Ana Sayfa Kritik Kurgulanmış Ebeveynlik ve Little Joe

Kurgulanmış Ebeveynlik ve Little Joe

Kurgulanmış Ebeveynlik ve Little Joe

Avusturyalı yönetmen Jessica Hausner’ın yönettiği Little Joe, ticari bir laboratuvarda anti depresan etki yaratması amacıyla tasarlanan bir çiçeğin insan saadetini hedef alışına ve yapay bir mutluluk yayarak kullanıcılarını kendine mahkum kılışına eğiliyor. Filme baktığımızda ilk elden -çıkış noktası da dahil olmak üzere- gerek anlatısal bakımdan gerek içeriği bağlamında yeni sözler söylemeyip klişelerle yol aldığını iddia edebiliriz. Doğrusu anlatı pek basit denklemlere dayanıyor. Kötülüğün, yaklaşan tehlikenin farkına varmış azınlığın umutsuz çabaları ile tehlikenin etkisine girip örgütlenmiş çoğunluğun önlemleri çatışmasından hareketlenen Little Joe öte yandan “doğanın dengesini bozarsanız tehlikeli sonuçlar doğurursunuz” sloganını da dile getiriyor. Doğası bozularak, üremesi engellenmek suretiyle çoğaltılan Little Joe adlı çiçek, polenini soluyanlara mutluluk sağlayacağı yerde arzulanan huzuru bağımlılık duygusunda tattırırken sosyopatiye varan bir duyarsızlığa da vesile oluyor. Doğa, dengesi bozulduğunda intikam alıyor. Dengesi bozulan ve devamında öcünü alan doğa seyrinin de eni konu bilim kurgu-felaket filmlerinin çıkış noktası olduğunu söylemek mümkün. Bu çıkış noktasının yanı sıra filmin mevcut ilaç sektörüne göndermeler yaptığı, eleştiriler yönelttiği düşünülebilir. Filmde insani ilişkilerin yabancı bir etken neticesinde bozulduğunu dikkate alırsak gerçek hayatta da anti depresan ilaçların kişiliği yıkıcı ve sosyal iletişimi zedeleyeci bir rol oynadığını söyleyebilir, filmdeki göndermeleri böyle yorumlayabiliriz.

Bitkinin anneye bedduası: Sen de senden olandan çekesin!

“Bilimin suistimali” klişesi Little Joe’da son derece “masumane başlayan ve işkolik biyolog Alice tarafından projelendirilip denetlenen çalışmanın zararları pahasına sürdürülüşü biçiminde ortaya konuyor. Bilimin ticari çıkarlar ve kişisel hırslar uğruna insanın tam karşısına yerleştirildiği filmde annelik duygusu da isabet alıyor ve domestik olanla iş alanında yükselmeye çalışan kadın iki ayrı kimlik özelinde karşı karşıya geliyor. İnsan ilişkilerindeki kültürel yozlaşmanın, kapitalist çarklarda hırsa kapılan çalışan yerine kendisini işine fazla kaptıran anne üzerinden aktarımı muhafazakar bir üsluba işaret ederken projeyi savunan Alice’nin çocuğundaki değişimleri görüp uyanması bir kez daha aile müdafasının insanlık müdafasından önce geleceği yorumuna kapı aralıyor. Alice’nin art niyetle değilse bile adeta kobay kıldığı bir oğlu olmasa ve oğlunun sevgisini yitirmekten çekinmese belki bu çiçeğe muhalefet eden kimse kalmayacaktı! Filmde ilacın diğer muhalifi ise laboratuvarın gedikli çalışanlarından Bella. Bir dönem intihara teşebbüs ettiği ve ruhsal tedavi gördüğü için adı neredeyse deliye çıkan “uyumsuz” karakter Bella da çiçeğin zararlarını etkiye maruz kalan köpeği üzerinden ve yine annelik duygusunun desteğiyle fark ediyor. Bu noktada şu ilginçliği saptayabiliriz: Projeye karşı çıkanlar kadın, başka bir ifadeyle doğallığa güdülenen ana yüreği” karşı çıkıyor projeye. Çiçeğin poleninden enfekte olup ateşli bir Little Joe savunucusu haline gelenler ise genellikle erkek! Başta Alice ile flört etmeye çalışan Chris, bir diğer biyolog Ric, Alice’nin oğlu Joe ve yönetici Karl zamanla bu yapay sevginin bağımlısı oluyorlar.

Mutluluğun formülü çok açık: Çılgın laborantlar, takım elbiseli mümessiller!

Little Joe’da yapay mutluluğa bağımlılığın ötesinde kapitalizme bağımlılığın varlığı da dikkat çekiyor. Çeşitli bitkiler üretmek için dört koldan hummalı bir çalışma yürüten laboratuvarın son model çiçekleriyle bir fuara katılacağı ve bu fuarın pazara açılma anlamında ne kadar önemli olduğu filmin başından itibaren belirtiliyor. Bu fuarda göz doldurabilmek için güvenlik testlerini atlayan, etkileri henüz saptanmamış oynamalarla bitkilerin genetiğini bozan çalışanlar sağlığın ticarileşmesi ekseninde insan hayatının manipülasyona nasıl açık hale geldiğini de gözler önüne seriyor. Little Joe kurmaca bir film olabilir fakat dünyanın her yerinde bu tür ilaç fuarları düzenleniyor ve kapalı kapılar ardında hangi tartışmaların döndüğünü öğrenemiyoruz. Hasta olduğumuzda reçete edilen ilacın hangi mümessilin primine yansıdığını da bilme şansımız yok. Kısacası ilaç sektöründe ne dolaplar döndüğünden bihaberiz. Bu durum ruhsal sağlık özelinde ele alındığında ise yalan dünya daha çarpıcı bir hale geliyor. Kapitalizm toplum sağlığını bozuyor ve bireyleri kişisel kurtuluşun ecza depolarında olduğuna ikna ediyor. Mutluluk sanrılarıyla yaşamlarını idame ettirenlerse yoksunluk krizlerine ve bağımlılığa itiliyorlar. Son satırların kamu spotuna benzediğinin farkındayım fakat yazıya konu olan Little Joe da aşağı yukarı bir “sosyal sorumluluk” filmi görüntüsü veriyor, daha fazlasını vaad etmiyor seyirciye. Filmi tamamladığımızda şu ortalama mesajla ayrılıyoruz salondan: Gerçek sevginin ve ilişkinin yerini hiçbir ilaç dolduramaz. İnsan iradesinden doğan sorunları ancak yine insan iradesi çözebilir.

Frankenstein’e benzerlik ve kurgulanmış ebeveynlik

Little Joe bazı tanıtım pasajlarında Shelley’nin Frankenstein’ına benzetiliyor. Dr. Frankenstein da bir insan yaratmış ve öyküde yaratığının, bir diğer deyişle suni evladının varoluş problemi sevgi bağının yetersizliği üzerine kurulmuştu. Bizim çiçeğimiz de sevgiye aç, iyi yetişebilmesi ve yüksek verim sağlaması, kendisiyle konuşulmasına, yüksek bir sıcaklıkta muhafaza edilmesine bağlı. Buradaki yetişme koşulları sevginin ve ortamın sıcaklığı şartı yapay olanın varlık sebebinin özünde organik olanın eksiklerini gidermeye dayandırıldığını ayırt edebiliyoruz. Hatta mesele burada anne baba-çocuk ilişkine değin açılıyor. Filmde Alice eşinden ayrılmış ve oğlu Joe’nun ergenlik problemleriyle başa çıkmaya çalışıyor. Baba ise şehir telaşının uzağında, doğaya çekilmiş yaşıyor. Anne, şehri ve iş yaşamını tercih ederken babanın tam aksi yönde hareket ettiğini, kendine yalıtık koşullar sağladığını görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında Alice’in çiçeği tasarlayışında oğluna sevgisinin yetmediğini düşünmesi de pay sahibi olabilir. Alice hem oğluna hem kendine sevgi arıyor olabilir yahut filmde psikiyatristin de işaret ettiği gibi kendine bir yaşam kurma çabasında olduğu öne sürülebilir. Alice’in kendine yaşam kurmaya yanaşmayışının oğlunu yalnız bırakmaktan korkmasına ve açmazın yine sevgiye, ebeveynliğe bağlandığı anlaşılıyor. Yaşam çözülemediği, açılamadığı için harici bir yardıma ihtiyaç duyuluyor ve bir canlı yaratılıyor. Alice belki de bilinçdışını yaralayan sorumluluk duygusunu, vicdan sıkıntısını bu yeni canlıya aktarmak istiyor.

Frankenstein’daki yaratık ile Little Joe’daki çiçeğin ortak noktası evlat olmanın güçlüğüne ve ebeveyn bakışının sorunlarına odaklanması… Hatırlanacağı üzere Frankenstein’da yaratık kendisini yaratan bilim adamına neden sevgi göstermediğini soruyor, itilip kakılmaktan yakınıyordu. Little Joe’da bu sorun çiçeğin yaratık gibi davranmayıp kendi düzenini bizzat üretmesiyle gideriliyor. Çiçek, çevresini saranlara negatif bir yüz göstermiyor, sinsice ilerliyor ve kurbanlarını öldürerek değil, bağımlı kılarak etkisi altına alıyor. Yaratık bir iktidar kuramıyor, topluma kabul edilmiyordu, çiçek ise bunu başarıyor, tatlı dilin muadili olarak kullanabileceğimiz hoş koku bu kez yılanı deliğinden çıkarıyor.

Mutlu eden çiçekten akıllı klozete yahut tam tersi

İKSV bünyesinde düzenlenen Filmekiminde her filmden evvel bir Eczacıbaşı şirketi olan Vitra’nın klozet reklamı gösteriliyor. Reklamda anne ilkin akıllı klozetiyle konuşuyor ve kızına iyi bakmasını tembihliyor, ardından da kızına dönüp “sana iyi bakacak” diyor. Esasında son derece rahatsız edici bir reklam bu. Bazı reklamların müşteriyi rahatsız edeceği öngörülse dahi mesajı ulaştırma kaygısıyla çekildiklerini biliyoruz. Bu reklam da onlardan biri… Rahatsız ediyor fakat ürünü de tanıtıyor. Bu rahatsızlığa karşın ürün muhtelemen alınıyor da zira ürün ihtiyaçtan ziyade bir boşluğa hitap ediyor: Kurgulanmış ebeveynlik. Festival seyircisini hedef kitlesi belirleyen reklam orta-üst sınıftan bireylere ve daha ziyade çalışan annelere sesleniyor. Şu soruyu soruyoruz: Bir anne çocuğunu neden klozete emanet eder? Filmde Alice oğlunu bir çiçeğe emanet ediyordu? Aynı boşluğu doldurmadıkları kesin! Öyleyse ne? Filmde ilgi ve sevgi, reklamda güven duyguları öne çıkıyor. Bu duyguların, tüm enerji ve zamanını iş dünyasına harcayan ebeveynlerin kendilerinde eksik bulduğu duygular olduğunu saptayabiliriz. Duyguların evlada geçmediği, aktarılmadığı koşullarda kurgulanmış bir ebeveynlik devreye giriyor. Kurgu ise yabancı müdahaleyi şart koşuyor. Reklamdaki sorun, üzerine titrenen, prens-prenses gibi yetiştirilen çocuk sorunu değil, iş epeydir geçmiş orayı. Kurgulanan, kariyeri hazırlanan çocuk düzlemi yerini beterin beterine, kurgulanan ve bir kariyer olarak tasarlanan, yeri geldiğinde revize edilen ebeveynliğe bırakmış. Analık-babalık bir övünç kaynağı haline gelmiş oysa bu yaklaşım geleneksel kökleri de olan feci bir yanılgından ibaret ve her şeyden evvel aile yaşantısını sabote ediyor. Şöyle soralım: Kızını tuvalete emanet eden anne yüzleşemeyen bir anne değil midir? Yahut bu anne filmdeki Alice’e benzemez mi? Belki reklamdaki anne de kızının daralttığı dünyadan rahatsızlık duyuyor ve rahatsızlığını duygularını başka bir nesneye aktararak gidermeye, iradesiyle uzlaşmaya çalışıyordur. Kimbilir!

Little Joe’da gerilim unsurları

Little Joe konusu ve işlenişi itibariyle psikolojik gerilim filmi olma iddiasında. Bunu ne denli başardığı, seyirciyi ne denli gerdiği ise tartışılır. Filmin müzik ve mekân kullanımının gerilim hissini artırması beklenirken aksine seyrelttiği görülüyor. Çiçek her karşımıza çıktığında karakteristik bir uğultunun yükselişi filmin baskın müziğini oluşturuyor, yine labaratuvar, özellikle de bitkilerin ekildiği sera bu seslerle özdeşleştirilmiş, kodlanmış diyebiliriz. Bu müzikler kulak tırmalayıcı türden ve gerilimi beslemek yerine seyirci ile film arasına set çekiyor. Bir nevi niyetinden bağımsız yabancılaştırıcı öğe haline geliyor. Diğer yandan labaratuvar mekânının sık kullanımı da bıktırıcı bir etki yaratıyor. Genel anlamda gerilim filmlerinde tehdit unsurunun şehre ve topluma doğru hamle yapması anlatının önemli bir kozu olarak dikkat çeker, Little Joe’da ise bilinçli bir seçim doğrultusunda “insanlığın geleceği”, şifreyle girilen kapalı kapılar ardına, seralara sıkıştırılıyor. Bu tercihte filmin ailevi ve toplumsal ilişkileri sorunsallaştıran yaklaşımının payı olduğu söylenebilir. Esasında Joe, seyirciyi germektense rahatsız etmeyi ön plana çıkarıyor fakat bu rahatsızlığı vurucu argümanlarla destekleyemiyor. Film umutsuz bir sonla, insanın kaybettiği bir sonla bitip çiçek kitlesel kullanıma açılır hatta okullarda ve hastanelerde hızla yayılmaya başlarken bu finalin yakıcılığını fark edemiyoruz. Geriye sorunlu ebeveynliğe yönelik tarif bir çabası ve bu çabaya eşlik eden bir “birey olma mücadelesi” kalıyor.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl