Ana Sayfa Litera KIRMIZI ARABA (ÖYKÜ)

KIRMIZI ARABA (ÖYKÜ)

KIRMIZI ARABA (ÖYKÜ)

Anlamlı sessizlikler

Masada karşılıklı oturuyorduk. Mutfakta. Yanımızdaki açık pencereden aşağıda uzanan sokağı ve elimizi uzatsak yapraklarına dokunabileceğimiz ağacı görüyorduk. Ağacın iki tarafına dizilmiş, farklı boylarda üç ağaç daha vardı. Çocukları doğdukça diktiği ağaçlar. Yeşilin türlü tonları parıltılarla dalgalanıyordu ağaçlarda.

Beyaz saçlı adam yorgun bakışlarıyla akşamı bekliyordu sebepsizce, o yaz gününün öğle sonrası. Arada bir şeyler söylecekmiş gibi bana bakıyor, eli hareketleniyor, sonrasında tekrar duruluyordu. Ben gidecektim, gelecek olan akşamı da böyle geçecekti, belki bunu biliyordu.

Satıcının sesi yankılandı sessiz sokakta. Öylesine bir esinti geçti aramızdan. Aklındakileri görmeye çalıştım gözlerinden. Yaşadıklarını, amansız hızlı günlerini. O yıllarda saçlarını başka türlü tararmış bu adamlar, sırları dökülmüş aynalardaki yansımalarına yengeç bakışları atarken. Ağızlarında sönmeye yüz tutmuş sigara, elleri akşamdan kalma, titrek. Hızla çıkarlarmış evlerinden, koltuk altlarında belki arada omuzlarına atacakları ceket ve kalırmış sesleri: “Akşam gecikirsem bekleme hanım!” O yıllarda bu adamlar sağlam zar atarmış.

Düşündüklerimi anlamış gibi döndü, eliyle sokağı işaret etti:

Arabam dururdu burada, tam şurada, ağacın gölgesinin düştüğü yerde… Kıpkırmızı. Çok severdim onu. Adı bile vardı. Sonra… elden çıkardık. Öyle gerekti. Bir daha da yerine koyamadık. Bak söylemiştim sana telefonda, her zaman hatırlamıyorum olan, biteni.” Durdu bir süre. Oysa yaşadığının yararı yok, hayat hatırladığın kadarmış.”

Sustuk. Kırmızı arabayı düşündüm. Biliyordum o modelleri. Bir kez daha konuştu, fısıldar gibi:

Bi’ sigara versene, karşılıklı birer tane tüttürelim.”

İmkansız, biliyorsun, bu sana kesinlikle yasak.”

Kafasını eğdi, ellerine bakıyordu. Kötü hissedecek kendini zannettim, belki daha kötü hissetmişti. Bir süre sonra sonra:

O zaman meyhaneye gidelim?”

Buna hazırdım, bekliyordum:

Nereye gideceğimizi hatırlıyor musun?”

Bir anda canlandı, ayağa kalktı:

Apartmandan çıkınca önce sol, sonra sağ. Oralarda. Ben bulurum, endişelenme. Hem sana kırmızı arabayı anlatırım, henüz anımsıyorken. Belki bir daha dinleyemezsin…”

Keçi

Kapıyı çekip kaçtık. Merdivenlerden üç kat aşağı inerken karısının sesi apartmanda yankılanıyordu: “Çocuğu da ayarttı namussuz, gündüz vakti, nereye bu saatte?” Gülümsedim, yeniden çocuk olmuştum.

Oysa kadın, nereye gittiğimizi biliyordu, eskisi kadar içemediğini de biliyordu ama söylenme alışkanlığından vazgeçemiyordu. Apartmanın kapısından sokağa çıktığımızda penceredeydi. Bu kez bana bakarak: “Geç kalmayın, oğlum, ona göz kulak ol, çok şey yapmasın” derken baş parmağını kaldırarak yumruk yaptığı sağ elini aşağı yukarı hareket ettirerek içkiyi anlatmaya çalışıyordu.

El salladım, “Tamam, merak etme.” dedim. Duydu mu bilmiyorum. Biz sokağın köşesine doğru ilerlerken arkamızdan bakıyordu, emindim.

O sıcak yaz öğle sonrasında, yaşlı adam kafası önünde, acele etmemeye özen göstererek, azimle oyun bahçesine dönüyordu. Sakin temposuna ayak uydurmuştum. Bir süre sonra, uzun sokağın sonundan, dediği gibi sola saptık. Durdu, etrafına bakındı. “Doğru yoldayız.” dedi. Yürümeye tekrar koyulmuştuk ki, bir kez daha durdu, bana döndü:

Keçi bu kadın.” dedi. Ağaçların dizildiği kaldırımda, bir ağacın altında duruyorduk.

Yıllardır hep böyleydi, keçi kadın.” Yan gözle beni yokladı, sigara isteyecekti, anlıyordum. Dik baktığımı görünce kafasını sallayıp vazgeçti.

Sen olmasan çıkarmazdı beni. Kaç zamandır ilk kez çıkıyorum. Hem bak, sigara da içmiyorum. İstemedim bile senden. Ama inat işte… Keçi yahu! Sen bilmezsin, gerçek bir keçim vardı. Dört ayaklı olanlardan. Yeşil çuhada, bileğimle kazanmıştım. Zar oyununda. Adamın parası çıkmadı, getirdi keçiyi verdi. Bi’ de gebe dediydi. Alıp eve götürmüştüm. Düşünsene gecenin bi’ yarısı keçi ve ben sokaklarda. Neyse, ona da karşı gelmişti bu kadın. Nereye koyacakmışız hayvanı? Götürdüm banyoya, küvetin içine saldım hayvanı. Kaç ay doğum yapmasını bekledik. Hep o zamanlar banyoda, ortada yıkanırdık da, bu keçi gözlerini diker bakardı, tuvalete çıkardık, yine gözlerini na böyle aça aça bakardı. Sonra gebe olmadığını anladık, onların karnı kendinden şişik olurmuş. Götürüp pazarda verdiydim. Üzülmüştük ardından.”

Yere, ayaklarına doğru takıldı gözleri. Omuzları düşmüştü. “Dönelim mi artık eve?” dedim. Boş bulundu, şaşkınlıkla yüzüme baktı. Sonra yüzü şenlendi:

He, he hadi oradan, yürüyelim az kaldı meyhaneye, hem daha kırmızı arabayı anlatmadım sana.” dedi.

2023 Şubat, Göztepe

_____

NOT

Eleştirel Kültür (EK Dergi) sitesinin edebiyat editöErkan Karakiraz’ın seçtiği eserler, sitenin edebiyat bölümü Litera’da yayımlanıyor. Matbu ya da dijital herhangi bir ortamda yayımlanmamış öykü ve şiirlerinizi, literaoykusiir@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl