Ana Sayfa Litera ORMANLARA SÖYLENMİŞ ŞİİRLER

ORMANLARA SÖYLENMİŞ ŞİİRLER

ORMANLARA SÖYLENMİŞ ŞİİRLER

FATİN: ORMANLARA SÖYLENMİŞ ŞİİRLER

Özgür Taburoğlu

Fatin Mumcuoğlu ile üniversite yıllarında karşılaştık. Bilkent’in rahat öğrenci yurtlarında bazen kaçak olarak kalırdı. Hacettepe ve Bilkent arasındaki vadiyi geçip gelirdi gecenin bir vakti. Ama bu vadinin aslında bir uçurum olduğunu söylerdi. O zamanlar Bilkent özel üniversiteler için bir deney ortamıydı. Hangimizin odasında boş yatak varsa orada uyurdu. Kendine ait bir oda olmasını fazla umursamazdı. Son aylarında hastanede ziyaretine gittiğimde anlattı: “Küçükken yatağa üç kardeş girerdik. Gece oradan geçen bir çocuk da eklenir dört kişi kalkardık.” dedi. Sonra gün boyu nerede, kiminle, ne yiyip içtiklerini pek kimse merak etmezmiş. Üstelik Rize’de kaybolmak daha kolaymış.

 

Vadinin öte tarafından gelen Fatin, o sıralar zihnimde beliren sorularımı cevaplayan bir dostum olmuştu. Soru zorsa uzun süre sessiz bekler ya da defalarca soruyu tekrarlardı. Örneğin “Yapısalcılık nedir biliyor musun?” diye sorduğumda, “Dille ilgili bir şey sanıyorum,” derdi en azından.

Yaklaşık 25 yıl sonra Ankara’da buluştuk tekrar. Yurt odasındaki sohbetin kaldığı yerden devam ettiğini gördük. İşini seviyormuş. Ormanları geziyor ve fidanlarla konuşuyormuş. Onların seslerini dinliyormuş. Şiir, böyle seslerden kurulurmuş. “Şiir, bizim tasarladığımız bir şey olmaktan çok farklı dillerin içinden bize kendisini duyuran varlıkların dile gelmesidir.” derdi. Şiirin seslerle kurulduğunu, iyi bildiğimiz sözcüklere dönüşse de hep anlaşılmaz kalan bir tarafı olduğunu söylerdi. Bu nedenle bir sözcüğü, cümleleri, soruları defalarca tekrar etmekten çekinmezdi. Aslında onlar aynı sesler değillerdi çünkü.

Şiirlerini bir araya getirmedi. Orada burada yazılmış, ona buna gönderilmiş hâlde bıraktı. Sona yaklaştığını tahmin etse de bir kitaba yerleştirmek istemedi. Mecalsiz olmasından değildi. Sadece onların tabiatının böyle dağınık kalmaları gibi geliyordu ona.

 

Hastane odasına her girdiğimde hasta dosyasının daha da kalınlaştığını görüyordum. Yeni bulgular, tahliller, tetkikler… Dosya kalınlaştıkça bedenine eklenmiş hortumların sayısı da artıyordu. Fakat tüm bunların arasından ses tonunu yitirmeden konuşuyordu. Hastalığı hatırlatılmadığında acısını unutuyor, bilinç akışı kesintisiz devam ediyordu. Hasta bedenin ona bir yer ve zaman tayin etmesine direniyordu. Son zamanlarında Kojin Karatani’nin bir kitabı üzerine düşünüyordu. “Dünya tarihinin yapısı, gizemlerle dolu.” diyordu Fatin’in hasta dosyasıyla beraber içindeki keder de büyüyen eşi Nurşen.

Hep sevgiyle gülerdi. Bedeni onu terk etse de kafasında yaşayan hayata şiirli ve düşünceli bakan tarafı, hortumlar arasında kaybolmuyordu. Arkasında bırakacağı ailesine, Nurşen, Name ve Ali Erdem’e üzülüyordu. Sadece böyle zamanlarda bir hastanede olduğunu hatırlıyor, bir süre düşünceli dünyasına ara veriyor, sessizce oturuyordu.

Hastane günlerinde kim bilir hangi sesin, fikrin veya izlenimin peşine düşüp yazdığı iki şiirini göndermişti. Birçok şiiri kağıda bile dökülmeden ormanlarda kaldı. Fakat bunu bir kayıp gibi görmüyordu.

 

Gizli Bir Tut!
Hani insan sevdiğini korur ya, onu gizler
Yeni kazılmış bir mezarın başındadır
Derinlere bakarken korur kendini bir melekten
İşte kuş geçmiştir, hani bir turna sürüsü örter göğü
Elini çekersin birden
Oysa tuttuğun şey gariptir… katran yemiş sarı temmuz günleri
O sırada bir dağı sırtlayan bir köpek dinliyordur seni
Dinler ve düşman gizleyen bir çalıyla örter seni
Hani yıllar önce bir çocuk kaldırıp bakmıştı altına
O taşın altı gelir gözünün önüne:
Karıncalar hızla dağılmıştır
Kıvranan bir solucan kalmıştır sende
Hem ıslıktı köpeğin duyduğu, gizli bir tut!
Beni Eller Doğurdu
Beni eller doğurdu ve
Eller doyurdu beni
Bir yaprak ıslandı, kurumaz da
Harfler çil yavrusu gibi dağıldı, bilmiyorum
Elimdeki gülle yaşamam
Yüzüm vardı; sözlerim var
Benim mermilerim var
İçimi bir elbise diye giymem
Nur topu gibi bir taşram oldu
Kimler için ölürüm ben -ortalıkta-
Sevenlere sarıldım tek tek
Tanıklık etmedim -ayrılıyorum-
Allah bir tanıklığa muhtaçlık gütmüyor
Pazarlıkları dönüşsüz başlatandır -O-
Ruhum -etim, fennim-
Çaresiz hak sahiplerine ulaşmadı

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl