Ana Sayfa Manşet Ölümlü Dünya Ölümsüz ‘‘Saçma’’

Ölümlü Dünya Ölümsüz ‘‘Saçma’’

Ölümlü Dünya Ölümsüz ‘‘Saçma’’

Taksim’de yahut Kadıköy’de sık sık uğradığınız bir esnaf lokantası düşünün. Self servis değil de sipariş usulü hizmet veren köklü bir lokanta… Kasada kel, hafif göbekli bir adam; kasanın hemen yanındaki masada müessesenin sahibi olduğu her halinden belli, gözlüğünü burnuna düşürmüş bir adam oturuyor. Mutfakta sevimli bir kadın aşçı, oraya buraya koşturan çevik garson gençler… Şimdi de hepsinin birden asıl mesleğini gizleyip lokantayı paravan kullandığını ve profesyonellikleri gereği acımasızca cinayet işlediğini düşünelim.

Ürperdiniz mi? Açıkçası ürpereceğinizi zannetmiyorum; çünkü bilinmeyen korkuturken diğer yandan bilinmeyenin kolay kolay öğrenilemeyecek oluşu ve özel hayata girmesi, bir başka deyişle özel hayatın gizliliği etkiyi hafifletebilir. Ya da şöyle diyeyim: cebinize giren paraya bir katilin, bir hırsızın elinin değmediğini garanti edebilir misiniz? Hizmetini beğenip yemek yediğiniz bir lokanta çalışanlarının böylesi bir ek iş yaptıklarını bilmezsek durumdan pek rahatsız olmayız. Bir duruma düşmezsek sıkıntı yoktur. Zaten korku-komedi ayrımı burada devreye girmektedir. Müşterilerin gerilimli bir biçimde olayların ortasında kalmaları filmi farklı bir mecraya taşır, ekip kendi halinde çalışırsa bu bir komedi anlatısına dönüşebilir.

Ali Atay’ın Ölümlü Dünya’sı işte bu marazlı aile lokantasının, işinde titiz aile boyu cinayet şebekesinin başından geçen aksiyon dolu bir hikâye anlatıyor.

Ölümlü Dünya son dönemde izlediğim en iyi yerli komedi filmi! Mizahı üzerine konuşulur, içeriği tartışılır, filmdeki yabancılaşma gibi meseleler enine boyuna irdelenir ancak bir komedi filminin başarısı seyirciyi güldürmesinden geçiyorsa Atay’ın bu ikinci yönetmenlik denemesi hem Cem Yılmaz’ın Arif V 216’sına hem de Gülse Birsel senaryosu Aile Arasında’ya nal toplatıyor! Bunu kendi payıma bu kadar açık söylüyorum!

Ali Atay’ın Yönetmenliği, Ertem Eğilmez’e ve Çöpçüler Kralı’na Selam

Ali Atay, Leyla ile Mecnun dizisinde tanınan oyunculuğundan fazlasına denk geldiğini ilk filmi Limonata’da göstermişti. Limonata yer yer güldürüp yer yer duygulandıran ve temposu hiç düşmeyen bir yolculuk filmiydi. Birbirini sonradan tanımış iki zıt kardeşin çatışmalı ilişkilerini Balkan güldürüsü esintileri taşıyan müzikli şamatalı kaos mizahıyla işliyordu. Ali Atay Ölümlü Dünya’da ise freni boşaltmış. Kötü adamların patır patır öldüğü filmde hüzne hiç yer bırakmamış hatta araya giren aşk öyküsü fazlalık gibi duruyor. 

*

Mizahımızda kartlar yeniden karılıyor. Kuşkusuz tüm dünyada beğeniler, alışkanlıklar ve nitelik kıstasları değişiyor; eğilimler, gündemden ve  tüm o evrensel siyasi gidişattan bağımsız belirleniyor. Mizah, günümüzde, geleneklerinden uzaklaştırılarak sanal bir sahaya ötelenirken Ali Atay’ın filmi bir noktada sivriliyor: ekip güldürüsü!

Ekip güldürüsü, kabare kültürü Türkiye’de son güçlü kurşununu belki Bir Demet Tiyatro ile atmıştı. İkinci Bahar, Yedi Numara, Ekmek Teknesi ve kısmen Avrupa Yakası dizileri dışında bu geniş kadro geleneği yitip gitmeye yüz tutmuştu.

Günümüzde Güldür Güldür Show tarzı skeç programları ve birkaç yıl geriye gidersek tiplemelere dayalı Leyla ile Mecnun vb. diziler tam anlamıyla ‘‘ekip işi’’ tadı vermiyordu. Ölümlü Dünya, Eğilmez filmlerinden çok ayrı bir yere düşse de onun yıldız ve karakter oyuncusu yaratma pratiğine göz kırpıyor. Eğilmez son filmi Arabesk’te (1988) denediği absürt çizgiyi Ölümlü Dünya’da baştan sona çekiyor.

Oyunculuklara ayrı bir başlıkta değineceğim fakat bu güldürüyü adil paylaştıran ekip anlayışının bireysel potansiyelleri açığa çıkaracağı ortada… Bunu not ettikten sonra Çöpçüler Kralı meselesine değinmek gerekeceğini düşünüyorum. Ölümlü Dünya Özdemir Erdoğan’ın Gurbet (1972 kaydı) parçasıyla açılıyor. Bu parça Çöpçüler Kralı’nda da anlatının yardımcısıydı, Kemal Sunal süpürgesini sokaklara çalarken fonda çalışıyordu. Atay’ın hoş selamını ayrı bir yere koymalıyız. Ölümlü Dünya, Yeşilçam’a veya 70’lere kör göze parmak değil o ruhu güncel zemine taşıyarak selam veriyor.

Dünya Ölümlü de Mizahı Ölümsüz mü?

Dilerseniz biraz ciddileşelim. Filmi överek girdim yazıya, anlamaya çalışarak devam edeceğim. Ölümlü Dünya, yurdum ailesi görünümünde bir geniş ailenin yedi göbek boyunca katillik mesleği icra ettiği, ‘‘baba mesleğinin’’ insan canına kıymaktan ibaret olduğu sıra dışı bir konuya sahip. Türkiye için kolay yutulur lokma değil, cesur bir konu tercihi… Bu tercih dolayısıyla film bazı değerlendirmeleri devre dışı bırakıyor. Örneğin filmde mantık hatası aramak abes kaçıyor. Peki mantık hatasını Ölümlü Dünya absürt bir durum komedisi saydığımızdan mı aramıyoruz? Filmi kategorize edersek bir sorunla yüzleşiyoruz. Ölümlü Dünya kara mizah mıdır? Yoksa absürt güldürü mü? Bu ilk soruya yanıtım kara mizah olmadığı yönünde… Zira kara mizahın eleştirel tavrına Ölümlü Dünya’da hiç rastlanmıyor. Kara mizah düzenle ilişkisini tümden koparmaz ve iletişimsiz bir dünya kurmaz. Bireysellik vurgusu yapılan örneklerde dahi içe kapanılmaz. Düzen, düzenin kuvvet temsili, düzenin eziyeti ucundan kıyısından da olsa eleştirilir yahut yoruma bırakılarak gösterilir. Ölümlü Dünya’da ‘‘kötü adamlar’’ var, iyi adamlar yok. Mermer Ailesine kimse iyi diyemez. Sempatik, sevimli gibi sıfatlat kullanılabilir. Lâkin ‘‘iyi adamların olmayışı’’ filmi kara mizah sınıfına sokmaya yetmiyor.

Absürt meselesine geldiğimizde –absürt durum– iki açıklamalı tarifimizde bir müddet soluklanalım. Absürt mizah zaten mevcudun yergisidir, her durum öyküsü de özünde absürt yanlar taşımaz mı? 19. Yüzyıl Rus yazarı Çehov’un öykülerindeki tuhaflıklar önemli ölçüde durumun betimlenmesinden kaynaklanır. Şairimiz Orhan Veli’nin yolda yürürken üstü kapatılmamış, önlem alınmamış bir çukura düşüp hayatını kaybetmesi pek acı bir durumdur fakat aynı zaman da absürt görünür. Başımıza sistematik gelmeyen her şeyi saçma yaftasıyla sindirmeye çalışırız. Absürt belki de biz plan yaparken başımıza gelenlerdir!

Ölümlü Dünya absürt bir olay örgüsünü, akla sığdırılamayacak bir düzlemde yaşananları bir ‘‘durum’’ ile izah etmektedir. Bu durumun kimi refleksler içermesi, kaçış planlarının işe dâhil olması olayları başlatır. İddia makamına ikinci sorum şu olabilir: Ölümlü Dünya aksiyon komedi mi? Aksiyon komedi akla daha uygun duruyor. Seyircinin damağında kalan Guy Ritchie ve Tarantino tatları da böylece açıklanıyor. Her iki yönetmen de şiddet-eğlence uyumunu yakalamakta ustalaşmışlar. Ritchie çete mizahında, Tarantino garip diyaloglu topluluk iletişimi filmlerinde aşılması güç bir çıta şeklinde anılıyor. 

Yine şunu belirtmekte fayda var: Atay’ın filmi durum’dan hiç ayrılmıyor, nice hengâmeden sonra bile değişmeyen durumla yüz yüzeyiz. Olayın anlatıya katılımı dönüşümü şart koşar. Ölümlü Dünya’da ne karakterlerde ne de olayların biçimlenmesinde dikkate değer bir dönüşüm görülmüyor. Hani klasik anlatının belli başlı formülleri de bir bakıma çiğnenmiş oluyor. Durum’un süreklilik arz etmesi klasik kırılma anlarını uzaklaştırıyor.

Ölümlü Dünya seyircisine ulaştığı takdirde onu gülmekten kırıp geçirecek bir güçte… Diyaloglar komik, tipler güldürmeye müsait, film içinde gözetilen denge yeterli…

Oyunculuklar ve Televizyon Etkisi

Ölümlü Dünya senaryosunun da kalabalık bir ekiple (Ali Atay, Aziz Kedi, Feyyaz Yiğit, Ali Demirel, Volkan Sümbül ) yazılması sonucu birçok rengi barındırıyor. Bu dünyanın paletinde ölümün kara rengi de dâhil olmak üzere her renge yer var. Filmi oyuncular açısından ele aldığımızda ekibin kamera önündeki uyumuna tanık oluyoruz. Feyyaz Yiğit (Serbest), Doğu Demirkol (Zafer), Sarp Apak (Serhan), Alper Kul (Oktay) ve elbette Ahmet Mümtaz Taylan (Gazanfer)… Bu kadroya Özgür Emre Yıldırım (Atakan), Mehmet Özgür (İlhami), Meltem Kaptan (Sevil)  ve İrem Sak’ı (Begüm) da katalım.

Feyyaz Yiğit ve Alper Kul televizyon skeçlerinden geldiler. Yiğit, Okan Bayülgen programında Kul ise Güldür Güldür Show’da pişti. Doğu Demirkol stand up gösterilerine çıkıyor. Sarp Apak ve İrem Sak’ı ise daha çok Gülse Birsel dizilerinden tanıdık. Ahmet Mümtaz Taylan yine televizyonda ünlendi ve çok yönlü bir oyunculuk sergiledi, sevimli alternatif bir baba figürü oluşturdu.

Durum mizahı meselesine yeniden dönersek televizyonun birikimini ve skeç kültürünü görürüz. Ölümlü Dünya anlatımında derin bir karaktere ihtiyaç duymuyor; tiplemelerle durumu ve absürt havayı kaynaştırarak baştan sona varıyor. Bu tiplemelerin skeçlerde tek tip oyunculuk sergileyip uzmanlaştıklarını söyleyebiliriz. Yetenekliler ancak yeteneklilerini biraz da rollerini seçmelerine göre değil metne göre seçilmelerine borçlular. Metne göre seçilmelerinde ne sakınca var diyebilirsiniz. Herhalde Tarık Akan’ı İnek Şaban rolünde düşünemezdik veya Sunal’ı yere bakan yürek yakan rollerinde. Yüzün ve jest-mimik kullanımının dahası ses tonunun; yıldızlaşmaya, yan rol olmaya, karakter oyuncusu yaratmaya katkısı malum… Fakat başka bir şeyi kastediyorum. Oyuncuların büyük kısmı son dönem komedi filmlerinin tipleme kolaycılığından nasipleniyorlar. Film dili tiplemelerin altında eziliyorsa işte orada sıkıntı başlıyor. Cem Yılmaz filmlerinin çoğunda tiplemeler bir adım öne çıkıyor ve olay örgüsü tiplere uyduruluyor. Ölümlü Dünya iki genç oyuncuyu sivriltiyor: Feyyaz Yiğit ve Doğu Demirkol. Alper Kul’a da ciddi bir oyun yükü biniyor, Taylan ve Apak pek öne çıkmıyorlar. Sevil Yenge rolü Meltem Kaptan’a yakışıyor. Filmde tek handikabın İrem Sak olduğunu iddia edebiliriz. Sak bir Gülse Birsel tiplemesinin dışına çıkamadı ve ciddi rollerde sınanmadı. Ölümlü Dünya’da görece ciddi, ciddiyetini şaşkınlığına borçlu bir karakteri canlandırıyor. Bu kez de metin ciddiyeti olabildiğince uzak tutan türden, ele avuca sığmıyor. Sak yerine başka bir tercih yapılabilirdi. Hakkını yemeyelim Ölümlü Dünya’da esasen aşk hikâyesi manasını yitiriyor. Ana hikâyenin toprağına heyecan katsın diye ekilmiş âdeta. Meyvesini devam filmi çekilirse verecek çünkü Begüm hamile!

Oyunculuklardaki başarıya şu fikri önermek mümkün: tekst ekip halinde kurulmuş, beyin fırtınası dedikleri cinsten bir çalışmaya yaslandığı her halinden belli oluyor. Feyyaz Yiğit güncel sulu mizahın nabzını tutan bir yetenek ve filmde sorgulandığı sahnede samimiyetini köpürtüyor! Doğu Demirkol doğaçlayabilecek bir isim, internet mizahını biliyor, güncele hâkim. Hâkim olmasa stand up yapamaz. Taylan ve Apak zaten tecrübeli isimler… Oyunculuklar bahsini kapatmadan dikkatimi çeken bir noktaya daha değineceğim: Ölümlü Dünya’da karşı taraf hiç yok, kolluk gücü yok, kötü adamlar da sadece dayak yiyorlar. Kiralık cinayet şebekesinin yöneticileri yaklaşık üç beş dakika gözüküyorlar. Sahte pasaportları hazırlayan Seyyal Taner/Bedük kod adlı karakter ile tesadüfen beş yıl evvel el sıkışmıştık. Gezi’nin dağıtıldığı akşamın ertesi arkadaşlarla beraber Cihangir’de gaz yiyince onun evine sığınmıştık. Rastgele girdiğimiz bir evdi, bir yokuşun başındaydı diye hatırlıyorum. Birbirini tanımayan yirmiye yakın insandık, saatlerce bekledik evde. Dışarıda aralıksız gaz atılıyordu. Filmde ekibe gönülsüz de olsa yardımcı bir karakteri canlandırdığını görünce tebessüm ettim. Zaten Ölümlü Dünya’da tebessüm ettiğim tek sahne de bu oldu. Film ya kahkaha attırıyor ya seyirciyi sıkıyor. 

Aksiyona Giydirilmiş Diyaloglar, Suç Esnasında ‘‘Geyik Muhabbeti’’ ve Umursamazlık

Ölümlü Dünya’yı en kaba bu başlıktaki gibi özetleyebiliriz. ‘‘Anadolu Tat 1071’’ lokantasını işleten mazbut görünümlü Mermer Ailesi kuşaklardır yine köklü bir cinayet şebekesinin emrinde çalışmakta ve banka hesaplarında milyon dolarlar birikmektedir. Ailenin reisi işlerden tırtıkladığı paralarla bağımsız bir hesap açsa kasadaki bu paraya, komik bir sebepten, bir tekerlemenin söylenemeyişinden ötürü ulaşılamaz.

Filmin seyirciyi yadırgatan hikâyesi budur. Aile suç işlemektedir fakat ‘‘hizmet’’ etmektedir, ayrı bir dünyaları vardır ancak ayrı bir maddi olanakları bulunmamaktadır. Aile üyeleri kazayla bir moto kuryeyi vurduğunda bile derin bir pişmanlık duymaz hatta kuryenin taşıdığı pideye konarlar. Bu ciddi umursamazlık diyalogların geçişine nefes aldırmakta ve geyik muhabbetinin önünü açmaktadır. İşin vicdani boyutuyla ilişkiye hiç girilmeyişi ve yabancılaşma dikkat çekici olmakla birlikte çatışmaları çeşitlendirip tetikleyerek anlam kargaşası doğurmaz.

Filmin aksiyon sahneleri ise gayet başarılı çekilmiş diyebiliriz. Efektler tutarlı… Karakterlerin önüne çıkan herkesi öldürebilmesi bir süpermenlik işareti sayılabilse de silahın göründüğü ilk sahneden son sahneye değin curcunanın altından kalkılıyor. Öyleyse Ölümlü Dünya hangi eksikleriyle göze batıyor? ‘‘Kötü adamlarla’’ iletişim kurulmayışı, iki kutuplu (iyiler-kötüler) bir anlatı yapısından ilerlemeyişi filmin artısı fakat birtakım pürüzler de var. Hikâyenin tıkandığı sahneler izliyoruz. Olayın durum ile iç içe geçişi filmin kotarılmasını güçleştiriyor. Ölümlü Dünya seyirciyi şaşırtan bir başlangıcın peşi sıra ikinci yarısına doğru yavaşlıyor ve yavanlaşıyor. İlk sahnelerden itibaren aksiyonla devam edileceği hissi uyandırılınca seyirci beklentisi de o yönde oluyor ancak Ölümlü Dünya aksiyondan kısıp geyik muhabbetine kırıyor zırhlı ve kırmızı minibüsünü!

Atay’ın filmini pek sağlıklı bir yöntemle olmasa dahi ikiye ayırabiliriz: aksiyon giydirilmiş komik diyaloglar (Guy Ritchie benzerliği, Snatch (2000) ile Lock, Stoke and Two Smoking Barrels (1998) örnekleri üzerinden) ve geyik muhabbeti-suç kesişimi (Quentin Tarantino benzerliği, Reservoir Dogs (1992) örneği üzerinden).

Sonuç Yerine

Ölümlü Dünya seyircisine ulaştığı takdirde onu gülmekten kırıp geçirecek bir güçte… Diyaloglar komik, tipler güldürmeye müsait, film içinde gözetilen denge yeterli… Aksiyon sırıtmıyor, efektler kötü durmuyor. Film seyircisine ulaşmadığı takdirde, Türkiye’de dar bir alıcı kitlesi bulunan absürt komediden hoşlanılmıyorsa Çakallarla Dans veya Kolpaçino serileriyle aynı kefeye konulabilir. Ölümlü Dünya’nın da devamı geleceğe benziyor. 

Atay sinema dilini giderek geliştiriyor. Limonata’dan sonra farklı bir komedi diline dair çalışıyor ve bu çalışmayı bir ekiple yürütünce ortaya başarı çıkıyor. Aslında bu mizah çarpıştırması riskler de barındırıyor. Beyin fırtınasının olumsuz sonuçlanması da muhtemeldi.

Filmin içeriği, ekip güldürüsünün güncel kaygı ve kıstaslar doğrultusunda revize edilip sunulmasıyla toplumun gerçeğini değil toplumun absürt halini sergiliyor. Ölümlü Dünya her ne kadar toplumdan yalıtık bir görüntüsü verse de filmden taşan şiddet, duyarsızlık ve bir noktaya değin mantıksızlık günümüzün kaotik atmosferini doğruluyor. İnsanlar duyarsız, insanlar maskeler ardında, insanlar yaşatmaya ve âşık olmaya hasret… Üretmek gerek; sevmek, kollamak gerek. Başladığım yerden tamamlayayım. Karnınızı doyurduğunuz lokanta sahipleri ne işle meşgul olursa olsun mevzu onlar değil. Siz hayata katılabiliyor musunuz asıl? Katılıyorsanız ‘‘hangi hayatınıza’’!

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl