Adolf Hitler, Kavgam’da ideal Alman toplumunda kadının yeri üzerine bazı fikirler öne sürmüştür. Buna göre nüfusu üç bölüme ayırır: vatandaşlar, uyruklar (ressortisant), yabancılar. Alman topraklarında doğmuş olmak yalnızca Alman devletinin uyruğunda olma hakkını verir. Bu durum, örneğin bir kamu hizmetine girme ya da siyasi faaliyete katılma hakkını vermez. Hitler, bir ressortisant’ın nasıl vatandaş olabileceğini şöyle belirtmiştir:” Vatandaş ünvanı ve bu ünvanın sunduğu haklar, ancak sağlığı yerinde, sağlam yapılı, geçmişi temiz, ahlâkı düzgün olan kimseye, askerlik görevini yaptıktan sonra görkemli bir şekilde sunulmalıdır.” Hitler’e göre Alman kadınların ressortisant’lıktan vatandaşlık mertebesine ulaşabilmeleri için bir Alman ile evlenmeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kadın evlenmemiş olmasına karşın ırk bakımından Alman olup hayatını da çalışarak kazanıyorsa vatandaş olma hakkına sahiptir.

Nasyonal sosyalist ideolojide kadın-erkek eşitliği söz konusu değildir. Her ne kadar kadına, doğurganlığı nedeniyle, ırkın sürekliliğini sağlama gibi yüce bir misyon yüklenmişse de nasyonal sosyalist düşüncede kadın, erkeğin yanında hep ikincil durumda kalmıştır. Erkek, siyaset, savaş, ulusal birlik; kadın ise aile, ev ve ırkın sürekliliği gibi kavramlardan sorumludur. Söz konusu görev dağılımı kadının kamusal alandan soyutlanmasını da beraberinde getirmektedir. Zira kadın çocuk doğurmalı ve evde kalarak ailenin sağlıklı bir düzen içinde varlığını sürdürmesini sağlamalıdır.

Nasyonal sosyalizmin ideal Alman toplumuna ulaşmak amacıyla yürürlüğe koyduğu ırkçı politikalar doğrudan kadını da ilgilendirmekteydi. Bu doğrultuda Temmuz 1933 tarihinde sakat ve hastalıklı doğumları engellemeye yönelik bir kanun yürürlüğe girmiştir. Beyin özürlülüğü, şizofreni, sarılık, körlük ve sağırlık gibi ideal Alman insanına yakışmayacak hastalıkların ortadan kaldırılması için bu hastalıklara sahip insanların kısırlaştırılması yoluna gidilmiş, bu doğrultuda III.Reich’ın hüküm sürdüğü süre içerisinde yarım milyon kişi kısırlaştırılmıştır. 1935 yılından itibaren söz konusu hastalıklara sahip hamile kadınlara kürtaj hakkı sağlanırken 1938’de Yahudi kadınlara hiçbir sebep göstermeden kürtaj yapma hakkı tanınmıştır. Zira sakat, hastalıklı ve Yahudi bebeklerin III.Reich için bir değeri yoktur. Ekim 1935 tarihinden itibaren evlenmek isteyen çiftlerin mutlaka sağlıklı olduklarına dair bir rapora sahip olmaları gerekiyordu. Aynı yıl yürürlüğe giren Nürnberg Kanunları’na göre bir Yahudi’nin bir Alman ile evlenmesi yasaklanırken renkli deriye sahip olanlar ve çingeneler de bu yasak kapsamına alındı.

Her sene düzenlenen Büyük Alman Sanatı Sergisi’nde yer alan resimlerin aşağı yukarı yüzde onluk bir kısmını çıplak kadın konusunu işleyen kompozisyonlar oluşturmaktadır. 

Alman ırkının saflığını korumak amacıyla çıkarılan kanunların yanı sıra Alman ırkının sürekliliğine yönelik düzenlemeler de yürürlüğe konuldu. Çok çocuklu ailelere vergi indirimleri ve mali destek ile sağlanan kolaylıkların yanında yeni evlenen çiftlere yönelik, çok sayıda çocuk doğurmaya yönelik teşvik edici politikalar yürütüldü. Örneğin 1933 yılında başlayan bir uygulama ile yeni evlenen çiftlere devlet tarafından belli bir miktar borç verilmekteydi. Sahip olunan çocuk başına bu borcun dörtte biri siliniyor, dolayısıyla dördüncü çocukla beraber borç ortadan kalkıyordu. Adolf Hitler’in dört çocuk ısrarı nüfusu kalabalık bir Almanya’nın daha güçlü olacağına dair bir inançtan ziyade yeni eğitim politikaları ile hızla daha fazla çocuğun büyümesine yönelik bir politikaydı. Böylece Weimar Dönemi’nde eğitimden geçmiş nüfusun oranı hızla azalacaktı.

Irkın saflığını koruma ve sürekliliğini sağlamaya yönelik yasalar kadının doğurganlığı üzerine tesis edilmekteydi. Kadınların doğurmak dışında diğer bir görevi de annelik yapmaktı. Bu görevi yerine getirmesi için kadını kamusal hayattan soyutlayan düzenlemelere gidildi. Üniversiteye girişlerde kadınlara düşük kontenjan tanınarak negatif ayrımcılık uygulandı. Halen çalışma ortamında olan kadınlara işi bırakmaları için emeklilik şartları kolaylaştırıldı. Annelik devlet tarafından yüceltildi. Bu doğrultuda Anneler Günü’nün kutlanması devlet politikası olarak benimsendi. Örneğin 1939 yılının Anneler Günü’nde yaklaşık üç milyon anneye devlet tarafından ‘annelik madalyası’ dağıtıldı. 1934 yılından itibaren Nazi Partisi’ne bağlı kadın örgütleri altında annelik ve ev hanımlığı kursları açıldı. 1938 yılına gelindiğinde söz konusu kurslardaki 25bin eğitmen yaklaşık on milyon kadına eğitim vermişti. III.Reich’da kadınlar kendi örgütlenmeleri dışında gerek savaş öncesinde gerek savaş sonrasında hiçbir zaman yönetim ve karar verme mekanizmalarında bulunmamıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla kadını kamusal alandan soyutlayan düzenlemelerde değişikliklere gidildi. Zira erkeklerin cepheye gitmesiyle birçok iş kolunda emek eksikliği ortaya çıktı. Bu değişikliklere çalışan kadınlara verilen doğum izni örnek olarak gösterilebilir. Kadınların doğum nedeniyle işten istifa etmelerini önlemek için 1942 yılında hamile kadınlara doğumdan önce altı hafta doğumdan sonra da altı hafta olmak üzere toplam on iki haftalık doğum izni verildi.

III.Reich’da yürürlüğe konulan, kadınların doğurganlığını arttırmaya yönelik düzenlemelerin başarılı olduğu söylenemez. Doğum oranında bir artış sağlanmış olmasına karşın (%2,4) ancak 1924 yılının değerlerine ulaşılabilmişti. Keza aile başına düşen fert sayısında görülen önemli düşüş söz konusu politikaların başarısızlığını ortaya koymaktadır. 1933 yılında her ailede ortalama 3,6 kişi varken 1939 yılında bu sayı 3,27’ye düşmüştür. Gerek Almanlara yönelik kürtaj yasağı gerek çok çocuklu ailelere yönelik mali kolaylıklar çekirdek Alman ailesinin kalabalıklaşmasını sağlayamamıştır.

Bu anlayış doğrultusunda nasyonal sosyalist resim kadına iki bakış açısına sahiptir. Kadın ya nasyonal sosyalist ideolojinin kendisine yüklediği misyonların üzerinde somutlaştığı yüce annelik görevindedir ya da Alman bir kadının sahip olması gereken ideal güzellikteki bir tutku nesnesidir.

Fritz Mackensen’in ‘Bebek’ isimli tablosunda anne, kucağındaki bebeğini emzirmekte, doğanın kadına uygun gördüğü en kutsal görevden birini yerine getirmektedir. Gerek arka planın olabildiğince sade tutulması gerek bebeğini emziren kadın figürünün anıtsallığı, izleyiciyi doğrudan konuya odaklamaktadır. Anne-çocuk konulu resimlerde çocuk genellikle annenin kucağındadır ve yoğun bir şefkate maruz kalmakta, gözetilmektedir.

Her sene düzenlenen Büyük Alman Sanatı Sergisi’nde yer alan resimlerin aşağı yukarı yüzde onluk bir kısmını çıplak kadın konusunu işleyen kompozisyonlar oluşturmaktadır. Söz konusu sergilerde resim satın alanların büyük çoğunluğunu üst düzey parti ve devlet yöneticileri oluşturmaktaydı. Yalnızca erkeklerden oluşan bu kesimin resimde çıplak kadına olan ilgisi, dönem ressamlarının resim satabilmek için bu konuyu sıklıkla işlemesine neden olmuştur. Kompozisyonlarda bir Alman kadının sahip olması gereken ideal güzellik resmedilmiştir. Kadın, uzun, ince, mavi gözlü, sarışın ve sağlıklı olmalıdır. Hitler’e göre güzellik sağlıktan bağımsız olarak düşünülemez. Sağlıklı olmak hem Alman ırkına mensup olmanın hem de doğurganlığın gerekliliğidir. Nasyonal sosyalizmin ideologlarından Paul Schultze Naumburg’a göre nasyonal sosyalist resim, kadın figürünü modern estetiğin deformasyonlarından kurtararak kadına saygınlığının iade etmiştir. Çıplak kadının işlendiği resimler genellikle mitolojik temalara sahiptir. Ivo Salinger, Adolf Ziegler, Georg Friedrich bu tarz eser üreten ressamların başında gelmektedir.

Nasyonal sosyalist resimde kadının çıplaklığının mitolojik bir kılıf içine sokulmadan doğrudan işlendiği resimler de bulunmaktadır. Kadınlar genç, diri, sağlıklı, Alman ırkının gerektirdiği fiziksel özelliklere sahip olarak resmedilmişlerdir. Çıplak kadın resimleri doğrudan erkeğin arzularına seslenmektedir. Kadın vücudunun erkeğin arzularına yönelik olarak kullanılması yalnızca resimde söz konusu değildir. Dönemin basın ilanlarında görülebileceği gibi çıplak kadın vücudu tüketimi teşvik etmek amacıyla sıklıkla kullanılmaktadır.

Dönemin resim sanatından da anlaşılabileceği gibi III.Reich’da kadın erkeğin kendisini konumlandırdığı yerdedir. Ya çocuk doğurup erkeğin reis olduğu aileye bakacak ya da erkeğin arzu nesnesi olacaktır. Yönetimde, karar mekanizmalarında bulunması, kendi özgür iradesini kullanması düşünülemez.

Kaynaklar:

-Adam, Peter, Art of the Third Reich, Abrams, 1992.

-HİNZ, Berthold, Art in the Third Reich, Pantheon Books, 1979.

-HİTLER, Adolf, Kavgam, (çev.Ahmet Çuhadır), Kum saati Yayınları, 2002.

-FREVERT, Ute, Enzyklopaedie des Natonalsozialismus, “Frauen” (Kadınlar) maddesi. Deutscher Taschenbuch Verlag, 1998.

-REİCHEL, Peter, Der Schöne Sechin des Drittern Reiches, Faszination und Gewalt des Faschismus, Carl Hanser Verlag, 1991.