Ana Sayfa Röportaj Nesli Türk İle “Corpus Magnum” ve beden üzerine

Nesli Türk İle “Corpus Magnum” ve beden üzerine

Nesli Türk İle “Corpus Magnum” ve beden üzerine

Bedenin Hafızası (2011)” ve “Kara Duyu (2015)” sergilerine bu yıl Corpus Magnum”u ekleyen Nesli Türk ile kadını, bedeni ve son sergisini konuştuk.

Beden öncelikli dertlerinden yapıtlarına bakınca. Corpus Magnum büyük beden anlamına geliyor. Hem bir bedeni ululama hem de bedenin yayılması anlamında Hep gri bir atmosfer var resimlerde, bir de patlayan kırmızılar..

Bakır (sarı rengin) ve gümüşün, özellikle gümüş ve gri rengin resmimde önemli bir yeri var: Karanlık bir gezegen olan Satürn’e ait maddesellik, mikrokozmosla ilişkilendirildiğinde toprak ve kurşunla karşılaşırız. Anselm Kiefer, saturnzeit (satürn zamanı) başlığı altında topladığı işlerinde kurşun kullanıyor. Arap astrolog Alcabitius’un onuncu yüzyılda söylediği gibi, yalnızca kurşunun kendisi değil, kurşunun kullanıldığı bütün çalışmalar Satürn tarafından yönetilir… Ben de benzer bir etki arayışıyla resimsel düzlemde kırılgan ve kolayca dağılabilecekmiş izlenimi veren alüminyum folyoyu, gümüş ve yaldızı kullanıyorum. Metalik montlar içinde, parıltıyla sarmalanmış figürler kullanarak malzemeye göndermede bulunuyorum. Monokrom etki ve resmin geneline hâkim olan grilik ile metalik renkler, bazı resimlerde aralardan sızan ne yapış yapış, ne de kaygan olan ten renginin bile yaşamsallıktan uzak oluşu, melankolik atmosfere hizmet ediyor.

Bulutlarla kaplı gökyüzünün, küllerin ve kurşunun rengi, nötr veya akromatik grinin tarihine baktığımızda, melankoliyle ilişkisinin Antik Dönem’e ve Orta Çağ’a dek uzandığını görüyoruz; işçiler ve yoksulların kıyafetlerine, boyanmamış yünün rengi olan gri hâkimdi. Renk psikolojisi açısından bakıldığında, renk olmayan siyah ve beyaz arasında bir geçiş alanı olan, renk değerinde ve sıcak soğuk ilişkilerinde çeşitlilik gösterdiği noktalarda dahi durağan ve katı gri, kaotik bir dünyada yalıtılmış, özerk bir alan belirler. Gri alan, belirli bir ahlaki önermede bulunmaz.

Özellikle Kuşlar Hükmü-II’de tüm resim yüzeyine sinen sarının içine çakılmış gibi duran figür, Albrecht Dürer’in melankolinin manifestosu niteliğindeki ünlü gravüründeki melek gibi, yaratıcı esinin çıkmazlarının, fakat aynı zamanda yoğun bir esrimenin sembolü niteliğinde. Yuvarlak gök cismi, Nerval’in “kara güneş”ine, figürün hemen yanında duran çokgen benzeri geometrik nesne ise Satürn’ün uğraşları olan sayılar ve ölçmedeki becerilerine atıfta bulunuyor. Zemindeki küçük bakır yapraklı, gümüş rengi dallar bu dünyada yetişmiş, Satürn’e özgü bitkiler.

Serginin bütününe baktığınızda melankoli-beden ve ötekinin bedeni olarak hayvan kavramları etrafında dönüyor. Zaten melankoli de bedensel sıvıların işleyiş biçimi ile ilişkili bir durum. Hal böyle olunca şiddet ve abject unsurları kendiliğinden eklemleniyor meseleye.

Beden ile özelliklşe kadın bedeniyle sürekli uğraşan bir göz var yapıtlarınızda

Beden en başından beri cezbetti beni; her zaman merak uyandırdı; Baader Meinhof Complex’i izlemiştim; filmde bir sahne var, askerlerin arasında kadın erkek çırılçıplak güneşleniyor aktivistler; devrim önce bedenin çıplaklığını aşmaktır gibi bir şey söylüyor orada; çok etkilendiğim bir sahne idi. Bildiğiniz gibi iktidar her zaman kadın bedeni üzerinden çalışıyor.

Diğer taraftan Beden, et, ten; çürümekte olan bedene hapsolmaktan dolayı sürekli hissedilen Melankoli-kara safralılık, hemen hemen bütün işlerimin atmosferine koku gibi sinmiş bir olgu. Grotesk beden, çirkinin bedeni, ekspresif beden-besin tüketen, dışkılayan, boşalan, deforme olan, üreyen beden…

Dışkı, sıvı, çirkin, pürüzlü, gözenekli yüzey; pürüzsüz, modern klasik iktidara karşı bir direnme, Dionysos estetiği ile Apollon’a başkaldırı biçimi. Bedenin tarihine baktığımızda Platondan bu yana egemen metafiziğin idea ve ruha karşı bedeni ikincil kıldığını; arkasından Hıristiyanlığın beden ve gövdeyi günah ve “düşmüşlük” ile anlamaya çalıştığını görüyoruz. Özgür, çıplak insanlar olarak Yunanları öven Nietzsche ise Hristiyan ahlakının beden ideolojisine karşı bedeni ve benliği bütünleştiriyor, Sartre ben bedenimim diyor; ben de bu yaşayan, salgılayan bedeni yakalamak istiyorum resimlerimde. Antik çağdan gelen dört suyuk teorisine göre kara safra melankolik mizacın göstergesi, bu teori ile ile günümüzün beden-abject kavramları arasında bir paralellik kuruyorum.

Sanırım tezin de melankoli-kara duyu üzerineydi. Bu serginizde de aynı izlere rastlıyoruz.

Sanatta yeterlik tezimi yazarken Dörthe Binkert’ın “Melankoli Kadındır” kitabı ile karşılaştım; doğayla kendi bedeni üzerinden dolayımsız bir bağ kurabilen kadını kavramla çok başarılı bir biçimde ilişkilendiriyor kitap. Kadın bedeni geçirdiği sarsıntılı dönemler, kopuşlar ve adeta sıvılarla imtihanı dolayısıyla melakoliye çok daha yatkın.

Kendimi, annemi kullanıyorum model olarak; tanıdığım, ölmesinden en çok korktuğum insanlar bunlar.. Biyografik unsurlar kullanmakla birlikte otoportre değil her zaman benimki, farklı roller, bir kadın prototipi, en iyi bildiğim, en iyi yoğurduğum beden kendi bedenim. Zaman zaman Louis Bourgeouis’da olduğu gibi yoğun psikoanalitik çözümlemeler gerektiren işler de yapıyorum elbette.

Örneğin Parıltı’da Kartal eril bir sembol, Yunan mitolojisinde “Tanrıların ve insanların babası” Zeus’u temsil eden hayvan; kimliksiz, yüzsüz kadın bedeninin üzerine çökmüş bir karabasan; hantal beden boşlukta ya da suyun içinde yüzüyor; anonim bir beden aslında bu, başsız, yüzsüz..

Corpus Magnum” 11 Mart-1 Nisan 2019 tarihleri arasında Merkür Galeri’de izlenebilir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl