Kucaklaşmamız çok uzadı.

İliklerimize kadar seviştik.

Kemiklerimizin tıkırdadığını duyuyorum, görüyorum

ikimizin iskeletini.

Şimdi bekliyorum

gitmeni, ta ki

uzaklaşan ayak gürültün

duyulmayıncaya değin. Artık sessizlik.

Yalnız uyuyacağım bu gece

yatak örtülerinin paklığında.

Yalnızlık

hijyenik olmanın ilk şartı.

Yalnızlık

duvarlarını genişletecek odamın,

pencereyi açacağım

bolca, ayaz bir hava dolacak içeri

trajedi kadar sıhhatli.

İnsan düşünceleri girecek içeri

ve insan endişeleri,

başkalarının talihsizlikleri, başkalarının ermişlikleri.

Söyleşecekler sakince ve sertçe.

Bir daha gelme.

Ben bir hayvanım

nadiren.

 

DÜŞMANIN CESEDİNİ GÖMÜYORUM

Ey düşman, sen de korkmuştun,

mükemmel bir makineli tüfek vermelerine rağmen eline.

Gözlerindeki korku

senden sonra öldü.

Makineli tüfeğin çok insan öldürdü

sen çok insanı duvara dizdin

senin de vaktin gelinceye kadar

hiçliğinde insanın.

Çocukların yas tutacak senin için

merhametli davranırdın

çocuklarına.

Ey düşman, gömeceğim cesedini

kanla lekelediğin bu toprağa.

Toprak seni kabul edecek

düşmanı değilmişsin gibi

 

SEVGİYLE DOLUYOR İÇİM

Sevgiyle doluyor içim

görkemli bir ağacın rüzgârla

denizsüngerinin okyanusla

güzel bir hayatın acıyla

zamanın ölümle

doluşu kadar.

 

Anna Świrszczyńska (Anna Swir)

Anna Swir veya tam adıyla Anna Świrszczyńska’ya yenilikçi, “yenileyici” bir şair demek yanlış olmaz. Polonyalı Swir şiir yazmaya 1930’lu yıllarda başladı ama onun tanınması yıllar sonra, araya bir de savaş girdikten sonra, ancak 1970’lı yıllarda yayımladığı iki kitapla oldu: Ben Bir Kadınım ve Barikatı Kurarken. Onun şiirlerindeki sakınmasız kadın erotizmi, bedenle ilişkilenme biçimi ve mahremiyetin derinliklerine dalan güçlü dil pek çoklarına ilham oldu. Onun olağanüstü çalışmaları Polonya şiirinde derin bir iz bırakmış, aynı zamanda Czeslaw Milos gibi patriyarkal kesimden insanlarda feminist uyanışa da yol açmıştır. Kendisi de Polonya’nın önde gelen şairlerinden olan Nobel ödüllü Czesław Miłosz onun onun şiirleriyle birlikte hem maskülenliği yeniden düşünmek gerektiğini yazmış hem de şiirlerini İngilizceye çevirerek tanınmasına imkan sağlamıştır.

Anna Swir 1909 yılında Warsaw’da sanatçı ve yoksul bir ailede doğdu. Erken yaşta çalışmaya başladı ve üniversiteye giderken aynı zamanda çalışarak kendi parasını kendi kazandı. Öğretmenlik ve editörlük yaptı. II. Dünya Savaşı’nın patlamasıyla birlikte Swir Warsaw direniş hareketine katılarak askeri hemşire olarak çalışmaya başladı. Bu savaşı yaşamak Anna Swir’i derinden etkiledi, değiştirdi. Şehrinin merhametsizce yerle bir edilişine tanık oldu, savaşın insanlık dışı vahşetini yaşadı. Kendisi de ölüme çok yaklaştı, öyleki öldürülmesine sadece bir saat kala hayatı kurtuldu. Savaştan sonra Kraków’a taşındı ve hayatının sonuna kadar orada yaşadı.

Swir’in II. Dünya savaşında yaşadıklarını yazması ancak 30 yıl sonra mümkün oldu. Bu sayede şiirlerinde insanın acısına olduğu kadar yarattığı vahşete de aynı mesafeden bakabildi. Polonyalının cesurluğu ve vatanseverliği gibi milliyetçi söylemlere yakınlaşmadan, doğrudan ve keskin bir dille yazdı:

Önce kim verdiyse savaş emrini/ Bırakın onlar saysın şimdi cesetleri

Bir vejeteryen olan ve yoga yapan Anna Swir hayvanlara, insanın doğa içindeki hiyerarşisine göz alıcı bir dikkat çeker. Julia Fiedorczuk’un aktarımıyla:

Savaş zamanında ayakta kalmaya çalışan insanlar sarı çıyanlar ve bitler gibi ilginç ahbaplar edindiler. İnsanlar hoşlanılmayan bu yaratıklar gibi yaşama tutunmaya imrenecek kadar korku içindeydi. Swir bu küçük canlıları sevecenlikle olmasa da şefkatle yazdı. Onun şiirlerinde “sıcacık bitler” konuşmacının göğsünde ölümle felç olmuş bir şehir için birer umut taşıyıcısı gibi dolaştılar. Bedensel yaralanabilirlik insanla hakîr görülen bu hayvanlar arasında bir ortaklık kurar. Ancak bu ortaklık uzun süreli olamaz zira tehlike geçer geçmez konuşmacı (insan) üstün/lük pozisyonuna geri dönerek insan olmaya devam eder.”

Çeviren Elif Firuzi

*Bu çeviriler 13 Şubat 2020 tarihinde, Cumhuriyet Kitap Eki, Şiir Atlası sayfasında yayımlanmıştır.

**Şiirler İngilizceden çevrilmiştir. Lehçeden İngilizceye Leonard Naten tarafından çevrilmiştir.

**Bu tanıtımı yazısını büyük ölçüde özetleyerek çevirdiğim yazısı için Julia Fiedorczuk’a teşekkür ederim.

İlgili okumalar için:

https://przekroj.pl/en/articles/feuilletons/an-introduction-to-anna-swirszczynskas-warsaw-uprising-poems

https://culture.pl/en/artist/anna-swirszczynska

http://bookhaven.stanford.edu/tag/anna-swir/