Ana Sayfa Litera  METİN AYDIN’IN BİSTURİ’Sİ

 METİN AYDIN’IN BİSTURİ’Sİ

 METİN AYDIN’IN BİSTURİ’Sİ

Deneme tarzında yazılmış bu eseri incelediğimde, işin içinden, kolay çıkamayacağımı anladım. Çünkü her yazının içinde ayrı bir huzursuzluğa değinilmişti. Ayrıca kullanılan dilin sade olmasına karşın, imgesel veya soyut bir anlatım olduğunu söyleyebilirim. Ben şahsen şiir incelemesinde zorlanan bir yazarım. Ama bir satıra bir kitap sıkıştırmış birini eleştirmek de kolay değil, yani haksız değilim!

Metin Aydın’la, ilk kitabımı yayınlamak istediğim zamanlarda, tanışmıştım. Sağ olsun benimle ilgilenmişti ama kafamı allak bulak ederek. Onu anlamam zaman aldı. Çünkü ben Türkiye’deki edebiyat dünyasından bihaber bir balıktım! Metin Aydın gözlerimi açmaya çalıştıkça, ben direndim ve dördüncü kitabımı yayınladıktan sonra pes ettim; Metin Aydın haklıydı!

Onun, her yazı yazanı, bir ışık olarak gördüğünü geç anlamıştım. Ayıp etmiştim. Ama o ben yazdıkça benden vazgeçmemişti. Neden mi? çünkü o, ‘’Işık, biraz daha ışık!’’ diyenlerdendi. Özellikle Mardin’deki yeni yazarlara destek olan, onları bilinçlendirmeye çalışan Metin Aydın’a ne kadar teşekkür etsem azdır. Yazmaktan soğuduğumda, onu arıyorum ve bir saat sonra yeni bir öykü yazmış oluyorum. Metin Aydın’ı anlatmak zor bir iştir. Bu nedenle BİSTURİ isimli bu eseri, sadece anmış ve hatırlatmış olacağım…

HUZURSUZ METİNLER (Bisturi): Düşünce metaforlarının zıt örneklerle çarpıştığı, neden sonuç ilişkilerinin, buğulu bir cam ardından verildiği bir metin ile karşı karşıyayız…

Huzursuz metinlerin kalbi, ‘’Siz okurlara, biraz özel ve cevapsız kalacağını bildiğim huzursuz metinler yazacağım.’’ sözünde mündemiç.   Huzursuzluğu bir aşk olarak sunan yazarımızın neler dediğini anlama gayreti içinde olmak lazım.

Acaba huzursuz metinler, ‘’Yürekte biriken tomarla soruna’’ bir cevap niteliğinde mi yazıldı. Yoksa hayatın, paradokslar içinde belirginleşip, sonra da yanıltıcı birer hülyaya dönüşümünü mü anlatıyor, yazar(Metin AYDIN).

Yazar,(Bir ara yazmaktan vazgeçer gibi oluyor.) sıradan insanların, arabeskimsi ve yalıtkan huzuruna imrenip, bütün duygu ve düşüncelerinden vazgeçebilecek mi? Sanmıyorum! Vazgeçebilecek olsaydı, yazmazdı.

Eşrefi mahlûkatın gerçekten eşrefi mahlûkat olduğuna şüpheyle bakıyor; bu onun, insanın eşrefi mahlûkat olduğuna inanmamasının değil, izafiliğin bir neticesi gibi görünüyor. Bununla beraber, ilişkilerdeki sahtelik, psikososyal insanın kendini değiştirirken ki bu potansiyeli, müspet veya menfi olabilir, bencillikten azade ve sadece fayda eksenli olmayan dönüşümün neden mümkün olamadığını soruyor gibidir. Hatta aile kurumunun bile samimiyetten uzak, amaçsız birlikteliklere dönüşmüş olmasını ciddi anlamda yadırgamaktadır.

Toplumsal öğrenilmişliklerin tek düzeliğinden çıkışın, huzursuzlukla mümkün olacağını, sezdirmeden vermeye çalışan yazarımız; bununla, düşünmeye teşvik etmek gibi bir amaç da gütmüş olabilir.

Şimdilik huzursuz metinlerin bir öneri sunmadığını, ama izafi anlamda, herkesin huzursuz olmak mükellefiyetinde olduğunu, okuyucuya ilan eden bir manifesto olduğunu söyleyebilirim. Şimdi denemelerden birkaç örnek vermek istiyorum.

MÜSVEDDE Buradaki pejmürdenin, günümüz aydınlarının gördüğü değer olduğunu sanıyorum. Artan nüfus ve binalar içinde, Platon gibi, ulu insanların farkındalığına ermiş olmasına rağmen, hayatı rezilce yaşayan aydınların, bir rüyadaki tasviri gibidir, bu pejmürde adam. Belki de, entelektüel birikime değer verilmemesinin huzursuzluğudur, bu müsvedde adam.

LANETLİ TUZAK Huzursuzluk, bir Donkişot yaratabilir mi? Neden yaratamasın ki! Lanetli tuzak, neyi temsil edebilir diye düşünmeden edemiyorum. Belki de, hazcı bir toplumun düştüğü tuzakları anlatıyordur, olamaz mı? Keskin kalemiyle kâğıtlara, sivri bir dille sunulacak çok şey var. Ama insanların, hakikati söyleyen sivri bir dil değildir heves ettikleri; boyunlarını koparacak ballı bir avucun içini mi yalıyor ki, yazar bu şekilde konuşup durmuştur. Anlayamadığım şey ise yazarın, yazdıklarını anlamak için neredeyse rüya tabiri yapabilecek kadar uzman olmak gerekiyor. Sanırım, Metin Bey’i şahsen tanımamın acımasız avantajını kullanıyorum. Ama herkes seni tanımıyor ki, biraz meramını daha sade bir dille anlatsan olmaz mı, diyesim geliyor. Aforizmaları sevdiğini bilirim, ama her kafa da bunu kaldırmaz ki!

 

EMİR DEMİRİ KESER; ORHAN PAMUK’un romanlarında bile… Senin kurduğun anlaşılmaz cümleler yok! Diyor, Metin Aydın’ın eşi; Yenge haklı!  Çok zor cümleler kurduğu doğrudur yazarımızın.

Bu yazının mahremiyetti içinde yazarın samimiyetini görüyorum. Ve mizahi anlamda da keyif verici, bu nedenle aforizma yerine mizahı kullanmasını, bundan sonraki yazın hayatı için elzem görüyorum. Çünkü bu yazı cidden keyifliydi.

Peki, bu rüyanın tabiri nedir; Metin bey bunu keyif olsun diye mi yazdı? Elbette ki, hayır! Çünkü müdahaleci bir toplunda yaşadığımız doğru, ayrıca kıyaslama yapan bir toplumuz; Orhan pamuk gibi değilsen yazma! Popülerlik, milletin içine iyice işlemiş, aslolan yazma eyleminin düğün, ölüm bahanesi olmadan sürdürülmesidir. Yoksa yazar, neden kendine kılıbık dedirtsin, değil mi? gerçek bir kılıbık komik olmazdı zaten, ama yazar bununla keyifli bir metin yazmayı başarmış, yine söylüyorum, mizah aforizmadan iyidir…

 

YÜZSÜZ; Denemeler, ancak; deneme yoluyla eleştirilebilir sanıyorum. Bu nedenle Metin Aydın’ın bu eserine toptan bir fiyat biçmek olanaksızdır. Yiğidi öldür; hakkını yeme, değil mi? Yıllar önce okuduğum bir kitabı anımsadım. Hop pa laa! İsmindeki bu kitabı Robert Fulghum isimli bir rahip yazmıştı. O da, Metin Aydın gibi, anıları üzerinden bir deneme yazmıştı. Fulghum’un bu eseri çok keyifli bir eser olup hayatın daha sade yaşanmasını tavsiye eden bir kitaptır. Metin Aydın’ın eseri de hemen hemen aynı tarzda yazılmış olup, trajediyi keyifli bir dille anlatması; eserin keyifli bir şekilde okunmasını sağlamıştır.

MAĞDUR AMA KÖTÜ BİR ADAM; Böyle bir adamı dayak yesin diye teslim eder miydiniz? Karbonat vicdanlı yazarımız teslim etmemekle iyi etmiş. Yine yıllar önce, elimde Das Kapital, işyerimde  oturmuş okuyordum. Yanında küçük bir kız çocuğuyla, kırklı yaşlarında bir adam tepemde durup,

-Lütfen bize yardımcı olur musunuz? Diyerek, yardım talep etti.

-Hangi konuda yardımcı olacağım peki?

-Bu kızın röntgeninin çekilmesi lazım, ama sigortası yok, benim de cebimde param yok ki ücretli çektireyim. Ben o sırada urfa SSK hastanesinde röntgen teknisyeni olarak çalışıyordum. Bir an kararsız kalmıştım. Adam ise elimdeki kitaba bakıyordu. Daha ben cevap vermeden,

-Elindeki kitaba rağmen yardım etmezsen, yazıklar olsun sana! Dedi. Meğer adam Marks amcayı tanıyordu. Kızın filmini hemen çektim tabii ki. Peki, elimde o kitap olmasaydı çekmeyecek miydim? Kurallar vardır, bu doğru. Hatta resmi kurallar. Ama vicdan her şeyden daha önemlidir.

VAY AİLEM VAY! Aslında kitabın ismi keşke bu olsaymış, bisturi değil de, vay ailem vay! Neden mi peki? Metin Aydın, bir dizi filmi üzerinden sosyal psikoloji ve günümüz insanının durumunu gayet güzel izah etmiş.  Şimdi normalde, insanların hâlihazırda, dünyanın siyasi ve ekonomik sorunlarıyla ilgilenmesi lazım, ama görünen o ki, kimsenin umurunda değil. Ülke ne durumda, ekonomi nasıl düzelecek. Kürt ve Alevilerin sorunları var mı, yok mu? Bunlar mühim meseleler değil. İnstagramda Livaneli’nin takipçi sayısı Aleyna Tilkinin dörtte biri. Ki zülfü Livaneli, hem sanatçı, hem yazar, hem fikir adamı, hem yönetmen, hem siyasetçi; say say bitmez, ama gel gelelim takipçi sayısı, bazı popçulardan az.

Bu durumu izah etmek için bir tarikat tanıtayım. SCİENTOLOGY tarikatı. Birçok ünlü bu tarikata mensuptur. Kurucusu Hubbart adındaki bir yalancı!  Aslında Hubbart, bu tarikatı yeni bir din olarak lanse ediyor. Hatta bunu böyle lanse etmesinin nedeninin, devlete vergi vermemek, olduğunu da itiraf ediyor.

Onlarca ilkel toplumu inceleme fırsatı bulan Hubbart, zengin ve mutlu olmanın en kısa yolunun dinler olduğunu, hemen olmazsa da, keşif ediyor. Bin tane kitabı olan bu adam günlüğü 500 dolardan dersler veriyor ve gittikçe artan sayıda müridi oluveriyor! Birçok kişi, hatta eşi bile psikiyatriye yatırılması gerektiğini düşünse de, bu gün bu adama tabi binlerce kişi vardır. Neden mi peki? Cevap basit; zenginlik ve mutluluk! Hubbart müritlerine bunu vaat ediyor.

Onların bilinçaltındaki olumsuzlukları silip mutlu kılıyor çünkü. Bu nasıl yapılıyor peki. Tabii ki, bir cihaz yardımıyla! Müritler, diyaloglara tabii tutulurken; bir cihaz, onların kaygılarını ölçüyor, Hubbart’ın ekibi de bu kaygıları tespit edip şahsı, bu kaygılardan kurtarıyor veya azaltıyorlar bu kaygıları. Hubbart, bunun işe yaradığını bulunca psikologlara kendi yöntemini de sunmayı ihmal etmiyor.  İşin en önemli kısmı ise müritler, bunun bir din olmadığını, Hubbart’ın yalancı olduğunu biliyor, ama yöntemin işe yaraması onların bağlılığı için yeterli oluyor.

Trovolta, ‘’Kendini iyi hissediyorsun, bu yeterli değil mi? ‘’ diyor. Birçok ünlü de aynı görüşte. Tom Cruise de aynı görüşte. Demek ki işe yarıyor.

Daha fazla uzatmadan, Metin Aydın’a dönelim. Vay ailem vay! Diyor, Metin Aydın ve toplumu bu perspektiften incelemeye başlıyor. Kardeşler futbol maçı için büyük bir heyecan içinde, çünkü oynanmış bahisler ve umutlar var. Anne ise dizisini kaçırmamak peşinde; toplumun geri kalanı peki, aynı durumda değil mi? Dünyanın nereye gittiği kimin umurunda?

Toplumun bu durumda olduğunu bilen, iç ve dış güçler!!! Topluma istediklerini vermekten geri durmuyorlar elbette. Bu toplum okuyarak, devrimler yaparak bir yere varılamayacağını, yazar ve düşünürlerden çok önce anlamış olsa gerek. Ne gerek var ki, ‘’Kendini iyi hissetmek yeterli değil mi?’’

Ama Metin Aydın, Huzursuz Metinler ile öyle olmaması gerektiğini düşünüyor. Her ne kadar toplum, yazar veya düşünür olmazsa da! Toplum mutlu/umutlu olmak istiyor. Marks, ‘’ Din afyondur’’ diyordu, ama Hubbert: ‘’Din paradır’’ veya para kazanmanın yoludur! Diyerek topluma SCİENTOLOGY’i sunmuştu. Topluma sunulan birçok şeyin, bu tarikatın sunduğu şeye benzediği kesindir.

Bisturi isimli bu esrin içindeki metinlerin ana temasını toplumun huzursuz ve düşünen bir toplum olması gerektiğine inanan yazılar oluşturuyor. Katılırsınız veya katılmazsınız, ama huzursuz olmak gerek diye düşünüyor Metin Aydın…

 

Her Kitabın bir yazılış amacı vardı. Okuyucu ebette ki, okurken, bu amaca ulaşma gayreti içinde olur, ancak denemelerin diğer edebiyat türlerinden daha zor anlaşılır bir yapısı olduğunu düşünüyorum. Daha çok monologlar tarzında yazılan denemelerin, kişisel bir meditasyon hali olduğunu ve okuyucunun da bu meditasyona davet edildiğine inanıyorum. Ayrıca yazmak, yazarken düşünmek; özellikle deneme yazımının da en güzel sonuçlarıdır…

Toplumsal öğrenilmişliklerin tek düzeliğinden çıkışın huzursuzlukla mümkün olacağını sezdirmeden vermeye çalışan yazarımız, bununla düşünmeye teşvik etmek gibi bir amaç da gütmüş olabilir. Huzursuz metinlerin bir öneri sunmadığını, ama herkesin huzursuz olmak mükellefiyetinde olduğunu okuyucuya ilan eden bir manifesto olduğunu düşünüyorum.

Kendine has dili, keyifli anlatımıyla Bisturi’yi sıkılmadan okudum. Benim düşüncelerime ve hayata bakış açıma ters düşen görüşler de bu eserde mevcut olsa da ‘’Her şey zıttıyla kaimdir.’’ düsturunca; zıtlıkların, hayatın kaçınılmaz bir gereği olduğunu düşündüğümden, bu durumu yadırgamıyorum.

‘’Bu içinde yüzdüğümüz yandan çarklı gemi hayli su aldı çünkü. Küreklere olanca sarılmanın vaktidir… Ol sebepten; yeni bir yaşama dair, gıcır gıcır kelimeler bulmalı/ çıkarmalı!.. Irzına geçilmemiş aydınlık düşüncelerle yeniden kurulacak esaslı cümleler ışığında; kavga ve nefret dilini de gıdım iplemeyecek bir inançla, ışıktan bir bisturi olup, cümle insanlık değerleriyle hemhal bir katıksız vicdanla, kirletilmiş ve zehirlenmiş yaşamlarımızın hepten sağaltılması adına; bu hepten kötürüm durumdaki karanlığın böğründen rengârenk ışıltılar koparmalı.’’ (Bisturi sayfa 30)

Kendi hayatımızdan da birçok anıyı bizlere hatırlatacak olan bu eseri herkesin okumasını tavsiye ediyorum.

Kimdir, Metin Aydın: 1971´de, Mardin / Kızıltepe´de doğdu. 1990 yılından bu yana, birçok gazete ve dergide yazı ve şiirleri yayınlandı.

Hercümerç

Üryan

Bisturi

Biblo hayat

 

Yayınlanmış eserleri olup, ayrıca editörlük de yapmaktadır. Aforizma tarzında yazdığı yazılarını beğeniyle okuduğum Yazar Metin Aydın’a başarılarının devamını diliyorum.

 

 

 

 

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl