Ana Sayfa Litera Osman Çakmakçı: ‘Oğul’ Üzerine Tersinden Okumalar

Osman Çakmakçı: ‘Oğul’ Üzerine Tersinden Okumalar

Osman Çakmakçı: ‘Oğul’ Üzerine Tersinden Okumalar

OKU-YORUM

Nasıl koruyacağım seni ben kendimden

Dünyaya budak olarak gelen kendimden?..

O. Çakmakçı

Lila renkli bir kapakla geldi ‘Oğul’. Kapağında, kendi içinde dalgalanan dairesel bir desenle. Mahçup, ilk kitabındaki naif tedirginliğin sarsıntısıyla, usulca. Henüz raf tozuna bulaşmamış, mürekkep kokusu taze, baskı makinesinin aksamlarındaki yağ kokusu henüz kaybolmamış.

Köryazı’dan sonra yayınlanan toplu şiirleri saymazsak, on dört yıl aranın ardından; iki bin sekiz, iki bin onsekiz yılları arasında yazılmış, on şiirle, evet, birkaçı bölümlenmiş on şiirle, ‘Oğul’ kelimesini kilit sözcük yaparak selamlıyor bizi.

İç kapağın loşluğunu geçip, ilk şiirin bir başınalığına, karşılığına, mahzunluğuna göz ucuyla dokunduktan sonra, tek sayfaya yayılmış bir düz yazı şiire ilişiyorum. ilk gençliğinin (kelimenin gerçek anlamıyla değil, metafor olarak) kendi haline bırakılmanın dizelerine düşüyorum.

“… Ki ben şiir – olmayan bir şiir, ilerlemeyen bir yol, akmayan bir ırmak – öyle olsun şiir istedim…”

Bildiğimiz bir refleks değildir bu. Biraz aşağıdaki cümlelerde oluşturduğu kırılan su kabı metaforundaki kabından özgürleşen suyun, kabın biçiminden çıkıp dökülmesine bir göndermedir. Kabın kırılmasıyla dökülen su içilebilirliğini yitirmiştir. Kullanılabilir değildir artık. O. Çakmakçı’nın yukarıdaki alıntıda arzuladığı durağanlık haline, ilk işarettir. Dökülmekle, kullanılabilirliğini yitirmekle özünden hiçbir şey kaybetmez oysa su. Basit bir formüle indirgenerek ansiklopedik bilgi olarak sunulan kimyasının da çok ötesindedir. Şiirde öyledir.

Öfkenin şiddet barındıran ses yükseltmesinden sıyrılmış bir iç çekiş haline, bir kuytuda bekleme, (ama pusu kurma değil) öylesine, mırıldanır gibi, alttan alta kısık sesle söyleme haline geçiştir.

Yalınlığın zor okunan bir yanı vardır. İmgesel yapının kafa karıştırıcı etkilerinden arınmış, anlattığından çok çağrıştırdıklarıyla güçlenen dizelerin satır aralarına saklanmış imgeleri bulup deşifre etmek ve anlaşılır kılmak özel bir okuma gerektirir. Çoğu zaman yazarından bağımsız gibi gözüken dizeler, bilinç akışının sağaltımıyla kurgulanmış çok anlamlılıktan koparılarak okunma riskiyle karşı karşıya kalır. Okurun dizelerle buluşma anındaki savrukluğundan çok, etkileşimlerinin sonucudur bu.

O. Çakmakçı’nın da böyle bir risk alarak oluşturduğu dizelerde, (“Oğul” Üzerine hariç) sav sözlerden, didaktik söylemden uzak durması yaptığı okumaların sağlamlığına işaret eder.

Taşın yosunlanması kımıltısızlığından değildir. Çevresel faktörlerin etkisiyledir. Bu anlamda şiirin de metin olarak kurgulanmasında, şairin etkileşimlerinden hareketle oluşması zorunluluğu vardır. Deneysel metinlerinde, eleştiri yazılarında, dergiciliğinde belli bir düsturu ilke edine O. Çakmakçı’nın “Oğul”la geldiği yer de tam olarak budur. Nesneleri (sözcükleri) yeniden adlandırmak, var olan biçimlerini kırıp yeni anlamlara dönüştürmek, var olan ezberlerin dışında bir yapı kazandırmak sadece şaire atfedilmiş bir haktır. Gelgelelim bu hakkı hoyratça kullanarak, kakafoni yaratma hakkı da yoktur.

Sadeleşmenin, gündelik dildeki kelimelerle imge kurmanın tek koşulu olarak içe bükülme, di’li geçmiş haliyle, geniş zamanlı dizeler yazmaya götürüyor O.Çakmakçı’yı. Kişisel tarihinde deneyimlediği travmatik süreçlerin etkisinden sıyrılarak, beni, diğer ben olan okuyucunun algısına eklemlenen ‘ah’ nidasına dönüştürüyor.

Eleştirmen, denemeci ve editör O. Çakmakçı’dan bağımsız olarak, şair O. Çakmakçı’yla yeniden tanışma şansını veriyor bize.

“… Önümde boşluk oturuyordum / Boşluk önüm sıra uzuyordu..”

Balkonun parapetine oturmuş fütursuz bir delikanlının hafifliğiyle, aynı parapete kolunu yaslayarak, sandalyesinde hayatının aritmetiğine gömülmüş yaşlı bir bilgenin ağırlığı arasında duran o uzun yolun etkilerinden sıyrılma halline işaret ediyor aynı zamanda.

Ancak hiçbir şeye sahip olmayanlar gerçekten severler birbirlerini.”

Sevginin, gerçek sevginin, saf sevginin mülkiyetsiz olduğunu, cebinde anahtar taşımadığını haykırır sonra. Alt metin olarak okuduğumuz sade, içbükey öykünün darmadağın edildiği çölleşme ve sonra vahaya dönüşme hali, ihtiyaçların kurguda ibaret olduğunu, azla çok arasında duran modern insanın ilkelliğini işaret eder. Kentte de göçebe olunabileceğini, sevmenin mümkünsüzlüğünün mülksüzlükle aşılabileceğini haykırır. Ama bunu iç sesle yapar O. Çakmakçı.

Şiir Darius’un İskender’e dönüşme halinden çıkıp, bir kök fesleğen olmuştur artık. Hülasa, incelikli bir işaret etme halidir O. Çakmakçı’nın şiiri.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl