Ana Sayfa Litera ÖLÜMÜN İZLERİ: Felsefe, Heavy Metal ve Ölüm

ÖLÜMÜN İZLERİ: Felsefe, Heavy Metal ve Ölüm

ÖLÜMÜN İZLERİ: Felsefe, Heavy Metal ve Ölüm

Canlıların temel içgüdülerini düşündüğümüzde bu içgüdülerin hepsinin hayatta kalmaya, yaşamaya yönelik olduğunu kolayca anlayabiliriz. Örneğin beslenmek. İnsanlar yedikleri besinlerde “damak tadı”nı çok sonradan keşfetti. İnsanın, sert bir kayayı keskin hale getirerek kendi üretim aracını yaratması, tamamen hayatta kalmak için beslenmeye ve birtakım araçlara ihtiyaç duyması ile ilgiliydi. Diğer bir deyişle ölmemek için. Hem üretim araçlarını ve böylelikle tarihi de yaratmış oldu. Tek bir motivasyon vardı: Ölmemek! Canlilar sonsuza kadar yaşayacak gibi bir hâl içinde olsalar da ölüm gerçektir. İsviçre’li heavy metal müzisyeni Tom G. Warrior’ın dediği gibi: “Only death is real” (Sadece ölüm gerçektir.)

Herakleitos, Fragmanlar’da ölümden şöyle bahseder: “Ateşin ölümü, havanın doğumudur; havanın ölümü suyun doğumudur.” Ölümün doğa içerisinde bir döngü yarattığını, bir şeyin yok olması aynı zamanda başka bir şeyin var olmasını sağlamakta olduğunu belirtir. Yani ölüm mecburidir. Doğanın devamlılığı için canlılar ölmek zorundadır.

Ölüm, yaşamın son eylemidir. Son kez nefes alınır ve dünyaya veda edilir. Sonrası için yaşam var mıdır yok mudur bu metafizik bir tartışma. Bu konu biraz kişinin inanç ve ideolojik durumu ile alâkalıdır. Fakat gerçek olan tek şey, bir zamanlar yaşarken gülen, ağlayan, üzülen, sevinen, âşık olan, acı çeken, eyleyen beden, toprağın altına girmiştir ve orada çürüyüp ait olduğu yere, doğaya geri dönecektir. İsveç’li Death Metal (“Ölüm Metali”) grubu Grave (“Mezar”), Into the Grave (“Mezarın İçinde”) adlı şarkısında şöyle der:

“Ölümle yüzleş ve onun gözlerine bak,

Geriye asla dönemezsin, bir kez geldin buraya,

Var olmayan bir Tanrıya hayatın için dua et,

Bunu anla, artık bitti.”

Kierkegaard’a göre yaşam her şeye önseldir. İnsan, hayatta olduğu süre içerisinde yer, içer, güler, eğlenir yani yaşar fakat hayat sadece bunlardan ibaret değildir. Hayatın anlamı yaşamın zorluklarından ve acılarından kaçmak için ölmek değil, hayatın acılarını ve zorluklarını kabul ederek, bu engele takılmamak için ölüm gerçeğini idrak edip yaşamaktır. Bir nevi ölerek bu durumdan sonsuza dek kurtulmuş olacağı düşüncesiyle kendini avutmaktır. İsveçli Black Metal grubu Dissection, Thorns of Crimson Death (“Kankırmızı Ölümün Tahtı”) adlı şarkısında ölüme meydan okur:

“Koroyu duy!

Onların çığlıklarını geri getiren bir fırtına mıydı?

Bir kez daha trajediyle kan içinde ezildiler.

Kankırmızı ölümün tahtı bıçak gibi keskindi.”

Ölüm her canlının belki de her gün bir biçimde hatırladığı bir gerçeklik. Ölümden korkmak sadece küçük bir derinliğin içinde, üzerine toprak örtülmüş biçimde dünyadan, sevdiklerinden, yaşamdan kopmuş olmakla sınırlı değil. Ölümü bir olgu olarak ortaya koymak aynı zamanda yaşamı da benzer ölçüde olgu olarak ortaya koymaktır. Yaşarken gerçekleştirilemeyen şeyler, yarım kalan ya da yaşanamayan arzular aslında ölmüş olmaktan çok, bunların tadına varamamanın getirdiği bir telaş ve üzüntü hali olarak karşımıza çıkar. Spinoza, Etika’da ölümden şöyle bahseder: “Hür bir insan hiçbir şeyi ölümden daha az düşünmez ve onun bilgeliği ölüm hakkında değil, hayat hakkında derin bir düşüncedir.” (Etika, Önerme LXVII, s.249)

İsveç’li Doom Metal (“kıyamet metali”) grubu Candlemass, Solitude adlı şarkısında bence özgürleşmiş bir insan tavrı takınır:

“Nefret benim tek arkadaşım,

Acı benim babam,

Azap benim için bir zevk,

Ölüm benim tapınağım,

Onu zevkle arıyorum,

Lütfen yalnızlık içinde ölmeme izin ver.”

Kişinin kendi hayatına son vermesi yani intiharla alakalı olan bu şarkı, daha önce defalarca karşılaşılan etik tartışmayı da beraberinde getirir. İntihar, “İnsan kendi hayatına son vermeli midir? Böyle bir hakkı var mıdır? Eğer yok ise, insan kendi yaşamı üzerine bile bir karar veremiyorsa o yaşam nasıl bir yaşamdır? Yaşanmalı mıdır? Değiştirilmeli midir?” gibi birçok soruyu karşımıza çıkarır. İntihar meselesi müzikte çok kez işlendi hatta bu yüzden mahkemelerce cezaya çarptırılan müzisyenler de oldu. Eğer bir olgu sanatın konusu olabiliyorsa o gerçektir ve insana aittir. Hayâl ürünü bir kurgu olsa bile insan aklından çıktığı için, öznesi insandır. Onun üzerini örterek yok saymak mümkün olamaz. Amerikalı Thrash Metal grubu Exodus, Good Day to Die (“Ölmek İçin Güzel Bir Gün”) adlı şarkısında ironik biçimde intiharı küçümser:

“Arkadaşların etrafında ama sen yalnız hissediyorsun

Bugün güzel bir gün, ölmek için güzel bir gün

Devam et, hiç bilmediğin diyarlarda huzuru bulacaksın!

Bugün güzel bir gün, ölmek için güzel bir gün!”

İngiliz grup Judas Priest, Beyond the Realms of Death (“Ölüm Diyarlarının Ötesi”) adlı şarkısında insanın özgür bir varlık olarak kendi hayatı hakkında karar verme yetkisini işler:

“Evet! Dünyayı arkamda bıraktım.

Burada kendimle güvendeyim

Kendi istediğim gibi konuşmakta özgürüm

Bu benim hayatım!

Ben karar vereceğim, sen değil!

Bütün dünyayı günahları ile bırakıyorum

Yaşamaya değer bir yer değil.”

Öte yandan birtakım duygu durumları ve çaresizlik insana ölümün tek çare olduğunu düşündürebilir. Amerikalı heavy metal grubu Iced Earth’ün The Dark Saga albümündeki I Died For You (“Senin İçin Öldüm”) şarkısı gibi:

“Her şeyden vazgeçiyorum,

Senin için öldüm.”

Burada hayatla, aşk acısıyla ve bunlar dolayısıyla kendisiyle baş edemeyen birini görebiliriz. Biraz arabesk olmakla birlikte gerçek bir çaresizliğin hikâyesi ve sonuç aynı; ölüm!

Ölüm, içeriği itibatıyle kötü bir imaja sahip olduğundan çokça metaforik olarak dünyanın kötü durumunu ifade etmek için kullanıldı. Black Sabbath, Children of the Grave (Mezar Çocukları) adlı şarkısında ölüme böyle yaklaşır:

“Sevginin hâlâ yaşadığını gösterin dünyaya ve cesur olun

Yoksa bugünün çocukları yarının mezar çocukları olacaklar.”

İnsan, ölümün gerçekliğinin ne kadar farkında da olsa sürekli ondan kaçma eğilimini gösterir. Bunu çeşitli metafizik kavramlarla teorileştirip en azından kendisini rahatlatacak bir sonuca varmaya çalışır. “Aslında ölmemek, yok olmamak ama boyut değiştirmek” fikri bu eğilimin göstergesidir. Hâlâ bir umut, belki başka bedende yaşayacağını düşünür fakat ölümün soğuk nefesi geldiğinde bundan kaçış yoktur. Ölümün hep yaşlıdan gence doğru sırayla ilerlediği düşünülür, bunun gerçekleşmesi üzücüdür ama genç olanın ölümü yakınları için büyük yıkımı getirebilir. İsveç’li grup Amon Amarth, Fate of Norns (Norn’ların Yazgısı) adlı şarkısında oğlunu, soyunun ve krallığının varisini kaybeden güçlü kral babanın feryadını konu alır. (1)

“Benim ilk oğlumdu,

Ve neslimin sonuncusuydu

Adımı yaşatacak son kişiydi

Ölüm ona sinsice sırıttı

Suçlayacak herhangi biri kalmadı.

Onu Pyre üzerine yatırdım (2)

Gömülmeyi hak eden kral gibi

Ve yanına uzandım,

Yanında, Nornların şarkısını duyuyorum.”

Genç ölümler üzerine bir teselli manifestosu gibidir Iron Maiden’ın Only The Good Die Young (Sadece İyiler Genç Ölür) Bir tesellidir çünkü ölene bir iyilik atfedilir. İyi olduğu için öldüğüne inanılır ama gerçek olan bakîdir: Ölmün soğuk yüzü.

“Sadece iyiler genç ölür

Kötüler sanki sonsuza dek yaşar gibi.

Ölüm başka bir doğum günü müdür

Hayalindeki elvedayı öper gibi?

Yaşayan ölüler bizim içimizde yaşar mı

Ve gözlerimize bakar mı?”

Dünyanın son süreçte içinde bulunduğu Covid-19 salgını herkese ölümü daha çok düşündürmeye başladı. Neoliberal sömürü düzeninde doğadaki herhangi bir canlının kendi varoluşu ekseninde yaşaması zaten mümkün olmayan bir şey. Sağlık gibi, beslenme gibi temel insan haklarının birer kâr aracı olduğu bir sistemde salgınların önüne geçmenin en az Ortaçağ’daki kadar zor olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hollandalı Death Metal grubu Asphyx sanki geleceği görür gibi şarkısı Incoming Death (“İçeri Gelen Ölüm”) Covid-10 salgınının habercisi gibi…

“Öldürücü bulaşıcı virüs,

Bulaşıcı bakteri

Salgın paniği toplu bir histeriye dönüşüyor

Kalabalık hastaneler, bilimciler boşuna çalışıyor

Sürekli mutasyon geçiren virüs

Sayılamayacak tahribat bırakıyor.

İçeriden gelen ölüm, aniden doğruyor

İçeriden gelen ölüm! İnsanlık tehdit altında.”

Bilimkurgu senaryoları gibi duran bu şarkı ve lirikler aslında insan aklının kurgu sırasında bir gerçeklikle temas ettiğinin kanıtı. Uçan at yok ama uçan at imgesi var ve bu insan aklından çıkan bir şey.

Ölümün memnuniyetle karşılandığı anlarda karşımıza Virgin Steele çıkıyor. The Burning of Rome adlı şarkısında aşık olduğu kadının kollarında ölen cesur bir savaşçının mutlu ve umutlu ölümünü anlatır:

“Senin kollarında öldüğümde

Devam edecek yeni bir çocuk doğuyor”

Ölüm bazen zafere giden yolda seçeneklerden biri olabilir. Mücadelenin en yüksek noktasında başka seçenek yoktur ya ölünecektir ya kazanılacaktır. Alman grup Running Wild, magnum opusları olan Death or Glory (“Ölüm ya da Zafer”) albümünde aynı adlı şarkıda tam da bu durumdan bahseder:

“Ölüm ya da zafer – onur ya da acı

Açgözlülüğün ve hırsın kurallarını yıkıyoruz

Avcının izi avlananın ellerinde

Ölüm ya da zafer!”

Kanımca insan, ölen kişi karşısında bencil bir tepki verir. Sevdiklerini kaybeden aslında kaybettiği kişinin bir daha yaşamayacak olmasını değil, bencil biçimde onu bir daha göremeyeceğini, o acıyla nasıl başa çıkacağını, yokluğuna nasıl dayanabileceğini düşünür. Bu insanidir. İnsan müşkül bir varlıktır. Ölüm, müşküliyettir. Ölüm vardır ve bir varlıktır.

Notlar:

Şarkı sözü tercümeleri bana ait.

(1) Nornlar, İskandinav mitolojisinde kaderin üç tanrıçasıdır.

(2) Pyre, ölülerin yakıldığı odun yığını.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl