Ana Sayfa Röportaj Onur Sakarya: Sait Faik’le Bilge Karasu arasındaki gerili bir ipteyiz!

Onur Sakarya: Sait Faik’le Bilge Karasu arasındaki gerili bir ipteyiz!

Onur Sakarya: Sait Faik’le Bilge Karasu arasındaki gerili bir ipteyiz!

Günümüz öykücülerini izliyorum. Fiyasko. Hâlâ Sait Faik’le Bilge Karasu arasında gerili bir ipte gidip geliyorlar. Özgün bir şey yok. Tekrardan ibaret bir yığın. Dönersek, ayrıca Aksi Dergi’de Delihane bölümü içerisinde tımarhane hikâyeleri yazıyorum.

Şiirleriyle tanıyoruz biz Onur Sakarya’yı daha çok; benim sokak şiiri diye adlandırmayı sevdiğim şiirlerden onunkiler. Akışkan, açık ve tekinsiz… Eskilerin lotocusu, şimdilerde depoculuk yaparak hayatını idame ettiren Sakarya’nın hayatı Fante’den, Genet’e kadar birçok yazarı anımsatıyor bize. Yazarla yeni kitabı “Tımarsız Kafalar” vesilesiyle tımarhaneden pavyona doğru uzanan ilginç bir söyleşi yaptık…

Tımarsız Kafalar” nasıl ortaya çıktı?

Bundan önce çıkan kitabım Loto Kafa Loto Mermer’i eşimin dayısının yanında çalıştığım loto bayiinde yazmıştım. Daha doğrusu orada tuttuğum notları bir kitap haline dönüştürmüştüm. Metinler, kısa hikâyeler, aforizmasal laflar ve yer yer şiir parçaları bir kitap haline gelmişti. Düşülke Yayınları bu türe “Anlatı” dedi. Genelini bir anlatı havası kaplıyordu çünkü. Daha sonra birkaç siyasi dava yüzünden akıl hastanelerinde yattım ve Tımarsız Kafalar’ın iskeletini de buralarda oluşturdum. Tımarsız Kafalar ise bir günlük olarak tasarlandı. Öyle de basıldı. Loto Kafa Loto Mermer’den farkı ise daha geniş bir mini hikâyeler serisine sahip olması ve sayfa sayısıdır.

Hangi türde yazıyor Onur Sakarya?

Bu türü geleceğ
in türü olarak görüyorum. Daha kısa ve daha vurucu. Türkiye’de örneği “yok” denecek kadar az. Yabancı yazarlarda var fakat onlar da tam benim yaptığım şeyi karşılamıyor. Biz yine “anlatı” dedik. Hatta bir yayınevine, ismi lazım değil, Loto Kafa Loto Mermer dosyasını gönderdiğimde cevap olarak bana dosyanın türünü bulamadıkları gibi garip bir cevapla döndüler. Gülünç. Çoğu editör edebiyattan anlamıyor fakat haklarını teslim edeyim, hepsi iyi düzeltmenler. Gramer falan filan. İşin vizyon boyutu sıfır. Loto Kafa Loto Mermer 3 baskı yaptı. Butik bir yayınevinden çıkmasına ve tanıtımı neredeyse hiç yapılmamasına rağmen.

Bu arada şiiri bırakmadın değil mi?

D
ört şiir kitabım var. Şiiri bırakmadım. Beşinci dosya da hazır. Yerin Dibi Bakanlığı Kâtibi. Birkaç projeden sonra ona da sıra gelecek. Acelem yok. Epeydir şiir demliyorum. Bu arada dergilerde de görünüyorum. Şiir benim kamyon lastiği takozum.

Şu anda internette yazdığın bir mecra var mı?

Düşülke’nin internet sitesinde Külüstür Metinler diye bir şey yazıyorum. 12. metine ulaştık. Şey, diyorum. Çünkü henüz bu metinlere de bir ad koyamadım. Kısa hikâyeler, desek değil “kısa metinler” demek daha doğru sanırım.

Günümüz öykücülüğü hakkında ne düşünüyorsun?

Günümüz öykücülerini izliyorum. Fiyasko. Hâlâ Sait Faik’le Bilge Karasu arasında gerili bir ipte gidip geliyorlar. Özgün bir şey yok. Tekrardan ibaret bir yığın. Dönersek, ayrıca Aksi Dergi’de Delihane bölümü içerisinde tımarhane hikâyeleri yazıyorum. Delilik üzerine hep yazılmıştır fakat Türkiye’de bir boşluk var. Herkes dışarıdan görerek yazıyor. Şizofreni, depresyon, aman tanrım duygu durum bozukluğu. Hepsi fos. Tecrübe yok. Fakat benim var. Ben içeriyi iyi biliyorum ve hiç o kadar da sevimli değil. Annesini doğramış adamla odanı paylaşıyorsun. Hastalığın şovu ya da bir karizması filan yok. Yoksa sorsan herkes deli. Geçiniz.

Şu an ne iş yapıyorsun yazarlığının yanında?

Bir sürü garip işte çalıştım. Şu an ise ben bir depocu olarak çalışıyorum. İşçisin sen işçi kal, gibi. Ağır bir iş yapıyorum. Bir nevi hamallık. Fakat bu işin eve ekmek götürmek kısmı sadece. Depo soğuk, karanlık ve nemli. Kendimi dağa çekilmiş bir keşiş gibi hissediyorum. Düşünmeden ve kafanı boşaltarak taşı. Taşı ve taşı. Sonuçta bütün iş malın girip çıkmasından ibaret. Ara sıra nirvana durumu yaşadığımı da belirteyim. İnsan olgunlaşıyor. İnsan törpüleniyor. Bursa’da eşim ve oğlumla pembe pancursuz ama huzurlu bir hayat sürüyoruz.

Tımarsız Kafalar”ı özetler misin kendince bize birkaç cümleyle…

Tımarsız Kafalar’la birlikte bu seri bitti. Yani bir daha bu tür bir kitap çıkarmayacağım. Okur, bu kitapta hayatın suyundan i
çecek. Bu kitabı bir kelimeyle özetlersem “samimi” diyebilirim. Feleğin çemberinden hâlâ geçmekteyim. Bir türlü de geçemedim. Hayatım hep üçüncü sınıf bir aksiyon filmi gibi oldu. Tımarsız’da benim hayatımdan çok garip parçalar bulacak okur. Fragmanlar bulacak. Bazen bir Ezop tadı bile alabilecek. Dediğim gibi keyif alacakları kesin. Edebiyat yapmadan edebiyat yapan bir adamın yazdıkları. Hepsi bu.

Ne demek sence bu, “edebiyat yapmadan edebiyat yapmak”?

Edebiyat yapmadan edebiyat yapmak. Ağ
dalı edebiyattan nefret ederim. Yorar beni. Direkt olsun isterim. Direkt vuruş. Bir boksör gibi. Yapmaya çalıştığım Fante’yi bile gölgede bırakacak derecede kısa ve öz cümlelerle hikâyemi kurmak. Bunu bilinçli yapıyorum evet. Bunun üzerine kurdum tüm metinlerimi. Güm. Güm. Güm. Tek davul. Zil yok, bas yok, gitar yok hatta zurna yok. Kolay gibi gönen dünyanın en zor işidir bu. Bunu edebiyattan biraz anlayan iyi bilir.

Tımarsız Kafalar”ın ait olduğu tür sence ne ifade ediyor?

Bundan beş yıl önce Yancının Aşkı’nı yazdığımda ne varoş sanatı vardı, ne illegal edebiyatı. Mahalle bölümünü yazdım. Mersin Demirtaş Mahallesi’nin bir panoramasıydı. Şimdi diziler, filmler çekiliyor bu mevzular hakkında. Şiir bence hep önden gidiyor. Kısalık. Çağ öyle değil mi? Ona evrilmiyor mu? Ben de evrildim. On sene önce düşündüğüm her şey oluveriyor. Tımarsız Kafalar da öyle. Bu tarz yeni çağ edebiyatında elbet bir yer kaplayacak.

Son olarak ne söylemek istersin Eleştirel Kültür okurlarına?

Son olarak buradan tüm okurlara Şahsenem’den Gözyaşlarım Anlatır parçasını gönderiyorum. Sonuçta hepimizin hayatı pavyonda peçeteye yazılmış bir şarkı gibi. Başlıyor ve bitiyor.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl