Ana Sayfa Litera MİTOS ÜZERİNE

MİTOS ÜZERİNE

MİTOS ÜZERİNE

“Simgenin miti simgenin kendisinden daha önemlidir.” A. De Saint Exuspery

1.

Hegel “Mitos, kendini bağımsız olarak ortaya koyamayan düşüncenin güçsüzlüğünün bir anlatımıdır” der.

Bu ifadede iki bölüm göze çarpıyor:

Kendini bağımsız olarak ortaya koyamama.

Bu anlamda düşüncenin güçsüzlüğü.

Düşünce, maddi dünyanın temellendirdiği insan beyninde biçimlenen ve oluşan kurgusal bir yapı. Maddi dünyayı oluşturan evren, doğa, toplum unsurlarının kavranması, anlaşılması ve temel niteliklerinin ortaya çıkartılması çabaları doğrultusunda düşünce; ancak o zaman kendini ifade edebilecek düzeye erişebilir.

Bu ise bilme ve bilmenin bilgisiyle algılanabilen gerçekliğin (hakikat) elde edilmesi ile olanaklı gibi. Gerçeklik, görüngüleri (fenomen) ile birlikte gerekli olanı kadarı ortaya konamıyorsa, gerçeğin anlaşılması güçtür.

Düşüncenin, yaşanılan dünya gerçekliğinin tüm yüzlerine bağlı olmadan tanımlanamaz olması; düşüncenin ve dolayısı ile düşünme eyleminin öznesi olan insanı, kendi sınırlarının kısıtları nedeni ile dışındaki var olan realiteye, kişilere ve yapılara bağlanmasına yol açacaktır.

Bu kimi zaman bilimsel kuşkuculuğu dışlayan parti militanlığına dönüşecek, kimi zaman emirleri sonsuz bir itaatle yerine getiren askerliğe indirgenecektir. Kimileyin bir pop yıldızının ya da bir spor takımının fanatik taraftarlığına bürünecek, bazen bir inanç sisteminin müritliğine, dervişliğine soyunacaktır.

Bağlanılan ve aşkın (transandantal) olan odağın somutlanmış kişiliklerine bağlanan insan ve topluluklar tarafından sınırlamalar getirilecek ve onları dokunulmazlık düzeylerine yükseltecek ve tabulaştıracaktır.

Kişilerin / toplulukların gerçekliği ve ilişkileri kavrama düzeyi arttıkça tabulaştırmaların etkileri sönümlenebilecektir. Yalnız sönümleme / azalma, düşünce ve öznesinin dünyaya, gerçekliğe, bilginin neliğine yönelik açıklığı bilinç düzeyi oranında dirençli ya da dirençsiz olacaktır.

Mitos dediğimiz olgu da işte bu durumun dirençli bölümüne denk düşüyor. Böylelikle düşünce ve öznesinin, kendini bağımsız ve açıkça ortaya koyamaması ile ifadesini bulan mitosun anlatım / anlamlandırma / hedef / görünür kılma yerine geçirilmesi sorunu devreye girer.

Düşünce ve öznesi, dayandığı mitosu aracılığı ile onun farz edilen tanımları, koşulları ve konumları ile kendine zenginlik / derinlik kazandıracaktır. O, bir film, pop yıldızının, bir kurumun, bir sportif ya da müzik grubunun, bir fırkanın, ideolojinin, sistemin dogmatik bağlılığının, dinin, partinin, statükonun vb. inatçı / gözü kara / ateşli / fanatik savunucusudur.

Moda ise mitosun kısa bir anına denk düşen toplumsal bir arazdır (ilinektir). Düşünce ve öznesi çıplaklığı ile olguyu ya da olanı kavradığı andan başlamak üzere modaya konu olan şey ya da şeylerden desteğini çeker.

Bu açıdan dinler, inançlar, moda değildirler. Ancak mitosturlar.

Burada moda ve tüketim ilişkisi, emek sahibinin ürettiğine yabancılaşması ve diğer yanlar konuya bağımlı olmadıkları için ele alınmamıştır.

Kısaca söylemek gerekirse, modada asli olanın biçimsellik olduğu söylenebilir. Mevcut biçimsel formlara uygunluk açısından bireyin, kendini yapılandırması, çevreye kabul ettirmesinin bir başka yüzü (veçhe) denilebilir modaya.

Böyle bir ön kabulle modaya yaklaşırsak, anladığımız anlamıyla bir var olan verili koşullara uyum isteği, modayı geçicilikten, kalıcı / kuşatıcı yaşam alanlarına dönüştüğünü söyleyebiliriz. Moda, etkisi altına aldığı / çektiği / bağladığı / bağımlı hale getirdiği kişileri / grupları / toplulukları / toplumsal birimleri / sınıfları / cemaatleri yönlendirme gücüne sahip olduğu inkâr edilemezdir.

Mitos / moda değil, mitosu / modayı üreten / yöneten / işleten aşkın (transandantal) birimler, tüketim / eşya edinme / sahip olma / satın alma gibi bağımlılık biçimleri ile kendisine tabi olan kişileri / grupları / toplulukları / toplumsal birimleri / sınıfları / cemaatleri koruma / sürdürme / yenilik / inovasyon gibi kavramlarla yeniden yaşam döngüsüne girecek şekilde işletmektedir.

Mitosu / modayı üreten / yöneten / işleten aşkın (transandantal) birimler, kendi varlık koşullarına tehdit olarak gördükleri yaklaşımları örtecek, gözden uzak tutacak, unutturacak veya görünmez hale getirecek mekanizmaları sürekli geliştirmekte ve kullanıma sokmaktadırlar.

Efsaneleşen / mitoslaşan kişilikler hem bir modanın hem bir mitosun içinde bir yerlere yerleştirilebilirler. Bilinç dışını hedef alan psikolojik pazarlama stratejistleri, Deniz Gezmiş’in giyimi üzerinden hâkî yeşil bir kışlık montu, yağmurluğu üretim / tüketim döngüsüne sokabilirler. Aslında modanın geçmişin belli dönemlerini geçerli olan zamana tekrar tekrar uyarlamaları, benzer ipuçlarını bulmamıza sebep olabilir.

Efsaneleşmiş / mitoslaşmış kişiliklerin efsane / mit olmaları, onların sorumluluğunda da değildir. Toplumun hafızasına (anlağına) yerleştikleri süreç içerisinde farklı biçimlerde algılanmaları ve değerlendirilmeleri o kişiliklerin kendilerinden bağımsızdır.

Efsaneleşmiş / mitoslaşmış kişilikleri, o konumlara çıkaran kalabalıkların davranışlarını belirleyen saikleri ortalama bilinç açısından bilişsel / iradi olarak direnç koymama /direnç koyamama / eleştirel yaklaşmama ve bilgi ile olan ilişkilerindeki yetersizliklerinde aramalıyız. Bu durum, kişileri / grupları / toplulukları / toplumsal birimleri / sınıfları / cemaatler, o efsaneleşmiş / mitoslaşmış kişilikleri bazen fanatikliğin odağına koyar bazen sığınılan bir put gölgesine dönüştürür.

Böylece Che Guevera, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan, Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes, Hasan Polatkan, F. Rüştü Zorlu, Turan Emeksiz, Bülent Ecevit, Rosenbergler, Sacco ile Vanzetti, Bolivar, Garibaldi, Allende, Gandi, Freddy Mercury, Miles Davis, Beatles, John Lennon ve böylesi birçok kişilik / grup gerçek kimliklerinden soyutlanarak, ayrıştırılarak, bağlamlarından koparılarak mitosun nesnesi haline getirilirler.

Efsaneleşmiş / mitoslaşmış kişilikler bir dönemin temel taşlarıdırlar. Onlara saygı duymak, onları yaptıkları eylemlerin, icra ettikleri sanatların mantığı içinde anlamaya çalışmak ayrıdır, onları tamamıyla geçerli olan zamana bağlamından koparıp taşımak, o adlar çevresinde yapılaşmak ayrıdır.

O kişilikleri / grupları bağlamından ayırarak geçerli olan zamana taşımak, geçerli olan zamanı ertelemek anlamına gelebilir.

Mitosun çarpıcı yüzü burada ortaya çıkmaktadır. O kişilikler “yarın böyle anılalım” düşüncesi ile hareket etmemişlerdir büyük bir olasılıkla. Yapmak istediklerini / yapılması gerektiğini düşündüklerini yapmışlardır. Oysa onları, bağlamından ayırarak geçerli olan zamana taşıyan, onları geçerli olan zamana taşımakla, geçerli olan zamanın, Efsaneleşmiş / mitoslaşmış kişiliklerin yaşadıkları zamanın gerisinde oldukları anlamına gelebilir.

“İki yüzlülük; çoğu kez kendini tanımlamayı bile bilemeyen bir utanmadan başka bir şey değildir.” A. De Saint Exuspery

2.

Nabokov, Madam Bovary’i incelerken (Nabokov, Edebiyat Dersleri, Ada Yayınları), (sevgi, evlilik, aldatılma, aldatma çerçevesinde) “Gelenekseli aşmanın en geleneksel biçimi de evlilik dışı ilişkidir” der.

Bu usavurma kullanılacak olursa, karşı çıkılan kurumlara, yapılara, kişilere karşı takınılan tavır ve tutumlar, gelenekseli aşmak isteyen, dünyanın değişen koşullarına ayak uydurmaya çalışan bireyin ve toplumun hak ve özgürlüklerini elde etme uğraşını veren toplumsal kimi kesimlerin, bu çabayı en geleneksel yolla, kendini ayırma, tecrit, yalıtım yoluyla vermeye çalışmaları, kendi içinde bir mitosu yaratırken, kaçılan, sığınılan yer mitosun gölgesi ya da gölgeleri, bayraklaştırılan ve peşinden gidilenlerse mitosun öznesi kişilikler, kurumlar, gruplar, yapılar olarak karşımıza çıkıyor.

Oysa oluşturulmasına yardım edilen ya da yaratılan mitosun, mitosun bir dönemecine denk düşebileceği ifade edilebilecek olan moda, mitos ve benzer olmak / aynılaşmak / özdeşleşmek adına o kişiliklerin dönemlerini bir yaşam alanı / yaşam tarzı olarak düzenlemeye çalışan fanatizmin altyapısında ise mitosu, dolayısı ile modayı üreten / yöneten / işleten aşkın (transandantal) birimler vardır. Mitos, bu güçlerin yararına oluşturulan ve artı değerin nasıl kullanılmasına karar veren karar mekanizmalarının / ilişkilerinin toplumsal manipülasyonu (yönlendirilmesi) aracıdır.

“Özgürlük gerekliliğin tanınmasıdır.” F. Engels

3.

Nabokov “Tüm gerçeklikler görecedir, çünkü herhangi bir gerçeklik gördüğümüz pencere, aldığımız kokular, duyduğumuz sesler, bunlar sadece kaba bir duygu alışverişine değil, çeşitli bilgilenme düzeyine dayanır” der.

O halde mitos olanla, mitosu yaratan; mitosla mitosa sığınan arasındaki bağ, bilişsel / iradi olarak direnç koymama /direnç koyamama / eleştirel yaklaşmama ve bilgi ile olan ilişkilerindeki yetersizliklere dayanıyor demektir. Bu bağ düzeyi, değişik sosyo-ekonomik süreçlerin, toplumsal, bireysel katmanlaşma düzeylerine dayanır. Daha geniş bir kaplam içinde yerleştirilen “sınıflar”, dikey olarak bölünerek mikrolaştırılmış ve etnisite, mezhep, tarikat, bölge, cinsiyet, mavi /beyaz yaka gibi rezidü (kalıntı / artık / işlendikten sonra kalan) haline getirilmişlerdir. Böylece kısmen olsa bile masif / yekpare olması halinde onu daha güçlü hale getirebilecek ve mevcut sistemlere karşıt muhalefet / alternatif potansiyeli hareketler çözülmüş ve ihmal edilebilir bir küsurat olarak toplama eklenmişlerdir. Çağımızın geçerli kıldığı tüm iletişim araçlarının / ortamlarının olanakları, aşkın (transandantal) birimlerin stratejileri ile mevcut sistemlerin geçerli vektörel bileşenleri tarafından kullanılmaktadır.

Bireylerin, toplumsal bir form içinde atomize (parçalanmış, indirgenmiş) duruma getirilmesi ya da ayrıştırılması da farklı rezidüler için mitoslar yaratma yoluyla gerçekleştirilmektedir.

Bireylerin içinde bulundukları, yer aldıkları toplumsal formların sınırlarına karşı kendini aşma çabası, reddedilmeyi / aforoz edilmeyi (Spinoza gibi), hatalara düşmek pahasına, yanılgıları göze almak uğruna, çelişkilerden korkmamak anlamında bir önemli olmak; mitoslara bağlanmanın kolaycılığından ve teslimiyetten, benliğini tapınakların insani olmayan huzurunda eritmekten, yok etmekten çok daha tutarlı bir çabadır.

Düşünen, gelişen, kendini yenilemesini bilen, sorgulayan bir birey olmak.

Var olmak veya olmamak. Bütün mesele bu.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl