Basın ve medya tarihine oldukça meraklıyımdır. Kitap eklerinden birinde “MANŞET YALISININ KIZI/ Babıâli’den Medyaya Emeç Ailesinin Asırlık Hikâyesi” kitabının ilanını görünce hemen edindim.(Esra Tüzün- Doğan Kitap, Kasım 2016, 167 sayfa, artı albüm.)

Biyografinin öznesi Leyla Emeç Tavşanoğlu’nu tanırım. Basın şehitlerimizden Çetin Emeç’in de kız kardeşidir.

Kitabı, kısa sürede okuyup bitirdikten sonra takıldığım kimi yerlere değinmek istedim. Şöyle ki:

  • S.45’te “Amerikalı yazar Frank Morrison Spillane’nin yazdığı Mike Hammer serisi…” deniliyor.

Bu Mike Hammer serisinin yazarının adı Mickey Spillane değil miydi?

  • S.48’de: “Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü romanı da ilk Son Posta’da yayımlandı.” deniliyor.

Bu konuyu biraz açmamız gerekiyor:

1958 Yunus Nadi Ödülleri roman dalındadır.

Başvuru “yayımlanmamış roman dosyası” olarak yapılacaktır.

Birincilik Ödülünü Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü romanı kazanır.

Leyla ve Esra Hanımlar ola ki bana inanmayabilirler, onun için gelin hep birlikte Fakir Baykurt’un kendisinden okuyalım, “Yılanların Öcü”nün hangi gazetede yayımlandığını. Ödülü aldıktan sonra Fakir Baykurt, Yaşar Kemal’in kılavuzluğunda Cumhuriyet’in sahip ve başyazarı Nadir Nadi’yi ziyarete gidiyor gazetede:

Ayakta karşıladı bizi. “Bonjur! Merhaba! Buyrun! Hoşgeldiniz! Romanınızı pek çok sevdim. Yalın. Yaşar da yorumlarını anlattı. Köyde öyle işler oluyor demek? Büyük yapıt. Yunus Nadi Ödülü’nü büyüttünüz, hem de Cumhuriyet’e onur verdiniz; teşekkür ederim.”

(…)

Sizin diliniz ilk başta dikkat çekiyor, işlek. Bu güzel romanı Cumhuriyet’te günbölük (tefrika) yayımlayacağız; o zaman okurlar da sevecek!”

Yaşar’a dönüp sordu: “Ne zaman başlıyor?”

Yakın” dedi Yaşar. Cevat Bey duyuruları, hem de başlıkları hazırlatıyor.”

(…)

Romanın Cumhuriyet’te günbölük (tefrika) yayını aldı başını gidiyor. Yarıyı çoktan geçti.” (Fakir Baykurt, Köşe Bucak Anadolu/Özyaşam-4, Haziran 2000, Papirus Yayınları)

 

  • Leyla Hanım, “Bolşeviklerden nefret eden” bir babanın kızı olarak, kendisi de Türkiye’deki komünist hareketlerle hiç ilgilenmemişe benziyor. Rusça’dan çeviriler yapan Nihal Yalaza Taluy’a (ve benzerlerine) komünist damgası vurulduğundan söz ederken, Hasan Ali Ediz’i de katıveriyor o isimlerin arasına. Ona da Rusça’dan çeviri yaptığı için komünist damgası vurmaya kalkışırlarmış…

Hasan Ali Bey’le ilgili gerçeği şöyle sıralamaya başlayalım:

Halim” takma adlı Hasan Ali Ediz, yeraltındaki Türkiye Komünist Partisi’nin 1930’lu yıllardaki önemli yöneticilerinden birisiydi. Moskova’da yetişmiş bir KUTV’istti. 1929 Tutuklamaları’nın ardından başsız kalan TKP’nin Polit Büro’suna Şefik Hüsnü tarafından atanarak Türkiye’ye gönderilmiş; o da ülkeye gelir gelmez “Kızıl İstanbul” gazetesini yayın hayatına sokmuş, yoğun bir ajitasyon-propaganda faaliyetine girişmişti. Bu yüzden 1931 başlarında yakalanıp yargılanmış hapse mahkûm edilmişti. Aynı faaliyetlerini hapisaneden de sürdürünce tekrar yargılanıp, daha da uzun süreli bir hapse mahkûm edilmiş, 1933 affıyla hapisten çıkmış, yukarıya (Sovyetler Birliği’ne) gitmişti. 1936-1938 yıllarındaki Moskova Duruşmaları’nın kanlı akıbeti, kendisini büyük bir ürküntü ve korkuya sokmuştu. Buharin’in kurşuna dizildiği 1938 davası sırasında Moskova’da Lux Otel’de öteki bazı enternasyonal komünistlerle birlikteydi.

O ürküntü ve korkuyla döndüğü Sovyetler Birliği’nden Türkiye’de kendisini bir sürpriz daha beklemekteydi: Nâzım Hikmet Ankara Kara Harp Okulu Davası’ndan 15 yıl ağır hapse, İstanbul’daki Donanma Davası’ndan da 20 yıla mahkûm edilmişti. 1930’larda TKP’yi birlikte yönettikleri Hikmet Kıvılcımlı (uzaktan akrabası olur) da aynı davadan 15 yıla mahkûm edilmişti.

Bunun üzerine Hasan Ali Ediz; kendisi gibi eski Polit Büro üyesi Eczacı Vasıf’la birlikte T.C’nin gizli polis örgütü Milli Emniyet’e yazılı olarak başvurarak, bundan böyle komünist faaliyet içinde bulunmayacağına dair söz vermişti.

Bu konuda dürüst davranmış, gerçekten de, öldüğü 1972 yılına kadar da, zaman zaman komünistliğin ucuzlayıp sokağa döküldüğü zamanlarda bile Milli Emniyet’e verdiği sözü çiğnememişti. Leyla Hanım’ın onunla ilgili bilgi ve duyumlarının; en çok babasının gazetesi Son Posta’da Rusça’dan yaptığı edebî çevirileri ve edebî faaliyetleriyle sınırlı olduğu anlaşılıyor. “Son Posta”daki bazı telif yazılarında “H.Alaz” takma adını kullanıyordu.

Türkiye’nin çok kaba, görgüsüz ve akılsız sağı; döneni, dönmeyeni, fikrinde ve eyleminde sabit duranı birbirinden ayırıp seçmeden, toptan önüne gelene “komünist” yaftası yapıştırdığından Hasan Ali Bey’i de o masumlardan birisi sanıyor Leyla Hanım…

Biyografi, birinci tekil şahsın (yani Leyla Emeç Tavşanoğlu’nun) ağzından ve kaleminden söylenip yazılmışken, en azından benim işaret ettiğim yukarıdaki hataları bile fark edip düzeltemeyen “Esra Tüzün” imzası ne arıyor ki kitapta?

Kimin kıyakçılığıysa; “Esra Tüzün Bibliyografyası”na bir kitap daha eklenmek istenmiş gibime geldi benim…

HALİT ZİYA BEY “SON POSTA”NIN ORTAKLARINDAN MIYDI?

Basın Tarihi özel ilgi alanlarımdan biridir. İnternet’te dolaşırken bir sahaf sitesinde; meslek büyüklerimden rahmetli Nail Güreli’nin “Dünden Bugüne Babıâli” kitabı gözüme ilişti.

Görüp okumadığımı ve bende olmadığını fark ederek o sahaftan edindim.

Kitap Heyemola Yayınları tarafından Ekim 2009’da yayımlanmış. (231 sayfa, resimli)

Rahmetli Nail Güreli “Dünden Bugüne Babıâli”ye, bizatihi kendi yaşadığı Babıâli’yi anlatmaya başlayarak girmiş. Hemen “I. Bölüm”ün ikinci kesimi “İkinci Adım: Son Posta”yı ele alıyor.

Bir yerinde; “Son Posta’nın öyküsünü Leyla Tavşanoğlu’ndan dinlediklerimle birlikte şöyle özetleyebilirim” diye başlıyor. Leyla Tavşanoğlu’nun önemi nereden mi geliyor? Son Posta gazetesi sahiplerinden Selim Ragıp Emeç’in kızı oluşundan.

Keşke Nail Güreli üstadımız bize Son Posta’nın hikâyesini Leyla Hanım’dan dinledikleriyle özetlemeye kalkmasaydı. Neden derseniz, Leyla Hanım’ın Son Posta konusunda kafası o kadar karışık ki… Dört ortaklı bir gazete olan Son Posta’nın ortaklarından birisinin adını ve gazetenin ilk yayına başladığı tarihi yanlış biliyor.

Rahmetli Nail Güreli Leyla Tavşanoğlu’ndan dinledikleriyle şöyle yazıyor Son Posta’yı:

Selim Ragıp Emeç, Zekeriya Sertel, Halit Ziya Uşaklıgil ve Halil Lütfü Dördüncü (1893-1972), dört ortak 1928 yılında Son Posta’yı yayımlarlar.” (S.34)

Burada dört ortaktan birisi olarak gösterilen Halit Ziya Uşaklıgil ismi doğru değildir. Gerçi Son Posta’nın ortaklarından biri Uşaklıgil soyadlıdır, ancak bu kişi Halit Ziya Bey’in kuzeni Ali Ekrem Uşaklıgil’dir.

Son Posta’nın yayım hayatına başladığı tarih ise; Leyla Hanım’ın hatırladığı gibi; 1928 değil, 27 Temmuz 1930’dur.

Yanlış devam ediyor:

Dört ortaklık 1935’e kadar sürer, bu yılda Zekeriya Sertel ile Halil Lütfü Dördüncü ayrılıp Tan Gazetesini çıkarmaya başlarlar. Selim Ragıp Emeç ile Halit Ziya Uşaklıgil (1866-1945) Son Posta’yı birlikte çıkarmayı sürdürürler. 1952’de Uşaklıgil’in ölümü üzerine, gazete Selim Ragıp’a kalır.” (S.34-35)

Peki bu ne demek oluyor şimdi?

Gazetenin ortaklarından birisi olarak gösterilen Halit Ziya Bey’in doğum-ölüm tarihleri verilmişken, 1952’de ölen Uşaklıgil kim oluyor?

O tarih, kuzen Ali Ekrem Uşaklıgil’in ölüm tarihi…

Basın-yayın-iletişim öğrencileri inşallah basın tarihimizi ve Babıâli’yi bu kitaptan öğrenmeye kalkışmazlar.