Ana Sayfa Vizör Karıncayı Bile İncitmeyenlerden Biri Olabilirsiniz…

Karıncayı Bile İncitmeyenlerden Biri Olabilirsiniz…

Karıncayı Bile İncitmeyenlerden Biri Olabilirsiniz…

Kısalığına rağmen uzun ve acı bir hikâye izledim. Gülsüm Güler Özen’in filmiyle dışarıda şiddet varken en mutlu anlarımızın asla saf ve özel olamayacağını bir kez daha anladım.

Bir insanın bir başka canlıyı ya da insanı nesneleştirmesi. Onun üzerinde kendi gücünü kullanma hakkını görmesi. Tıpkı eve giren bir hırsız gibi bir bedenin bir başka bedenin içine izinsizce girmesi. Neyden mi bahsediyorum? Tecavüzden bahsediyorum. Ama, aslında tecavüz dediğimiz olgunun sadece tecavüz edenle tecavüz edilen arasında kalmadığı tecavüzün yayılıp bulaşan bir gerçekliğinin olduğunu anlatmak istiyorum. Bu fikrin bende belirginleşmesini sağlayan Gülsüm Güler Özen’in Marmaris Uluslararası Kısa Film Festivali’nde İnci Ödülü Hemithea’yı alan Bang Bang adındaki filmdir.

O karıncayı bile incitmeyenlerden biri olabilirsiniz. Şiddet sizin hanenizden, kalbinizden hiç geçmemiştir belki. Mesela, sevdiğiniz bir eşiniz, çocuklarınız olabilir; işinde gücünde, vergilerini faturalarını düzenli ödeyen, kimseye kötülüğü olmayan biri olabilirsiniz. Bütün bunlar şiddettin sizin dışınızda biryerlerde olup bittiği anlamına gelmez. Ve şiddet dediğimiz şeyin tecavüzden pek de bir farkı yoktur aslında. Emperyalist bir ülke güçsüz bir ülkenin içine girer ve orayı sömürebilir. Bir erkek şiddet yoluyla bir kadını alt edip onun bedenini işgal edebilir. Bir anne çocuğuna fiziksel olarak zarar verme hakkını kendinde görebilir ya da çocuğunun bağımsız bir birey olduğu gerçeğini kabul etmeyip onun hayatını bir nevi programlayarak ona istemediği bir hayatı dayatabilir. Bu örnekler uzatılabilir elbet; ama ne kadar uzatırsak uzatalım bunların ortak noktası hepsinin birer tecavüz biçimi olduğudur. Zira güçlü olan diğerini silmiştir. Kafka’nın Değişim- Başkalaşım romanını hatırlayın. Gregor Samsa’yı ziyarete gelenlerden biri de patronudur. Lisedeydim ilk okuduğumda, romandaki birçok şey gibi bu bölümü de anlamamıştım. Oysa çalışma hayatına girdiğimde anladım ki gece uyuduğunuzda, sevgilinizle sohbet ederken, çayınızı bile yudumlarken patron, bölüm şefi, müdür, her ne derseniz deyin çıkıp gelir, size yetiştirmeniz gereken işleri hatırlatır. O anın huzuru kaçar, hatta böceğe dönüşmek bile sizi kurtaramaz. Anınıza izinsizce girilmiştir artık; ama siz sadece oflamakla yetinirsiniz. Yapacağınız en radikal şey, “Tatildeyken bile rahat yok,” diye sesinizi yükseltmektir; ama sonra yine size verilen işi tıpış tıpış yaparsınız.

Bang Bang filminin bende yarattığı sorulardan biri de şudur: Biz tecavüze alıştırıldık mı? Cevabım ne yazık ki evet. Her şeyden önce en büyük tecavüzcümüz devletlerdir. Tuvaletinizi yaptıktan sonra çektiğiniz sifonda bile devlet vardır. Siz farkına varmadan orada, atık su parasını çoktan almıştır. İzin almadan gelmiş, mahreminizi haraca bağlamıştır. Ya da ömrünüzün en verimli yıllarında gelip sizi askere götürür. Hayır, ben tanımadığım bir insan tarafından ölmek ya da öldürülmek istemiyorum, derseniz vatan haini olursunuz. Başınızı soktuğunuz, yaşadığınız evden bile vergi alır. Kısaca yaşadığınız için borçlusunuzdur ona. Hayatınızın her yerine hiç izin almadan tıpkı bir tecavüzcü gibi girer çıkar. Nasıl oluyor da 21. Yüzyılda “tecavüz” toplumun çözemediği çirkin bir gerçek oluyor? Nasıl oluyor da bu çağda kadına ve çocuğa yönelik şiddet durmaksızın sürüyor? Bu sorunun cevabı uzakta değil, aslında çok yakında. Oluşmasında her birimizin katkısı olan devlet en büyük tecavüzcü de ondan. Durmaksızın ırzımıza geçeni yaratan biziz. Devletin hapse tıktığı tecavüzcüyü gösterip o günah keçisiyle kendi içimizdeki tecavüzcüye bakmaktan kaçıyoruz.

Kısalığına rağmen uzun ve acı bir hikâye izledim. Gülsüm Güler Özen’in filmiyle dışarıda şiddet varken en mutlu anlarımızın asla saf ve özel olamayacağını bir kez daha anladım. İnşa ettiğimizle yüzleşmediğimiz sürece ne güvenli sitelerimiz, ne çelik kapılarımız koruyabilir bizi. Ve bu yüzleşme gerçekleşmediği sürece şiddet seviştiğimiz anlarımıza bile sızıp bizi kirletecektir.

Son olarak belirtmek isterim ki özellikle Arsevi Özkurt’un oyunculuğunu çok beğendim. Gerçekten daha gerçek bir oyunculuk çıkarmış. Dilerim böylesine samimi çalışmalar karşılığını daha fazla bulur.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl