Vicdan

(Ünlüyle başlayan bir ek aldığında A” uzun söylenir.)

ad.

1.kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma yükünü de yükleyen içsel güç.

Sahi yarın erkenden gitmeyeceğiz ikimiz de işe. Malum şu parktaki gösteriden dolayı iki ana yol da kapalı. Sabah meditasyon yapıyorum biliyorsun Murat. Youtubedan mantra dinleteceğim ikinize de beyler bir süre. Valla Murat sen de merak salsan keşke bu işlere. Hem geçmişi deşmeyi, geleceği beklemeyi bırakıp anı yaşarsın. Murat’ın eğlenesi geldi o an Erenle. Demek ki namaza uyandıracaksın bizi uykunun en tatlı yerinde. Uğraşma benimle Murat. Ofis öğleden sonra açılacakmış nasıl olsa. Kal da sabah keyifle bir kahvaltı yapalım beraber. Belki işe geçmeden önce bizim Ceren ve Ayşeye uğrarım. Hani ofisteki bizim deli dolu kızlar var ya. Ofis müdürüne de diklendiler geçen şu ticketlar kesilecek dedikodusundan dolayı. Çadır atmışlar parka şu bizim mor kadınlarla birlikte. Ne dersiniz biz de mi götürsek çadırlarımızı.

Dışardan tencere tava sesleri yükseldi o sırada. Sloganlarını işitti üst cadde boyunca yürüyen kalabalığın.

Sahi Esmanın katilleri nerede?”

Merhumu nasıl bilirdiniz?”

Esma odanın bir köşesinde belirdi o sırada. Puslu yüzü. Kafam dumanlı, yine abuk sabuk görüntüler beliriveriyor akşam akşam gözümün önünde, diye söylendi. Esma, ben görünmez değilim, dedi Murata. Sesi oldukça kırgın, kırılgan, sokaktaki bağırışlara kulak verdi o da. Tencere tava sesleri eşlik ediyordu pencerelerden. Yükselen sloganlar evin duvarları arasında gezindi o sırada.

Kadınlar burada, katiller nerede?

Taşra, taşranın kentleşen görünümleri, beyaz yakalılığın yoksulluğu, bireysel” ve toplumsalvicdanın izinde kahramanın yüzlerce yıllık yolculuğu. Erinç Büyükaşık’ın ilk romanı “Murat Kanın Çoğul Tarihi” tam da bireyin kalabalıkların içindeki yalnızlığının çoğul bir sese dönüştüğünü, kahramanın aslında toplumsal bir vicdanın temsilcisi olduğunu ifade ediyor aslında.

Tolstoyun Anna Karenina’sının giriş cümlesi: Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” İşte, Erinç Büyükaşık’ın diğer öyküleri gibi bu ilk romanda da ağırlıklı olarak aile kurumumun “vasat”lığı bağlamında aile üyelerinin kendilerine özgü mutsuzlukları bazen ürkütücü, ama gizli kalmış, görülmek istenmemiş trajedileri, travmaları anlatılıyor. Bu sert gerçekçilik kimilerini rahatsız edebilir. Ama ülke gerçeğine yüz çevirmemişleri değil. Kol kırılır yen içinde kalır anlayışı, üç maymunu oynama oyunbazlığı topluma türlü yöntemlerle dayatılmış olsa da. Tam da Murat Ka’nın geçmişinde gizli kalmış “unutma” çabası bir yerde öfke hezeyanları, bilinçaltının kaçınılmaz dışavurumu halinde karşımıza çıkıyor. Her gün bir kadının katledildiği, birden çok kadının şiddete uğradığı bu ülkede Esma’nın ölümü çok da tanıdık bir ölüm aslında.. Yazar, kadınların erkeğe bakışını birden çok öyküde dile pelesenk şu cümleyle veriyor:”Erkek değil misiniz, hepinizin köküne kibrit suyu…”Hep Uzak” adlı öykü kitabının ilk öyküsü olan Mola bu cümleyle başlar örneğin. Şimdi bu iki kitap üzerine yapılmış yorumlardan şu değerlendirmeye bakalım:

Anlatım açısından deneyselliğe hakkını vermeye çalışan, serbest dolayımlı anlatım ormanında kahramanlarının zihin haritalarını okumaya çalışan bu roman “beyaz yakalılığın” haylice taşralı köklerine de gönderme yaparken geçmiş-bugün ve yarının travmalarını özgün bir söylem evreni inşa ederek makbul kılıyor. Okura Dönüşüm’ün Josep Ka’sının hezeyanları, çok katmanlı yalnızlığını yansıtırken çeperdekilerin “tutunamamışlığı” sahici bir dışavurumla okura ulaşıyor.

Ez cümle vicdana, vicdanın toplumsal hallerine, kentlerin çeperinde ve merkezlerinde “büyük yalnızlıklara” bir yol öyküsü sayılabilir “Murat Ka’nın Çoğul Yalnızlığı”. Roman, Liman Yayınevi etiketiyle okurlarına ulaşıyor.