Ana Sayfa Kritik KÜFRE (S)ÖVGÜ!

KÜFRE (S)ÖVGÜ!

KÜFRE (S)ÖVGÜ!

Bu ülke insanına “Neden küfür ederiz “ diye bir soru sorsak nasıl yanıtlar alırdık acaba?
Saygısızlık, terbiyesizlik, alışkanlık ilk üçe girerdi sanki…

Küfür çeşitleri kadar küfrün nedenleri de değişkenlik gösteriyor ülkeye ve topluma göre. Ötekileştirmekten beslenen coğrafyamız insanı genellikle cinsel kimlik, cinsel içerik, inanç ve değerlere yönelik küfürler ediyor. Çoğumuzun ağzına biber sürülmesine veya biber sürme tehdidine maruz kaldığımız cinsiyetçi küfürler, yaşadığımız ataerkil toplumun neredeyse gelenekselleşen(!) küfürleri! Küfür etmesek de o küfürler zihnin karanlık odalarında mevcut, istemesek de çıkabiliyor ağzımızdan! Gençler, kültürel miras devralmış gibi o küfürleri filtresiz ve çok olağan bir biçimde günlük hayatın her alanında, internet oyunları, video platformları ve canlı yayınlarda kullanıyorlar. Küfür hayatlarında öyle önemli bir yere sahip ki, küfür yarışmaları dahi düzenliyorlar. Gelenekselleşen(!) küfürler ve teknoloji terimleri ile sentezlenen oldukça ilginç küfürleri var. “Örneğin; Annenin vajinasına windows 11 download edeyim de iletişim ağı uluslararası yayına geçsin” gibi.
Ebeveynlerin bazıları çocuklarının yanında küfür etmekten kaçınırlar. Küfürlü sözler,

kötü imaja ve sosyal ilişkilerde dışlanmaya neden olabileceği ihtimali de dahil çeşitli nedenlerle çirkin bulunur. Bilişsel Psikolog , Dil ve Biliş Laboratuvarı’nı yönettiği San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’nde Bilişsel Bilimler Profesörü olan Benjamin K. Bergen, “ırkçı ve cinsiyetçi olanlar hariç küfürlü sözlerin çocukları olumsuz etkilemediğini” savunur.

“Küfür Dilimiz, Beynimiz ve Kendimiz Hakkında Ne Söylüyor” (What Sweraing Reveals About Our Language, Our Brains and Qurselvers) adlı kitabında “Küfrün, beynin dilsel işleyişini, kişinin kültürel değerlerini ve görüşlerini anlamakta büyük bir paya sahip olduğunu” söyler Prof. Bergen.

Kültürel katmanların mevcut oluşu, küfrün nedenlerinde değişkenliğe neden oluyor. Bazı insanlarla karşılaşıyorum. Mesela Orhan, ona küfrü lugatından çıkartırsa kaç kelimeyle konuşabileceğini sordum?“Galiba konuşacak bir şey bulamam“ yanıtını verdi. İşte bu çok düşünülesi. Öfkeden olmayan küfürler, çaresizlikten edilen küfürler değil, ya da mutluluktan edilen küfürler hiç değil! Küfür dışında kendini ifade edebilecek cümleleri zihninde aramaya zahmet etmeyip paspal, 3.sınıf, kolaya kaçılan alışkanlığa benzetilebilir ki, aynı cinsel içerikle tekerleme havasında edilen küfürler. Konuşmak/yazmak istediğim küfürler onlar değil.

Emma Byrne, “Hayat Sövünce Güzel“ adlı kitabın da küfür ve alt başlıkları ile ilgili konulara, ”Geoffrey Hughes’in şu sözüyle giriyor: “Küfür, sıradan, saçma, imkansız, şoke edici, eğlenceli ve şiddet içeren olağanüstü değişik davranışların hepsini kapsayan din, seks, çılgınlık, boşaltım ve milliyet gibi çok güçlü ve acayip ses getiren araçları kullanır.” Daha sonra küfrün anlamları, bilimsel deneyler, tarihi vaka çalışmaları vb. Yer verdiği kitabı, küfrü büyük bir içtenlikle savunan yazarın kaleminden okunmaya değer.
Derinlemesine incelenmesini talep ettiğim küfür çeşitleri var.
Davranış olarak küfür mesela!

Geleneksel normların yazılı olmayan ama her köşe başında duran insandan tabelaları, emir ve yasaklarla kamçılayarak hayata sürüyorlar insanları. Evde, okulda, iş yerlerinde ve yakın sosyal çevre de kabul edilmiş, kalıplaşan birkaç tip insan üreten bir kültür de, öyle bir sisteme doğuyor ki bu ülke de yaşayanlar, düşük maaşlı dar bir konfor alanları(!) olabiliyor sadece… Ve o alanı kaybetmemek için ilk vazgeçtikleri kendileri oluyor bu insanlarımızın. Biliyoruz ki önce hayatta kalmak zorunda her canlı!

Benzer sistemleri kuranların stratejileri de benzerlik gösterir. Grupları yarı aç yarı tok yaşatacaksın ki, korku egemen olsun. Yani korkutarak küfretmek! Daha geniş ekonomik olanakları olanlar kabul edildikleri gruplarındaki statüleri uğruna, içinde belki sokak sanatçısı olma arzusu varken misal; mali müşavir oluşunun verdiği soso-ekonomik konfor alanını terk ederek kendine doğru adım atmak yerine, güvende hissettikleri saygın oldukları kalabalıklara depar atıyorlar… İnsanın kendi olmasına izin vermeyen tüm yakınlıklar, insan benliğine edilmiş küfrün daniskası! Ama bizler dil ile edilen küfürlere takılır kalırız nedense! Yüz bin yazı kaleme alsam yüzde doksanı insanı kendine çağırmakla ilintili olur… Mutsuz insanların; korkan insanların, sisteme, geleneğe ve kültüre zincirlenmiş biçimde hayat sürmeleri, kürek mahkumu olmaktan farksız. Açık denizdesin ama görebildiğin en net şey küreğin sapı oluyor. Sistem ve geleneksel toplumun dayatmacı tarafı ile yozlaşmayı özgürlük diye kabul etmiş insanlar arasında kalmış olan; düşünen, okuyan, araştıran ve sorgulayan insanların maruz kaldığı küfür biçimi ise genelde yalnızlık! Çoğu insanın hayatının çeşitli alanlarında kurulu insan ilişkilerine baktığımızda gözle görülür bir aşağılama içeriyor diyaloglar… Kimse, kimseyi beğenmiyor ve kısmen haklılar da. Yaklaştıkça, çözünürlüğü arttıkça bozulan fotoğraflar gibi görüntü bozuluyor, kalitesi düşük karakterler ediniliyor toplumsal beklentilere uyumlanmak adına. İnsanın mayasında kendini gerçekleştirmek olsa da, uyarlanabilmek için mayası bozulan insanlar ve uyumlanmak istemeyen insanların birbirlerinin dengesini ciddi boyutta bozduklarını gözlemlemek zor değil.

Geçenler de bankaya düştü yolum, banka çalışanı hemcinsim “saç rengimi çok beğendiğini” söyledi… siz de yapabilirsiniz diyerek formül vermek üzereydim ki, “yasak“ olduğunu “ kızıl renge kadar izin olduğunu” söyledi. Otuz yaşlarında bir birey kurumsal bir alanda istediği saç rengini kullanamıyor, bireyselliğe küfür değil mi bu? Emir ve yasaklarla edilen küfürler daha kolay kabul ediliyor maalesef! İnsanların birbirlerinin ve diğer canlıların çığlığını duymuyor olması ise küfürlerin en dehşeti! Birilerinin acısına neden olup kendi mutluluğunun peşinde koşmak, dümdüz küfür değilse nedir? Mutluluk taklidi yapmaktan iflahı kesilen canlılara çoğu zaman farkına varmadıkları öyle küfürler ediliyor ki; iyi niyetleri, iyimserlikleri talan ediliyor. Bu insanlar taklitte olsa kocaman gülümsemeleriyle cevabi küfürler ediyorlar. Küfür bu kadar mı güzel edilir diyesi geliyor birilerimizin. Herkesin, herkesten bana ne dediği hayatta; insan, kendimden de bana ne der hale geldi-gelecek hani. Yaralı parmağa işemeyen insanlar, insanlık kasarak küfredebiliyor insanların gözlerine bakarak… Birazcık insandan ve acılarından dem vursa biri, sanane bunlardan diyerek küfrediyor birileri… Sana ne diyenlere, size ne moduna girerek küfrediyor kimileri de. Insanın bazı küfürleri övesi bazı küfürlere sövesi geliyor!

Hollanda, İngiltere, ABD ve Hong Konglu araştırmacılar ekibinin,”Social Psychological and Personality Science dergisinde” yayınlan araştırmasında, psikologlar, sıklıkla “lanet okuyan” insanların daha dürüst oldukları sonucuna ulaştıkları açıklanmıştı. “Bu kapsamlı araştırma, küfür eden kişilerin yalan ve aldatmayla daha az ilişkili olduğunu göstermiş; Küfürlü konuşan insanların dürüst bulunmalarının nedeni “kibar görünmek amacı ile rol yapmamaları” olmuştur.
Keele Üniversitesi araştırmacılarının düzenledikleri bir deneye katılan gönüllülerden ellerini bir miktar buzlu suya sokmaları ve dayanabildikleri kadar ellerini suyun içinde tutmaları istenmiş.
“Bir gruba elleri buzun içindeyken küfretme özgürlüğü verilirken diğer gruba ise aynı hak tanınmıyor. Sonuç olarak küfredebilen katılımcıların daha uzun süre ellerini buzun içinde tutabildikleri, küfür ettikleri ve etmedikleri deneyler karşılaştırıldığında ise küfür ettikleri denemelerde ellerini suda ortalama 40 saniye daha uzun süre tutabildiklerini görülüyor.” Özetle, araştırmanın ilerleyen aşamalarında küfretmenin zorluklara ve acılara katlanmakta insanları daha dirençli kıldığı,“ küfretmenin vücudun acı toleransını da artırdığı sonucuna varılıyor.”
Ya, eşyaların küfrü? Bir fotoğraf, birkaç tabak, saksı da bir çiçek, güler yüzlü bir insanın gülüşünden esinlenip edinilmiş gülümseyen iki çay kaşığı, insanın canını alan küfre dönüşebiliyor meselâ! İki yakası bir araya gelmediğinde umut, suya düşüp boğulduğunda hayaller, kallavi küfürlere evrile bilir. Hele bir de anlamak ve anlatmak yorgun bir küfre dönüştüğünde, dilinin ucunda intihar etmeye başlıyor kelimeler insan(lar)ın… Acıya duyulan öfkeden dolayı deliye dönen biri çözüm aramak için küfretmez. Küfürden başka çaresi kalmadığı bir hâle getirmesi insanların insanı, küfür değil mi? Ama insan en sağlam küfrü kendine eder. Nasıl mı? Kendinden vazgeçerek! Kendini var etme mücadelesi derin küfür içerir ve şiddetle tavsiye edilir…

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl