Ana Sayfa Kritik Mardin 1915: Yves Ternon’un aynı adlı kitabına farklı bir bakış

Mardin 1915: Yves Ternon’un aynı adlı kitabına farklı bir bakış

Mardin 1915: Yves Ternon’un aynı adlı kitabına farklı bir bakış

“Zulüm bizdense ben bizden değilim”

Rachel Corrie.

Rachel Corrie Filistin’de bir mülteci kampında İsrail zulmüne karşı direnişte Filistinlileri destekleyen ve eylem sırasında bir İsrail buldozeri tarafından ezilerek öldürülen Amerikalı bir aktivistti. Yazıya onun sözü ile başlamaktdaki amacım bu tip olayları değerlendirirken mutlaka tarafsız olmak gerektiğini hatta taraf olunacaksa sizden biri olmasa da mağdurun yanında olmanın erdem olduğunu vurgulamak.

Etnik ve kültürel kimliklerin çeşitliliğini içinde barındıran bir toplumda farklı grupları birbirine kırdırmak büyük yanlış. Tarih ne yazık ki tehcir, soykırım, katliam olarak adlandırılan olaylarla doludur. Bu olayları değerlendirirken de belirli bir etnisitenin yanında olmak ya da belirli bir etnisiteyi suçlamak yerine olayların nedenleri üzerinde durmak gerekir. Bu olaylar tarihe gömülerek, konu edilmesi yasaklanarak unutturulamaz. Tekrar yaşanmaması, tekrarının önlenmesi için tarih ile yüzleşmek gerekir. Suçlu arayarak değil sebep sonuç ilişkileri gözden geçirilerek, tarafsız bir bakışla sorgulamak gerekir. Olayları evrensel ölçülerde uluslararası hukuk ve insan hakları yönünden değerlendirmek gerekir.

Tehcir ya da soykırım Osmanlı İmparatorluğu’nun en zayıf olduğu döneme rastlar. İmparatorluğun egemenliği altındaki eyaletlerin bağımsızlıkları için uyandığı dönemdir. Ülkeyi fethettiği topraklardan aldığı ağır vergilerle yöneten devlet giderek gerileme dönemine girmiş, çaresizlikle kurtuluşu ülkenin farklı etnisitelere ait vatandaşlara ait sermayenin yerli sermayeye dönüştürülmesinde görmüştür. Yönetimde etkili olan Jön Türklerin yanlış politika uygulamaları sonucu Anadolu’da bazı illerimizde kitlesel imhaya dönüşen olayların yaşanmasına sebep olmuştur. Bölgede 1891 yılında II. Abdülhamit tarafından devletin bölünmesini önlemek için Hamidiye alaylarını kurulmuştur. Hamidiye alayları Kürt kökenli aşiret mensuplarından oluşur. Bölgenin ileri gelenlerine yetki veren bu birlikler adeta kontrolsüz güce dönüşür. Hamidiye alayları devletin kontrolünden çıkmış bu alaylar çeteye dönüşmüştür. Tehcir yasası ile azınlıklar hedef alınmış bölgedeki hareketlilik tehcir ile çözümlenmek istenir, fakat uygulamalar kitlesel bir kıyıma dönüşmesi engellenemez.

Yves Ternon’un kitabın birçok bölümünde belirttiği gibi kitap yazılırken üç kaynak; eldeki belgeler, kayıtlar ve mağdurlardan kalan yazılı anılar baz alınarak kurgulanmıştır. Özellikle kitabın akışından kronolojik bir anlatım olmadığı aynı olayın birkaç yerde tekrarlanmasından da anlaşılmaktadır. Verilen rakamların başka kaynaklara göre farklılığı da dikkat çekiyor. Olaylar ve rakamlar devletin tarih yazıcıları tarafından farklı kaydedilir farklı yorumlanır. Resmi tarih anlatısı devletin çıkarlarına uygun bir tarih yazar, bu da her zaman inandırıcı olmamaktadır. Konu ile ilgili belgelerde ve diğer kaynaklardaki bilgilere göre farklılıklar görülmektedir.

Kitabın yazımında üçüncü sırada kaynak olarak anılar geliyor. Anılar da bireysel olması ve duygusallık taşıması bakımından oldukça abartılı ve o kadar da inanılmaz gibi algılanıyor. Yazarın elindeki bütün kaynakların birleşimine dayanan kurgulaması ne kadar güvenilir olabilir. Abartmak acı yaşayan insanın doğasında vardır ve genellikle ona hayal gücü denir. Anıları okudukça anlatılanların bugüne kadar kulaktan kulağa anlatılagelmiş anılarla benzerliğine bakarak tarihe geçmiş bir tehcir olayının gerçekliğini kabul edilmelidir. Bu kitap alanında belgelere dayanarak yazılmış tek kitap değildir. Aynı coğrafyada başka şehirlerde yaşanan tehciri anlatan kitaplarla karşılaştırıldığında olaylar da bilgiler de örtüşmektedir. Adı ister tehcir ister soykırım olsun bölgede kitlesel bir katliam yaşanmıştır. Yves Ternon’un kitabında anlattıkları gerçektir. Bize düşen bu tarihi gerçek ile yüzleşmektir.

Kitap Ermeni cemaatinin tehcirini anlatıyor sanılsa da aynı coğrafyanın diğer Hristiyan cemaatleri de kapsamaktadır, Süryaniler de bu süreçte zarar görenler arasındadır. Yaşananlar birlikte yaşama etiğini yok etmiş, eski dostlar düşman olmuşlardır. Göçe zorlananların malları talan edilmiş, mülkler devlet eliyle satılmış, dağıtılmış, hiç edilmiştir. Kitap tehcir kafileleri, esir pazarları, kurşunla öldürülenler, suya atılarak boğulanlar gibi dehşet ve şiddet içeren olaylar ve anılar ile sürüp gidiyor. Tehcirden kurtulma vaadi karşısında toplu halde din değiştirme olayları kaydedilmiş. Gavurun canı, malı ve namusu İslam’a helaldir fetvaları verilmiştir ne yazık ki. Kadınlar ve çocuklar aklın kabul edemeyeceği zulme uğramışlar. Kitapta kötü örneklerin yanında iyi örnekler de az da olsa anlatılmaktadır. Komşularını koruyanlar saklayanlar, giderken ev, çocuk emanet edilenlerin anlatıldığı anılar da mevcut.

Tehcir ile yaşanan vahşetin akabinde bölgede tifüs ve kolera salgını görülüyor. Tifüs exanthematik adlı parazit ile bulaşıyor. Halk arasındaki inanca göre soykırımı yapanların bu hastalıklarla Tanrı tarafından cezalandırıldığına inanılması da ilginç, oysa hastalık ne din ne de ırk tanımıyor oldukça kayıp yaşanıyor. İkinci ilginç iddia ise Hıristiyanların ölürken gökten üstlerine yeşil bir ışık indiğine dair anlatılanlar, hatta bazı Hristiyanların ölürken vücutlarından yeşil ışık yükseldiğini görenlerin anlattıkları da var kayıtlarda. Bunlar bölge insanının inançlarının ne kadar saf ve derin olduğunu düşündürüyor.

Uzun yıllar bu olaylardan bahsetmek yasaktı, özellikle soykırım sözcüğünü kullanmak.

Birleşmiş Milletlerin 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre bir eylemin soykırım olarak tanımlanması için, belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla tümünün ya da bir bölümünün yok edilmesinin amaçlanması gerekir. Bütün bu yaşanılanları okuduktan sonra okur kararını vermelidir.

Resmi tarih Ermenilerin kurdukları Hınçak, Taşnak gibi çeteler kurarak isyan çıkardıkları, Kürt köylerine saldırdıkları için tehcire zorlandıklarını yazsa da olaylar tehcirin ötesinde sermayenin el değiştirmesi olayıdır. Özellikle Diyarbakır ve Antep şehirlerindeki soykırımı anlatan kitaplar incelendiğinde birçok ticarethane, fabrika ve endüstriyel kuruluşa nasıl devlet tarafından el konulduğunu, köylerde her türlü malın mülkün nasıl devlet eliyle, çıkarılan yasayla toplatıldığı anlatılır. Mardin’de de benzerleri yaşanmış, Ternon’un anlattıklarına göre 1916 yılının sonbaharına kadar olaylar devam etmiştir. Daha sonra durumun yanlışlığı fark edilip geri dönüşlerine izin verilse de yaşanılanlar unutulacak gibi değildir.

Maalesef bugün hala yaşanılanların bedeli ödenmektedir. Haksızlığın bıraktığı yara halâ kanamakta ve ekilen nefret tohumları durmadan kendini gizlice yenilemektedir. Medeniyetler beşiği, din dil, ırk kardeşliği söylemi ile yaşanılan ayıp örtülmeye çalışıldıkça yaralar halâ bir yerlerden izlerini göstermektedir. Kitabı okuyacak olanlara kitabı akıl ve adalet süzgeçlerinden geçirerek okumalarını ve değerlendirmelerini tavsiye ederim.

KAYNAKLAR

Aydın, S., Özel, O., Ünsal, S., & Emiroğlu, K. (2019). Mardin Aşiret, Cemaat, Devlet , İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Kurt, Ü. (2018). Antep 1915, İstanbul: İletişim Yayınları.

Ternon, Y. (2013). Mardin 1915, (Çev. N. Tateosyan,) İstanbul: Belge Yayınları.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl